Bütün aynaları kırdım bana beni yansıttığına inandığım
Bütün sesleri kestim bana gerçeği söylediğine inandığım
Bütün sözlerin üstünü çizdim siyahla kalın kalın,
Belki böylece geçmiş utanır ve susar…
Bütün aynalarla yüzleştim,
“Hadi!
Yansıt beni bana, hadi korkma ayna.
Bütün içimdeki çığlıkları dışarı attım
Bütün yalan sözleri üç kuruşa geri sattım.
Elime tutuşturulmuş kara bir lekeydi siyah geçmişim.
Yaktım…”
“Geçmiş kendiliğinden susmuyor,
Biz susturmaya çalışınca.
Oradan buradan pırtlıyor.
Geçmişi arada duysak
Ve yerine;
kulak asmamayı koysak,
Yolumuza baksak.
Geçmiş geçmiş sonuçta,
Geçip gitmesine izin versek…”
Bu yazının baş kısmını twitter’de paylaştığımda ilk önce sevgili Deniz Gezgin’den italik olan bölüm geldi. Sonra da eski dostum Şengül Hablemitoğlu’ndan bold olan bölüm geldi… Geçmiş, hepimize bir şekilde dokunan bir sözcük… Bir türlü geçmeyen geçmiş… Bir türlü peşimizi bırakmayan geçmiş… Belki de biz bir türlü onu bırakmıyoruz. Geçip gitsin istemiyoruz…
Geçmişim bugünkü beni yaratıyor, bugünkü ben ise geçmişi tekrar yazıyor, yazılan yeni geçmişle ben de kendimi tekrar yaratıyorum ve geçmiş yine yeniden yazılıyor… Yani geçmiş ve ben birbirimizden asla kurtulamıyoruz… Birbirimizi birlikte var ediyoruz… O zaman hangi geçmiş? Belki de biz geçmişiz…
Bugünkü aklımda baktığımda farklı görünen geçmiş benim geçmişim mi? O geçmişi yaşayan ben şimdiki ben değilim ki… Belki de bunların hepsi benim zihnimde kendi kendimle oynadığım oyunlar… Andan ana yaşamak yerine, anılarda kaybolmak… Anların sorumluluğunu almamak için geçmişi yeniden yeniden yazmak… Kendime bakamadığım için suçlular yaratmak…
Geçmişle birlikte aslında kendimi de yeniden yazdığımı unutarak… Geçmişi yeniden yazdıkça geleceğimizi de değiştirmiyor muyuz?.. Bu bir oyun aslında ve biz bunu tek başımıza oynuyoruz… Geçmiş hiçbir zaman geçmişte kalmıyor aslında, ya uçup gidiyor ait olduğu yere ya da biz onunla köşe kapmaca oynuyoruz… Aslında kendimizden kaçtığımızın inkarı içinde…
Geçmiş aslında hiç geçmiyor, her an bizimle yine yeniden şekilleniyor. Kendi dünyamızda, kendi tarihimizde, kendi kendini yineliyor. Belki de kendimize ihanet ettiğimizi görmemek için geçmişin peşini bırakamıyoruz. Belki de başkalarına ihanet etmek için geçmişi sürekli yeniden yazıyoruz, böylece kendimize ettiğimiz ihaneti görmezden gelebiliyoruz… Geçmiş taktığımız gözlüklere, zamana, bizim algımıza göre değiştiğine göre… Geçmiş geçmiş mi?..
Doğduğum günden itibaren yaşadığım
her an geçmişle kat kat katlanırken,
Oradan oraya,
Buradan oraya,
Oradan buraya
sürüklenip durdum…
Kimi zaman patikalarda yoruldum,
Kimi zaman dağların zirvelerinde huzur buldum.
Kimi zaman keyifle,
Kimi zaman acıyla,
Kimi zaman hüzünle,
Geçmişi kanatlandırıp
Geçmişi kanırtıp
Geçmişi kanatıp durdum.
Geçmişin yollara, yolların bana evrildiğini unuttum…
Meltem Arıkan