Kederle başımızı yastığa bırakıyoruz ve her yeni güne acıyla uyanıyoruz. Zihnimizin boşluklarından doğup yüreğimize akan ırmakta dalgalanarak süzülen şey ise yaşam enerjisi değil, safi hüzün oluyor.
Bildiğiniz üzere, bir polisin üvey oğlunun şüphelisi olduğu kayıp Gülistan Doku vakası var. Baroların, kadın örgütlerinin, batıdaki medyanın garip bir biçimde duymazdan, görmezden geldiği Gülistan Doku olayı… 5 Ocak tarihinden, o kara günden beri haber alınamıyor kendisinden.
Her gün onlarca kişinin can verdiği bir coğrafyada, tek bir insanın yaşamı üzerinden hayatın mânâsını aramak çoğu kişiye anlamsız gelebilir, ancak bir insanın trajedisini anlamadan, vicdanın idrakına varamayız.
Maalesef bu toplumda herkes kendi mahallesinin müdavimi, kendi ideolojisinin savunucusu olmayı tercih ediyor. Ve matahmış gibi bu ilkelliği savunmaya çalışıyorlar.
Ölenin kimliği üzerinden ölümün haklılığından bahsedenler, kendinden olmayana nispet yapar gibi “ölsün” diyenler, acıya, kedere sırt çevirenler yığınla. Hal böyle olunca bir avuç vicdan sahibi insana bütün haksızlıkların karşısında durmak, bu olmamışlığı haykırmak düşüyor.
Bunları niçin anlattım doğrusu bilmiyorum, belki dertleşmek için, kimbilir belkide ateş düştüğü yeri yakarken bir soluk nefes almak için.
Gülistan Doku
Neden sessiz kaldıklarını, niçin arkalarını dönüp ıslık çaldıklarını bilmiyorum, ama bu sessizliğin vicdanla bağdaşmadığını çok iyi biliyorum.
Bu kızcağız Diyarbakır’lı olduğu için mi sessiz kalıyorsunuz? Adı Gülistan olduğu için mi? Annesi Kürtçe feryat ettiği için mi duymazdan geliyorsunuz?
Bu suskunluğunuz daha ne kadar sürecek?
Kaç kadın ”içerdeki” katilin insafına bırakılacak?
Kaç çocuk büyüme mevsiminin neşesinden mahrum büyüyecek. Kaçı bu mevsimde iğfal edilecek?
***
Aygül Doku, kız kardeşinin nerede olduğunu, Zaynal Abarok ve ailesinin bildiğini ancak gerçekleri gizlediklerini dile getiriyor.
Doku, “Gözaltına alınsaydı intihara sevk ettiği düşüncesi ağır basabilir belki tutuklanma korkusundan konuşabilirdi ama gözaltına alınmadı, aile de Tunceli’den taşındı. Ne onun, ne ailesinin üzerine gidildi, bu yüzden bu durum çıkmazda. Gülistan suyun altında mı, toprağın altında mı, ya da herhangi bir yerde mi tutuluyor bilmiyoruz ve bunu bilen Zaynal ve ailesi çünkü Gülistan’ı en son görüp konuşan kişi Zaynal” diye konuşuyor.
Konuyla ilgili daha önce konuşan Zaynal Abarok’un üvey babası Ergin Yücer, ortaya çıkan kamera kayıtlarının Zaynal’ın suçsuzluğunu ortaya koyduğunu belirterek, “Zaynal suçluysa o da cezasını çeksin ama suçu yokken safsata boş iddialarla birini suçlamanın vicdana, ahlaka yakışır bir tarafı da yoktur. Bizim Allah katında da, kanunen de vicdanımız temiz” demişti.
Şu soruyu sormak gerekiyor, madem vicdanınız rahat, madem kanunen de, Allah katında da temiz olduğunuzu iddia ediyorsunuz, o halde olayın ertesi günü o çok sevdiğiniz oğlunuz niçin sırra kadem bastı?
Bir suçun şüphelisi olan Zaynal Abarok, hukuk karşısında hesap vermeden nasıl oluyor da kanunen tertemiz oluyor?
***
Gülistan’ın kaybolmasına neredeyse ilk günden itibaren bir “intihar vakası” olarak yaklaşıldı. Tıpkı Türkiye’de kayıp olan ya da şüpheli olarak hayatını kaybeden birçok kadının olayında olduğu gibi. Oysa intihar etti denilen birçok kadının erkekler tarafından katledildiğini biliyoruz.
Buna rağmen Gülistan Doku, kaybolduğu 5 Ocak tarihinden bu yana suya atladı, intihar etti varsayımıyla baraj gölünde arandı.
Gülistan Doku’nun annesi Bedriye Doku
Gülistan’ın annesi: “Kızım günlerdir kayıp, gece gündüz ağlıyorum. Elinizi vicdanınıza koyun, Allah için kızımı bulun. Kim elinden ne geliyorsa Allah için yapsın…” diyerek feryat ediyor.
Sonra sessizliğe gömülüyor. Usulca suya bakıp ağıt yakıyor: Gulîstan li kû ye?
Kederin yüreğini yakıp kül ettiği bu gözü yaşlı anne kızını istiyor. Tek isteği Gülistan için daha fazla ses çıkarmamız. Tek isteği feryadına ses olmamız.
21 yaşında bir genç kadın, kanlı, canlı bir insan nasıl olur izsiz, yolsuz kaybolur?
Toz zerresi değil ki rüzgâr savursun!
Bir kuş değil ki kanatlanıp bir başka diyara uçsun!
***
Gelinen aşamada Gülistan Doku için ses vermek, bir tercih olmaktan çıktı. Bir mecburiyet artık.
Başkalarının acıları üzerinden kendilerine cennet kuranların kurguladığı bu lanetlenmiş hikâyeye son vermek için, başka kadınların aynı akıbeti yaşamaması için bu çığlığa ses olmalıyız.
Katlanılmaz olanı yaşanılır kılmanın biricik yolu duyarlı olmaktan, erkeğin cennetinin kadının acı çektiği yer olmadığını haykırmaktan geçiyor.
“Bu makale yazarının görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.”