Aslıhan Gençay (@asligencay)
Buraya birkaç kadın ismi yazalım: Sezen Aksu, Sedef Kabaş, Aysel Tuğluk, Semra Güzel, Nuriye Gülmen, Pınar Gültekin, Deniz Poyraz, Garibe Gezer… Ve hemen ardından soralım; kim veya kimler hepsini birden sahipleniyor? Kim veya kimler tüm haksızlığa uğrayanların yanında durabiliyor? Kim veya kimler isimleri anarken, dengeleri gözetip bir otosansür yapmıyor? Yok tabii muhaliflerde böylesi bir bütünlük.
Oysa ki insanlar, ülkenin kutuplaştırılmasından, ayrımcılık yapılmasından, yandaşlıktan en çok şikâyet eden ana muhalefetten neler neler, nasıl bir vizyon beklerdi değil mi? Evet evet bekliyorlar, zira Ak Parti’den ve gün geçtikçe militanlaşıp saldırganlaşan, mahalle baskısından ziyade artık birey birey fanatikleşerek muktedir baskısı uygulayan seçmenlerinden herkesin, hepimizin imanı gevredi.
Geçinemiyoruz diyoruz, ardımızda karanlık güç aranıyor, faturaları ödeyemiyoruz diyoruz, telefonunu göster deniyor, ülkede yaşayamıyoruz diyoruz, terör sabıkası soruluyor, nefes alamıyoruz diyoruz, kıskançlık diye yaftalanıyor. Böylesi bir gerçeklikten kopukluk ve simülasyon balonunun içinde, akıl sağlığımızı ve realitemizi korumaya çalışmakta fazlasıyla mahirleştik. Fakat gelin görün ki aynı baskıyı ana muhalefet ve seçmenlerinden de görmeye başladık bu aralar.
Gerçekleri söylemek, eleştirmek, neredeyse “suç veya Ak Partililik” olarak adlandırılıyor hazretler ve seçmenleri nezdinde. Neyse ki hayatımın hiçbir evresinde ne Ak Partili ne de CHP’li oldum da rahat rahat lafımı esirgemeden konuşabiliyor, eleştirebiliyorum zira bu tablo çok can sıkıcı, bunaltıcı ve uzaklaştırıcı.
Ne değişecek sayın CHP?
Başta yazdım birkaç kadının ismini, hadi oradan yürüyelim. Bakınız o isimler arasında, CHP açısından Sezen Aksu ve Sedef Kabaş kadar “makbul” olmayanlar da var: Aysel Tuğluk, Nuriye Gülmen, Semra Güzel, Deniz Poyraz, Garibe Gezer mesela. Onlar, Sezen Aksu veya Sedef Kabaş’tan çok daha büyük haksızlık ve eziyetlere uğramış olsalar da, CHP ne yapıp ediyor, onları, onlara yapılanları görmezden geliveriyor. Oysa mesela Osman Kavala gibi bir iş insanı söz konusu olunca en çok CHP bağırıyor ve neredeyse mangalda kül bırakmıyor.
Diptekiler, dibin dibindekiler, bu ülkenin gerçek damarları ve ezilenleri, onların, ana muhalefetin nezdinde de yok sayılıyor kısaca. Ki hatırlayalım: Ak Parti’nin iktidara gelmesine neden olan, tam da bu dibin dibini görünür kılma söylemi ve görmezden gelinenlere önem verir görünmesiydi. Pratikteyse öyle olmadı tabii, yolsuzluk, kayırmacılık, partizanlık, ırkçılık, baskı, hapsetme, kutuplaştırma aldı yürüdü, yürüyor.
Peki, CHP neden istikrarlı bir biçimde bu damarları görmezden gelerek, sadece makbul bulduğu “beyazları” ve kendine benzeyenleri, sahip çıkılacaklar olarak kodluyor? Açık açık adını koyalım artık, çünkü CHP bir sermaye partisi. Çünkü CHP istikbalini halkları kazanmaya, halklara kazandırmaya değil, sadece AK Parti’yi yenmeye adamış. Çünkü CHP, tüm kötülüklerin ebesi olarak kapitalizmi, sermayeyi ve tüketim kültürünü değil, sadece ve sadece AK Parti’yi görüp, gösteriyor. Çünkü CHP’nin cezaevleriyle, muhaliflerin tutuklanmasıyla, işkenceyle, ırkçılıkla, devletin militarist güçleriyle hiçbir sorunu yok. Israrla bir balon şişiriyor: Ak Parti giderse her şey düzelecek, çok güzel olacak! Neden, nasıl düzelecek, cevapları yok.
Sorulara cevap alalım
*Muhaliflerin esareti son bulacaksa eğer, neden Nuriye Gülmen veya Aysel Tuğluk için hiç mücadele vermez, gündeme getirmezsiniz?
*İşkence duracaksa eğer, neden şu anda ortaya serilen işkence iddialarına hiç ses çıkarmazsınız?
*Irkçılık engellenecekse eğer, neden dokunulmazlıklar kaldırılırken evet oyu vererek Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasında bizzat pay sahibi oldunuz ve hâlen Semra Güzel’i hukuku ayaklar altına alarak altın tepside iktidara sunuyorsunuz?
*Cezaevleri düzelecekse eğer, neden Garibe Gezer’i intihara sürükleyen koşullara ağzınızı açıp tek laf etmediniz?
*Sömürü bitecekse eğer, neden sömürünün bizzat sahiplerinden oluşan TÜSİAD’la yatıp kalkmayı, onlardan övgü almayı marifet görmektesiniz?
Bu liste ve sorular böyle uzayıp gider. Öte yandan bilmeyenlere, merak edenlere hatırlatalım: Gerçek muhalifler, tüm bu yirmi yıllık süreç zarfında, size göre makbul olanların da, olmayanların da haklarını savunmaya devam etti, ediyorlar.
Sadece Ak Parti’yi yenmek
Biliyor musunuz merak ediyorum; Türkiye 83 milyondur ve hepsi de size benzemez, benzeyemez sayın CHP. Ak Parti’de eleştirdiğiniz ne varsa, soft bir tonla aynısını uygulayarak, mesela hem kutuplaştırmayı eleştirip, hem de bizden olan / olmayan, benzeyen / benzemeyen diye mağdur seçerseniz, nereye varmaya çalışıyorsunuz bu rotayla, diye sorarlar adama ki bakın soruyorum işte.
Evet, bu topraklarda Türk / İslam sentezi, yeşil kuşak politikalarından bu yana güçlüdür, kolay kolay göz ardı edilemez. Hatta seçim kazandırır, kaybettirir, biliyoruz ve fakat Türkiye sadece bundan ibaret de değildir, aksine sizin düşünemeyeceğiniz kadar çeşitli ve dalgalıdır. Bu bütünün hepsini görmek, kapsamak, bilmek, anlamak, sahiplenmek vizyon ister, bilinç, bilgi, deneyim ister. İşte ben maalesef sizde bunu hiç göremiyorum, hiç.
Sadece AK Parti karşıtlığıyla, bizi, toplumu seçeneksiz bırakarak iktidarı alabileceğinize de hiç inanmıyorum ayrıca, zira unutmayın, sizin ana muhalefet olarak kocaman varlığınıza rağmen protesto oylar hâlen azımsanamayacak kadar yüksek. Neden acaba?
İBB, kar ve Balıkçıgate!
Biliyorsunuz geçenlerde İstanbul karla çöktü, yeni havaalanı da göçtü. Gerek Ak Parti, gerek CHP ne yaptı peki? Yapamadıklarının suçunu birbirine atıp durdu. Halk acı çekerken, en iyi yaptıkları şey, tartışmasız birincilikle partizanlıktı. E tabii biz de, halklar da salağız ya, kim ne dese inanıyoruz sanmaktalar. Oysa biz çöküntünün içinde kalanlar olarak her şeyi gördük, duyduk, yaşadık, deneyimledik.
Tabii ki yirmi yıldır bu iktidarın ne olduğunu biliyoruz, geçelim bir onu ve gelelim İBB’ye. Siz sayın İBB, şimdiye kadar yazmadık, söylemedik diye hakkınızda hiçbir şey duymadık, anlatılmadı, bilmiyoruz mu sanmaktasınız? Öyleyse çok yanılırsınız, çünkü sadece ben, İBB’de çalışan veya CHP üyesi o kadar çok insan tanıyorum ki, durumu kısaca özetlersem hepsi çok fazla şeyden şikâyetçi.
Nelerden mi? Mesela torpilli belediye başkanları, ilçe yöneticileri ve personellerden, mesela liyakatsizlik, hemşericilik, mezhepçilikten, mesela ezici yönetim tarzından, koltuk bulunca kendini kral / kraliçe sananlardan, mesela yıldırıcı ve bıktırıcı bürokratik işleyişten… E bunları ben biliyorsam, siz haydi haydi, fazlasını biliyorsunuz, ama ısrarla görmezden geliyorsunuz. Küçük bir soru; mesela geçen hafta kaç çalışanınız yollarda perişan oldu AKOM yüzünden sayın İBB?
Şimdi tutmuş bizi iktidarın Mobese kayıtlarını ortaya sermesinin hukuksuzluğu gündemine davet ediyorsunuz. Bu mudur sadece sorun? Ha evet bu bir sorun, lakin Aysel Tuğluk’un içeride olması da sorun, Garibe Gezer’in intiharı da sorun, Semra Güzel’in yargısız infazı da sorun, Deniz Poyraz’ın öldürülmesi de sorun, bir çocuğun panzer altında ezilmesi de sorun. Ama bunlar asla sizin gündeminiz değil ve olamazlar, o ayrı.
Öyleyse sormaya devam edelim: İnsanlar yolda, soğukta perişanlık içindeyken, donma tehlikesi geçirirken, belki de bir umut besledikleri, yeni ve mütevazı olarak gördükleri İmamoğlu’nun balıkçıda üç saat yemek (kalkan balığı) yemesi, bu yemek için kendine özel kar küreme aracı tahsis etmesi ve 47 bin TL’lik hesabı İBB’ye havalesi hiç sorun değil mi? Hayır, niye bunları görmezden gelelim biz? Ki Fatma Şahin’in karda çalışanların yanına gelip manasızca “Sıkıntı ne?” diye sormasını ve geri dönüp sıcak aracına girmesini o kadar dilimize dolamışken, size torpil mi geçelim? Neden? AK parti daha beterini yapıyor diye mi?
Geçiniz efendim, yok öyle yağma, onları da görüyoruz evet, lakin sizi de görmekteyiz. Çok sevdiğim ve saydığım gazeteci, yazar bir arkadaşımın dediği gibi; “Aslında iyi ki de balıkçı meselesi ortaya çıktı, böylece herkes neyin ne olduğunu gördü, sırmalar döküldü” şeklinde de düşünebiliriz. Evet aslında her şerde vardır bir hayır, doğru.
Ah unutmadan, üzerine bir de Canan Kaftancıoğlu çıkıp bir röportajda “Başkanımızın kar küreyecek hâli yoktu.” demez mi? Neden küçümsediniz kar küremeyi Canan Hanım, siz bilirdiniz oysa ki Che’yi sanki. Küreyecek tabii ki sayın Kaftancıoğlu, küreyecek, sıcak restoranda kalkan balığı yiyeceğine, gerekirse kar da küreyecek.
Sadede gelirsem: Bu rahatlık, bu pişkinlik, bu gerçekleri örtbas etme çabası, bizim payımızı da görmeyiverin arzusu, bu devirde size bile çok sayın CHP!
Ne mi istiyorum?
Bakın buradan ilan ediyorum; aynı kitapları okumamız, aynı filmleri sevmemiz, aynı müzikleri dinlememiz, aynı filozoflardan hazzetmemiz, kültürel olarak aynı frekansta olup aynı yaşam tarzını savunmamız, beni, bizi asla kimseyle aynı safta yapmaz. Ben sadece ezilenler, diptekiler, görmezden gelinenler, açlar, maddi manevi bedel ödeyenler ve ödemekte olanlarla saf ortaklığı yaparım kendi adıma. CHP’ye her bakışımda ise bu “ortaklarımın” hiçbirini göremiyor, adlarını dahi duyamıyorum. E geriye ne kalıyor; yani şimdi sadece şort giyebilme ve alkol içebilme özgürlüğü için mi size oy verelim? Bir sonraki cellâdımızı seçme sorumluğunda pay sahibi mi olalım? Bu mudur?
Bilmez olur muyum, biliyorum, nihayetinde sistemin içinde bir partisiniz ama ben yine de sadece adettendir diye, belki sizin için gerçekleşmesi güç, talebimi ileteyim: Ne mi istiyorum, halkları, en alttakileri, işkenceye, cezaevlerine, ırkçılığa, ölüme, açlığa, sermaye tarafından sistematik sömürüye maruz kalanları da savunabilmenizi istiyorum kısaca.
Ve açıkça söylüyorum, hâliniz böyleyken hiç hayal kurmayın, bizden yana beklentiye de girmeyin sayın CHP, zira sırf seçeneksizlikten dolayı sermayenin sağına da, soluna da oy vermek zorunda değilim ve değiliz. Hanginiz daha makbul diye saçma bir tercihte de asla bulunmayacağız.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”