Memlekete bak, bir gün önce ulusal egemenlik bayramını kutluyor, sonraki günde ulusal güvenlik naraları atıyor.
Ne oluyorsa oluyor ama bu 23 ve 24 Nisan günleri bu filmi sürekli görüyor ve içimiz dışımıza çıkıyor.
Her sene üst üste yaşananların arkasında bıraktığı hazin ve bir o kadar da kanlı bir tarih ve hüzünlü bir halkın hala kanayan bir yarası var.
Nasıl olacakta yüzyılı aşkındır bu kanayan yara sarılacak, zaman içinde iyileşecek tahmin etmesi ve bir beklenti yaratılması oldukça güç ve bir o kadarda şimdilik yine zor görülüyor.
Yine coşkulu bir 23 Nisan kutlamalarını bütün bir yurtta eda ettikten sonra hemen takip eden günde ulusal egemenlik kutlamalarının yerini “ulusal güvenlik” adına ortaya atılan milli naralar ve yapılan tehditler alıverdi.
Yine ne olmuştu?
Ne olmuştu, 22 Nisan günü HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan TBMM başkanlığına bir kanun teklifi vermişti.
Paylan verdiği yasa teklifinde “Ermeni soykırımının tanınması ve soykırım faillerinin adlarını kamu alanlarından kaldırılmasını” teklif ediyordu.
Paylan için bu rutine bağlanmış bir yasa teklifi verme biçimiydi.
Çünkü 2015 yılında milletvekili seçilen Paylan, kendisinin yaptığı açıklamayla “tam yedi yıldır aynı kanun teklifini sadece tarihlerinde değişiklik yaparak meclis başkanlığına veriyorum.” diyordu.
O gün de yedi yıldır yaptığı şeyi yapmıştı.
Yasa teklifini vermiş, arkasından ne olmuşsa olmuş birisi düğmeye basmış ve kıyamet koparılmıştı.
Önce medyanın karşısına Ak parti sözcüsü Ömer Çelik çıktı ve yapılan yasa teklifini daha önce hiç görmemiş, duymamış gibi teklife “ahlaksız teklif” dedi, Paylan’ı verdiği teklif nedeniyle “ahlaksızlıkla” suçladı ve yetmez hakkında “yasal tahkikat” yapılmasını buyurdu.
Hemen arakasından sahneyi TBMM başkanı Mustafa Şentop aldı ve “tarihimize ve hele hele meclis çatısı altında hakaret edilmesine asla müsaade etmeyiz.” diyerek, Şentop verilen yasa teklifinin iade edildiğini açıkladı.
Sonra sırayı Adalet bakanı Bekir Bozdağ aldı ve “TBMM iftiraların görüşüleceği yer değildir.” deyiverdi.
Fahrettin Altun, boş durur mu o da topa girerek teklif için “gaflet, delalet ve hatta ihanet” deyiverdi…
Tabi bu arada sırayı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin alması beklenirken sırayı İyi Parti lideri Meral Akşener kapıverdi ve “sözde soykırım teklifiyle, milletimizin başını yere eğdirmeye kalkan hadsizliği şiddetle kınıyorum.” diyerek, Bahçeli’yi aratmayacak ifadelerle siyasi sorumluluğunu ve görevini yerine getirmiş oldu.
Yine altılı ittifakın en küçük ortağı olan Demokrat Parti lideri de üzerine düşen siyasi sorumluluğu ve görevi yerine getirmekten kaçınmadı.
Muhtemelen ilerleyen saat ve günlerde Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek’in de konuya ilişkin yapacağı açıklamalarla konunun siyasetin ve ülkenin gündemini uzunca bir süre işgal etmesi beklenmektedir.
Evet…
Böylesi milli ve hamasi ve hatta ulusal güvenlik konusu olan bir konunun gündemde tutulması; ekonomik yıkımın ağır yoksulluk yarattığı bir ülkede hukuk ve demokrasi adına hiçbir şeyin kalmadığının, gündemde tutulmasına göre daha evla ve devletimizin ve hükümetimizin ali menfaatleriyle uyum içinde olacaktır.
Şimdi…
Ne olmuştu da Garo Paylan tarafından yedi yıldır meclis başkanlığına aynı şekilde verilen yasa tasarısına bu sefer böylesi büyük bir karşı tepki gelmişti.
Paylan’ın deyişiyle “neden bu sefer linçe uğradım.”
İktidar sözcülerinin koro halinde yaptığı açıklamalar ile nereye, kime ve neden mesaj verilmek isteniyordu.
Bir tanesini yukarıda söylemeye çalıştığım gibi insanlar yoksulluğu konuşacağına memleketin tehdit altında olduğunu ve beka meselesini konuşsun…
Bir yandan Ermeni soykırımı yasa teklifi, diğer yanda Irak Kürdistan’ı kuzeyinde günlerdir sürdürülen Pençe-Kilit operasyonu nedeniyle gelen şehitler, bağrı yanık ana babalar, bunun sonucu unutulan açlık ve işsizlik sorunu ve hatta “şimdi hukuk ve demokrasinin konuşulacağı zaman mı kardeşim” repliği…
İkinci mesaj Anayasa mahkemesine verilen mesaj, çünkü HDP’nin kapatılması davası mahkemede karar bekliyor. Ve Paylan tarafından verilen bu yasa teklifinin mahkemenin vereceği karara etki etmesi istenerek bu kadar gürültü koparılıyor.
Erken seçim olasılığını da dikkate aldığımızda, seçim öncesi HDP’nin kapatılması iktidarın seçim hesapları içinde bulunuyor.
Diğer bir mesaj da Ermenistan hükümetine, bilindiği üzere Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi ve iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması üzerine varılmış olunan mutabakat söz konusu ve Türkiye şimdiden Ermenistan’a soykırım meselesi için ayar veriyor.
Ne ayarı bu “1915 olayları bizim için soykırım değildir.” ayarı…
Zaten Erdoğan bugün Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan’a göndermiş olduğu 24 Nisan mesajında 1915 olaylarını “Birinci Dünya Savaşının dayattığı zorlu koşullarda hayatını kaybeden Osmanlı Ermenileri” olarak ilk defa duyduğum bir şekilde tanımlayarak konunun kendisine göre seviyesini belirlemiş oldu.
Ne olmuş oldu “savaşın zorlu koşulları” sonucu bir buçuk milyondan fazla Ermeni hayatını kaybetmiş oldu.
Son olarak ta Türkiye cümle aleme siz parlamentolarınızda istediğiniz kadar soykırım kararları alın benim dediğim dedik çaldığım düdük demek istiyor.
Oysa Garo Paylan bu tutuma bir anma toplantısında yaptığı konuşmayla şöyle yanıt veriyor “ ABD veya Fransa parlamentolarının almış olduğu kararlar beni iyileştirmez beni ve Ermeni halkının yarasını iyileştirecek tek toplum Türkiye toplumu, tek meclis ise TBMM’dir. Ermeni soykırımı bu topraklarda gerçekleşti ve adalet ancak bu topraklarda, Türkiye’de sağlanabilir.”
Evet…
Buraya kadar olanları bu şekilde özetlemeye çalıştım.
İşin özü Anadolu’nun taşına toprağına, dağına ovasına, köyüne kasabasına, kilisesi ve camisine ve her yanına iz bırakmış bu acı olay ve olayların tarihiyle yüzleşmek, bu toprakların gerçek olan tarihini inkar etmekten vazgeçmektir.
Ancak açılan yaraları böyle sarabilir, barış ve kardeşliğimizi böyle güçlendirebiliriz.
ABD Başkanı Biden’ın yine soykırım demiş olmasının bu toprakların tarihinde, kültüründe birlikte yaşamış tüm kadim halklar için bir önemi yok bence…
Bence önemli olan biz o kadim halkaların ve kültürlerin bugün yaşayan çocukları olarak başkasının bizim sorunlarımıza ne dediğine fırsat vermeden kendimiz kendi dert ve sorunlarını biz bize konuşarak karşılık helallik alarak çözmeliyiz ve çözmeliydik.
Değerli olan bu ve kalıcı olanda budur.
Son olarak bu yapılan saldırlar sonucu Garo Paylan aynı Hrant Dink’e yapıldığı gibi adeta hedef gösterilmek istendi.
Bu yapılan bir siyasi linçtir ve kabul edilemez.
Ayrıca Garo Paylan yalnız değildir.
Benimde adım Garo Paylan…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”