Her yıl bu zamanlarda olduğu gibi kamuoyu gündeminin ilk sıralarına “asgari ücret ne kadar artmalı?” sorusu gelir oturur…
Hemen her çevreden bu konu hakkında görüş ve öneriler ortaya atılır.
Bu görüş ve öneriler daha çok “asgari ücret şu kadar ve şu nedenle artmalıdır” minvalinde dolaşıma girer.
Ve asgari ücret, aralık ayının sonlarına doğru bir günde “asgari ücret tespit komisyonu” tarafından açıklanır ve tartışma sona erer.
İşin topu temeli ve hikayesi böylece son bulur…
Oysa ki asgari ücret nüfusun neredeyse yarısının bu ücretle çalıştığı veya çalıştırıldığı ücrettir.
Nasıl yani…
Asgari ücret, yaklaşık sekiz milyon işçiyi, aileleri ile birlikte düşünüldüğünde otuz milyonu aşkın insanımızı ve onların yaşamlarını ilgilendiren bir ücrettir.
Asgari ücrete bu gözle bakıldığında ona en az ücret demek tam olarak bu ücreti açıklamaya yetmemektedir.
O gerçekte asgari değil ülkenin ortalama ücretidir.
İşte üzerinde konuşulan böylesi yaşamsal ücrettir.
1951 yılından beri asgari ücret tespiti var, yani arkasında yetmiş yıllık bir geçmiş var. O tarihten itibaren çalışma hayatı ve ekonominin içinde tartışma ve arayış konusu olmuş.
Yetmiş yıllık zaman içinde asgari ücret hiçbir zaman çalışanların ihtiyacını karşılayan bir ücret olamadığı gibi her zaman verilen emeğin karşılığı bir ücrette olamamıştır.
Bu durumun en bilinen yanı milyonlarca emekçi ve işçiyi ilgilendiren bu ücret her zaman sendikal ve toplu pazarlık alanı dışında tutulmuştur.
Yani sekiz milyon işçiyi ilgilendiren bir ücretin tespitinde sendikalar ve çalışanlar toplu pazarlık hakkından mahrum bırakılmıştır.
Asgari ücret nasıl tespit ediliyor peki…
Yasa ile kurulmuş olan bir komisyonu tarafından tespit ediliyor.
Komisyon on beş üyeden oluşuyor. Üyelerin beşini hükümet tarafı diğer beşini işveren ve diğer beşini de sendika tarafı oluşturuyor.
Komisyon çoğunlukla karar alıyor.
Örneğin son yedi yıldır sendika tarafı (Türk-İş) asgari ücret miktarı kararına muhalefet şerhi koydu yani kabul etmedi, etmedi de ne oldu?
Hükümet ve işveren tarafının (TİSK) kabulüyle asgari ücretler yürürlüğe girmiş oldu.
Yalnız bu yıl asgari ücret tartışmaları diğer yıllara göre çok daha yoğun ve çok daha geniş bir alanda sürdürülüyor.
Nedeni ise çok açık, bu yıl cumhuriyet tarihinde yaşanan en ağır ekonomik krizlerden biri yaşanıyor.
Yüksek enflasyon, yüksek kur, yüksek işsizlik ve yükselen ağır yoksulluk birlikte at başı gidiyorlar.
Ocak ayında 382 USD olan asgari ücret aralık ayına gelindiğinde 203 USD’ye düşmüş oldu. Yani asgari ücret 11 ay içersin de 178 USD alım gücü kaybetmiş oldu.
Bu nedenle ücret asgari olmaktan da çıktı, artık bir sefalet ücreti oldu.
Diğer yandan TUİK’e göre %21 olan enflasyonu çarşı pazar enflasyonu doğrulamıyordu.
Sokaktaki insanlara göre enflasyon %50’den az değildi.
Sokaktaki insanların yaşadığı gerçek enflasyonu ENAG, bilim insanlarının kurduğu kuruluşta doğruluyordu.
Sokaktaki gerçek yaşanan enflasyona göre yani asgari ücret %50 net arttırılmış olsa yeni asgari ücretin net 4.237.TL olması gerekiyor.
Yalnız durum hiçte öyle gözükmüyor.
Son açıklamalar bu doğrultuda görünüyor.
Erdoğan bir yandan “işçimizi zora sokmayacağız” derken diğer yandan “işvereni de memnun edecek bir ücret olmalı” diyor.
TİSK 3.500.TL ücretten bahsederken Türk-İş “gerçek olan enflasyon artışı asgari ücrete yansıtılmalıdır” diyor.
TİSK öteden beri asgari ücretin yüksek olmasını rekabet açısından dezavantaj olarak gören bir yaklaşıma sahipti, şimdilerde 218 Euro seviyesinde bir asgari ücret önererek bu sahip olduğu yaklaşımı hayata geçirmiş oldu.
Ve asgari ücreti 218 Euro önererek Bulgaristan’ın (322 Euro) bile altına çeken bir çıkışta bulundu.
En gerçekçi asgari ücret artışını DİSK seslendiriyor ve “asgari ücret 5.200.TL net olmalı” diyor.
Benim Ankara kulislerinden aldığım bilgilere göre ise mevcut asgari ücrete net 1000.TL artış yapılacağı yönünde oldu.
Evet…
3.800.TL net yeni asgari ücrete baktığımızda bile…
Türk-İş tarafından her ay açıklanan dört kişilik ailenin yoksulluk sınırı endeksine göre gıda, giyim, konut giderleri, eğitim, ulaşım ve sağlık dahil aylık geliri 10.395.TL oluyor olmasının anlamı dört kişilik bir ailede iki kişi asgari ücretle çalışıyor olsa bile bu onları yoksulluk sınırının altında yaşamaktan kurtaramıyor.
Şimdi…
Aslında ücret artışlarında tek ölçü enflasyon olmamalıdır.
Dört ayrı faktör ücret artışlarında dikkate alınmalıdır.
Enflasyon, milli gelir artışı, işletme verimliliği ve kişisel performans kriterleri ücret artışlarında mutlaka dikkate alınması gerekli olan ölçüler olmalıdır.
Türkiye’de asgari ücret seviyesi son kur ve enflasyon artışları nedeniyle Avrupa ülkeleri arasında onu sonuncu sıraya geriletmiştir.
İşin daha da kötüsü asgari ücretlerde Asya ülkelerinin çoğunun dahi gerisine düşülmüş olmasıdır.
Peki, asgari ücret gerçekte herkese ödenen en az ücret midir?
El cevap değildir…
Asgari ücret ülke içinde işverenler bakımından ödenmesi zorunlu en az ücrettir.
Yani işverenler için asgari ücret, yasal açıdan ödemek zorunda oldukları bir ücrettir.
Ancak durum hiçte öyle değildir.
Özellikle göçmen işçiler, çocuk ve kadın işçiler ile ev eksenli çalışan işçiler için durum böyle değildir.
Ülkede Suriye, Irak, İran ve orta Asya ülkeleriyle Afrika ülkelerinden gelen milyonlarca göçmen işçi bulunmaktadır.
Bu işçiler sosyal güvenceden yoksun ve ağır iş ve işçi sağlığı koşullarında asgari ücretin altında ödenen ücretlerle çalışmak zorunda kalan işçilerdir.
Özellikle KOBİ olarak tanımlanan bu işyerlerinde yoğunlukta çalışmakta olan bu risk grubundaki işçilere aralarında bizim yurttaşımız olan işçilerde yoğunlukta bulunmaktadır.
Bu işçilere genel olarak haftada 500TL, ayda toplam 2000TL ücret ödemesi yapılmaktadır.
Çalışma bakanlığı yoğun ve etkin bir denetim yapmaktan sürekli imtina ettiği için KOBİ işverenleri için bu durum bir “ucuz emek cenneti” anlamına gelmektedir.
Çalışanlar arasında tahminen on çalışandan üçü bu durumda yani kayıt dışı istihdam edilmiş durumda gözüküyor.
Evet…
Yeni bir asgari ücret tespiti için yine aylardan aralık ayında, yılın son ayındayız.
Yine ve her zaman olduğu gibi taraflar görüşüyormuş gibi yapan toplantılara devam ediyorlar.
Gerçi bir şey konuştuklarını veya tartıştıklarını zannetmiyorum.
İşin kamuoyuna karşı tiyatrosunun gereğini yerine getiriyorlar.
Son sözü kimin söyleteceği belli olan bir tiyatro bu…
Yine basının karşısına çıkılacak ve yeni asgari ücret bu denilecek ve arkadaşlar dağılabilirsiniz denilecek…
Ve tiyatro bitecek…
Perde…
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”