Peki canım, en haklı ve en doğru sizsiniz.
Bu memleket de sizin.
Bütün haksızlıklar hep size yapıldı, kumpaslar size kuruldu; hapislerde siz çürüdünüz, sizin canınız yandı.
Bu vatan için hep siz öldünüz.
Hepimiz takdir edeceğiniz kadar neyimiz varsa toplayıp, defolup gidelim buralardan. Siz de ülkenin ortasına kocaman bir ateş yakıp, kutlamalar yaparak etrafında dönüp durun.
Yoksa, her birimizi sunaklara yatırıp kutsallarınıza kurban etmek mi isterdiniz? Paşa gönlünüz nasıl isterse tabii.
Biz kimiz ki zaten?
Mesela, 17 yaşındayken, sokağa çıkma yasağı ilan edilen, göz gözü görmez ve sizin de ancak haritada sahip olmak dışında ilgilenmediğiniz bir yerde yakalanan, işkence gören, bir kere bile mahkeme salonunda duruşmaya getirilmeden haklarında 22’şer yıl hüküm verilen, ailelerinden bin kilometre uzakta bir cezaevinde büyümeye çalışan Kadri ve Ferhat olsak, zaten Kürdüz ve zaten bu ülkenin hiçbir şeyiyiz biz.
Havan topuyla parçalanan Ceylan’dan, babasının yanında delik deşik edilip öldürülen Uğur’a, derin dondurucuda cesedini anasının sakladığı Cemile’ye kadar öldürülmemizin kimsenin umurunda olmadığı Kürt çocuklarıyız. Ölürüz biz, sizden kıymetli mi?
Ölmez de büyürsek terörist oluruz nasılsa.
Bir okula gitmişiz, bir yurtta kalmışız, bir gazeteyi okumuşuz, bir bankada üç kuruşumuz varmış; ama sonra ne olduysa olmuş ve bir sabah hepimiz, bebeklerimizle birlikte hapiste açmışız gözümüzü.
Hak etmişizdir!
Anası babası hain (!) olduğu için Meriç’te boğulan küçük Nurefşan ve küçücük bedeniyle kansere yenilen Ahmet de hak etmişti zaten. Kıyılara vuran çocuk cesetleri plajlarınızı kirlettiği için özür dilesek kabul eder misiniz?
Doğrudur, en haklı ve en doğru sizsiniz. Bu ülkenin yargısı sizin için verdiği kararlarla ölçülmelidir, aksi mümkün mü?
Sizi işlediğiniz suçlardan yargılamaya kalkarken kumpas ama nedense beraat ettirirken “Yüce Türk Yargısı” olmasından daha doğal ne olabilir? Ayrıca ne münasebet, size uygulanan hukuk Kürtlere, solculara, F.TÖ’cülere uygulanan hukukla nasıl aynı olabilir?
Sizi haklı gören yargı yargıdır, gerisi kumpas.
Sevmediklerinizi hapislerde çürüten yargı yargıdır, gerisi hain!
Bu topraklar sizin dedelerinizin kanıyla sulandı, bizim dedelerimiz o sırada kim bilir ne hainlikler peşindeydiler?
Atatürk’ün silah arkadaşları hep sizin ecdadınız, bizimkiler hatta belki liberal bile olabilirler ama insan dedesini seçemiyor ki.
İnsan ırkını da seçemez ama bu sizin meseleniz değil. Biz de Kürt ya da Ermeni ya da Rum doğmasaydık, haklısınız.
Mesela, koca koca paşaların bilmediği bir darbe planını nasıl olur da alt rütbeli askerler, askeri öğrenciler falan öngöremez değil mi? Emir – komuta dediğimiz şey sizin için geçerli, 17 yaşında bir askeri öğrenci için değil. Size olursa kumpas ama onlar hain! Müebbetlere doymasınlar.
Siz kendi kanallarınızda, gazetelerinizde dilediğinizi söyleyebilirsiniz, basın özgürlüğü sizin teminatınız altında çok şükür. Ama özgürlük dediğinin de bir sınırı var; sizin sevmediğiniz cümleler kuran hainlere göz yummamak gerekir, zaten sizin düşündüğünüz gibi düşünmeyen, sizin beğendiğiniz gibi giyinmeyen, sizin sevmediğiniz şeyleri seven herkes tabii ki haindir; buna izin veremezsiniz, çünkü bu cumhuriyeti kuran dedelerinize ayıp olur.
Dedelerinize ayıp olmasını istemeyiz, bunca hukuksuzluğun orta yerinde sahici bir demokrasi talebiyle bedel ödeyen insanlara yaşatılanları da hak etmedik mi zaten?
Demokrasi demişken, bir liberal olarak dilimi eşek arısı soksun, neymiş ki demokrasi?
Şuymuş; sizin için, size dair, size göre olan.
Bizimki “kullanılmış aptallık”la “hainlik” arasında gidip gelen çok tehlikeli bir zehir.
Ne çok hain dedim değil mi?
Ama rahat olun, bebekler dahil, çocuklar dahil, 84 yaşındaki ağır hasta Mehmet Emin Özkan dahil bütün hainler(!) hapiste, zaten yakında hepimiz ölürüz, sıkıntı yok. Binlerce Kürt öldürüldü, binlerce insan kaybedildi; kıyamet mi koptu sanki?
Bu arada siz dilediğiniz kadar yalan söylemekte haklısınız, yalanınızı ifşa edenleri linç etmekte de. Nihayetinde dedim ya, yalan bile sizin hakkınız, afiyet olsun yedirdiklerinize.
Yalnız unutmayın, Turgut Uyar’ın dizelerini:
“Hep böyle süreceği sanılır
bir gül hikayesinin,
Hep böyle sürer gerçi amma
bir gün sonu değişir.”
Bu ülkeye sahici bir demokrasi gelir, gerçekten hukuk geri döner.
Gül kokar her yer… Benden söylemesi.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”