Her gün patlak veren yolsuzluklardan, hukuksuzluklardan, siyaset denen şeyin fazla kullanılmayan bir alt geçidin pis duvarlarındaki lekelere benzeyen yansımalarından, bir türlü kimsenin rezil olamayışındaki anlamsızlıktan bıktınız mı?
Demokrasi, hukuk ve barış istiyorsunuz değil mi?
Ancak size kötü bir haberim var. Demokrasi, herkesin kendi evinde büyükannesinin tarifiyle mutfak robotunda yapabileceği bir şey değil. Hukuk da evde beslenen bir kedi değil. Barış dediğimiz ise, adamın karısını sürekli dövdüğü ama evlilik yıldönümünde onu lahmacun yemeğe götürdüğü bir evlilik değil.
Yani, “benim sevdiklerim iktidara geldiğinde her şey benim istediğim gibi olacak” gibi bir arzuyla kendinizi “ne kadar da demokrat bir insanım aslında çünkü iktidara muhalifim” diyerek teselli ediyorsanız fena halde yanılıyorsunuz demek istiyorum.
Mesela, siyasal İslamcıları, cemaatleri falan sevmiyorsunuz diye Kemalistler iktidara geldiğinde onların canına okusunlar istiyorsanız demokrat değilsiniz.
Ya da ateistleri kendi iktidarınızda doğduklarına pişman etmek gibi düşleriniz varsa sizin de diğerlerinden altta kalır yanınız olmadığı kesin.
“Kürtler lafımızı dinlerse sorun yok aksi halde bizimkiler gereğini yapsın.” ya da “Bu Türklerin alayı faşist, ilk fırsatta biz gereğini yapalım.” diyorsanız yine demokrat değilsiniz.
Solcuların “hain”, solcu olmayan herkesin “emperyalizmin uşağı, satılmış halk düşmanı” olduğunu düşünmek arasında da fark yok ve ikisi de sizi demokrat yapmıyor.
“Bizim derdimiz demokrasi değil ki kardeşim, ben kendi diktamı istiyorum ” diyene lafım yok, dürüstlük sağlam iştir çünkü. Ama “Ben çok demokratım, demokratlığıma söz söyleyenin alnını karışlarım ama ötekilerden de tiksiniyorum, ilk fırsatta da boğazlarına çökerim.” diyene dikkat edin. Doğrudan böyle söyleyecek cesaretleri yoktur tabii ki ama ortalama bir zeka şıp diye anlar seslerinin tınısından bile.
15 Temmuz’dan sonra herkesin “FETÖ” diye bağırmaya başladığı bu zamanda, 15 Temmuz’dan önce de ona benzemeyen herkese terörist diyen ve bir gecenin sabahında kendini terörist olarak bulanlar bir şeyler öğrendiler mi bilmiyorum. Bugünün iktidar sahipleri aynı şeyi yaşayabileceklerini zamanla algıladılar mı? Açıkçası çok da sanmıyorum.
Bakınız Kemalistler öğrenmiyor; onlar bu vatanın tek sahibi olarak kendilerini gördükleri için, dönem ya da iktidar ne şekilde değişirse değişsin bu algıları değişmiyor.
Bir örnek vereyim; hatırlayın, Balyoz ve Ergenekon davalarında sanıklar yargılandılar ve cezalar aldılar. Sonra ne olduysa (lafın gelişi tabii) Ergenekon ve Balyoz kumpas oldu, herkes beraat etti, çünkü soruşturma ve yargılamayı “FETÖ’cüler” yapmıştı. Sonrasında bu soruşturma ve yargılamaları yapanlar yargılanmaya başlandı. Ardından yine bir şey oldu, Balyoz davasında bazı sanıklar için verilen beraat kararı bozuldu, yeniden yargılanacaklar.
Şimdi; yargılamayı kimlerin yaptığına göre dava kumpas oluyorsa, neden ÇHD ve KCK davaları kumpas sayılmadı? Beraat kararı veren yargı çok güzeldi, pek bağımsızdı ama ne oldu da beraat kararlarını bozanlar yine “kumpas peşindeki yandaş yargı mensupları” oldu?
Ayrıca bu arada bu “kumpas” davaların emniyet görevlileri, yargıçları, savcıları nasıl yargılandı?
Hatta sadece bu haberleri yapan gazetecilerin payına yargılama dediğimiz şeyin hangi yüzü düştü?
Yargının hoşluğu kimin kimi yargıladığına göre mi değişiyor?
Paşa gönlünüze göre yargı mı yaratalım?
Sizin başınıza gelince kumpas ama onun dışında her şey doğru mu?
Pamuk prenses misiniz hepiniz?
Kanal kanal gezip yiğitlik ve cesaret dersleri veriyorsunuz ama sık kullanılan tabirle “kendilerine demokrat” olanların yiğitliği de cesaretleri de ancak kendisine kadardır, hiç düşünmüyorsunuz. Çünkü mutlu mesut birbirinizi ağırlıyor ve demokrasinin mezarı üstünde tepine tepine slogan atıyorsunuz hep birlikte.
Yani diyeceğim, herkes aynaya baksın; bahsettiğim türde bir işaret gören aynayı kırsın!
Yoksa hepimiz kendi demokrasimize sarılıp uyuruz bol bol. Rüyamızda ne göreceğimiz de sır değil sanırım.
Bu arada, siz yabancı değilsiniz, saklamayayım. Bu gazeteci kavgaları beni eğlendirmiyor desem yalan olur. Onlarca insan, aralarında meslektaşları da var, ne haksızlıklara maruz kaldılar, ne hukuksuzlarla bedeller ödediler, bu arkadaşlar ağzını açmadı. Tek dertleri kendileri olan, şişkin egolarından ayaklarının bastığı yerdeki paçalarına kadar sıçramış çamuru göremeyenler “dürüstlük ve cesaret üstüne” kapışırken eğlenmek hakkım değil mi ama?
Sadece “biz ne bedeller ödedik” diye atar yaptıklarında biraz sinirleniyorum.
Ne bedel ödediniz gerçekten, bizim neden haberimiz olmadı?
Her düzen kendi iktidarını ve kendi muhalefetini yaratır, bizi bunu göremeyecek kadar aptal zannedenlerin bu halleri de daha çok yazı yazdırır, daha çok eğleniriz.
Sahte olan ne varsa temizlenmeden demokrasi, hukuk ve barış olmaz, olmayacak. Kesin bilgi.
Son olarak; Onur Haftası kutlu olsun.
Aşk her zaman haklıdır ve mutlaka kazanır!
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”