Hayatımız boyunca unutamadığımız bir çok izlenime sahip oluruz. Birden çok enstantane ile karşılaşılacak potansiyele sahip ortamı yüzünden mi bilinmez trende bulunma hissine hep özlem duymuşumdur. Müdavimleri arasında ’Ada Treni’ olarak adlandırılan tren, yüksek lisans öğrencisi olduğum 2000’li yıllarda kullandığım araçtı. Sakarya’da okuyup da İstanbul’da oturan öğrencilerin en çok kullandığı, koltuğu sağdan alıp Körfez sularını mı izlesem, yoksa soldan alıp Sapanca Gölü’nü mü izlesem; kararsız kaldığım o güzel anlarda minik bir çocuk tezgahıyla geldiğinde simitimi de alırdım. Para üstü harçlık kalınca tebessüm ederdi. Ben ise bazen elimdeki kitabı okumaya, bazen yorgun gözlerimi dinlendirmeye, ya da yolu seyretmeye devam ederdim. Türkiye elitlerinin ikamet ettiği, başörtülü bir kişi bile göremediğim Bostancı’da indiğimde ise insanların yan bakışlarına maruz kalırdım. Bir an evvel otobüse binip kendimi yabancı hissettiğim üstten bakışlarla küçük düşürüldüğüm elitler diyarı o ilçeden uzaklaşmak isterdim. 2010 yılında dev bir şirkette işe başladım. Benim lokasyonum Bostancı’daydı. Aradan 10 yıl geçti. Hiç ötekileştirme hissetmediğim gibi etnik kökenleri farklı iş arkadaşlarım da herhangi bir ayrımcılık sezinlemiyorlardı.
Aradan geçen on yılda Türkiye’de ne değişmişti?
Kadıköy’ün doğu ucunda yer alan Bostancı’nın da içinde bulunduğu 2002 yılı genel seçim sonuçlarında CHP’ye Kadıköy’den % 43 oy veren halk, 2009 yılında CHP’ye aynı ilçeden %68 oy vermişti. Bu bulgulara göre CHP seçmeni artık başkalarının etnik-kültürel kimliklerine ve problemlerine karşı AKP seçmeniyle karşılaştırınca göreceli daha duyarlıydı. Geçen on yılda muhafazakar kesimle ortak yaşam konusundaki sonuçlar değişmişti. Laik CHP seçmeni ortalama olarak örneğin Kürt, Ermeni, Transseksüel, Alevi veya muhafazakar komşu, iş ortağı veya eş sahibi olmaya kapalıydı. Fakat kendileri dışındaki insanların değişik nedenlerle kimliklerini yaşamakta zorluk çektiğini düşünmeye daha açık olduklarını da AKP’nin Türkiye’yi kapsayamayan politikaları sayesinde gösterdiler. Artık CHP’yi destekleyen seçmenler AKP’yi destekleyenlere göre, etnik farklılıklara ve farklı kültürlere açık olmak konusunda nispeten daha liberal ve ılımlı inanç ve tercihlere sahipti. Belki bu değerlendirmelerin en çarpıcı olanı TESEV kamuoyu yoklamalarıydı. Araştırmalara göre CHP seçmeni Kürt meselesinin devletin politikaları sonucu ortaya çıkan ”Kürtler’in Kimlik Sorunu” olduğunu düşünmeye daha eğilimliydi. Laiklik hassasiyeti gösteren gazeteler ve yayınlarla muhafazakar kesimin okuduğu ve izlediği gazete ve yayınlar karşılaştırıldığında, Kürt meselesinin kimlik ve demokratikleşmeyle ilgili boyutları olan anadilde eğitim, özerklik konularında daha çok tartışma ve pozitif yargı vardı.
Kamuoyu hazırlıklıydı. Geçmişte ortalama Türkler ve Kürtler birbirini çok da tanımıyor ama buna karşılık kin ve husumet de beslemiyordu. Bunun yanı sıra yıllar boyu Kürt kökenli vatandaş eğitim, öğretim hakkına eşit düzeyde sahipti. Devlet kurumlarına atanabiliyordu. CHP mecliste güçlü ve birinci muhalefet partisi olmasına rağmen bırakın öncü olmayı, hazırlıklı olan kamuoyunun isteğini bile yerine getiremedi. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere Kürt politikacılar cezaevine gönderildi. Siyasal ayrımcılıkla ilgili kaygıları giderecek bir söylem, destek veren bir düşünce veya herhangi bir çaba görülmedi.
2020’lere gelindiğinde özellikle genç kuşaklar, yıllar süren damgalamanın, şiddetin, çözüm adı altında çözümsüzlüğün ve zorunlu göçün sonucu olarak olumsuz koşullar altında öteki gizli etiketiyle aynı yaşam alanlarını paylaştılar.
Temelde siyasal bir sorun olan Kürt sorununun toplumsallaşması çok ciddi ve sonuçları azımsanamayacak bir tehlikeydi. Belki de CHP’nin Türkiye siyasetinde aşamadığı en önemli ve en çarpıcı olan paradoksu budur. Parti tabanlarının eğilimleriyle parti politikaları arasında bir çelişkinin var olması..
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”