Meltem Arıkan
Nehrin dalgaları beyaz beyaz kayalıkları kapladıkça… Köpüklere bürünen griler, yeşiller… Rüzgarın uğultusu ile sevişen nehrin arsız dalgaları… Birbirini kovalarcasına, kabaran, kabardıkça yükseklere ulaşan… Yükseldikçe daha da daha da kabaran… Köpükler beyaz beyaz… Görünüp görünüp yok olan…
Nehrin dalgaları kayalıklara vurdukça… Ve dalgaların parçalanma sesleri bana beni hatırlattıkça… Ben bana döndükçe, ben bana dönüştükçe, dış dünya ile aramda örülen duvar git gide kalınlaşıyor… Kalınlaşan, uzayan, örüldükçe sağlamlaşan duvarla ben ayrıştıkça… Ayrılış, ayrışma, ayrı ayrı…
Nehrin dalgaları kabardıkça doğa ananın şarkısını duyuyorum. Bana kucak açan kollarını hissediyorum kayalardan üzerime sıçrayan dalgalarda… Dalgalarla… Dalga dalga… Dalgalandıkça…
Doğa ananın benimle olduğunu biliyorum. Beni koruyup kolladığını. Bana bilmediğim sözcüklerin büyüsünü öğrettiğini… Dinliyorum, saatlerce hiç kıpırdamadan… Dinliyorum, dalgalara, rüzgara içime işleyen soğuğa hiç aldırmadan. Yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum… Tüm kötülüklere, tüm acımasızlıklara, tüm yalanlara, tüm iftiralara rağmen kendimi açıyorum… Kendimi açtıkça…
Kendimi doğaya açtığım gibi insanlara da açmaya çalışıyorum… İnsanlara… İnsanlar… Anlaşılmaz olanlar… Her seferinde yüzüme biraz daha sert çarpan tokatlar… Tokatların seslerini yutan dalgaların sesleri… Nehrin dalgalarına karışma arzum… Dalga dalga… Dalgalarla… Nehirle bir olup akıp gitsem… Sular beni içine alıp götürse… Köpüklere karışsam köpük köpük…
İncine incine artık incinmekten korkmamayı öğrendim. Yargılana yargılana artık başkalarının yargılarından etkilenmemeyi öğrendim… Anlaşılmanın yada anlaşılmamanı ise anlarda verilen kararlar olduğundan emin oldum… Dalgalar kayaları yıkadıkça… Ve dalgaların sesleri içimde çınladıkça… Zırhlarımı çıkarıp attım kabaran nehrin ortasına… Ve önce kendimle savaşmayı bıraktım barış yapmak adına…
Gizemlere açtım duygularımı, kalbimi ve aklımı… Aklımın ötesine ulaşabilmek için.. Göremediğim, yazılamayan, söze gelmeyen gizemlere kucak açtım… Bilmediklerimi bana göstersin diye, doğanın önünde diz çöktüm, ellerim açık…
Doğanın gözüne ben dalgalarla sardıkça… Gözlerim… Bedenim… Hislerim… Kendim yok oluyorum… Yok oldukça… Yoklukla buluşuyorum… Dalgalarla yoklukta…Dalga dalga…
Sözcüklerde, tanımlarda, olmalılarda boğuldum. Özümü unuttum. Tıpkı bitkiler, tıpkı hayvanlar gibi toprağa bağlanma ihtiyacını unuttum. Kınadığım insan malzemesinin kibriyle kuşandım. Sanki doğanın efendisi insanmış gibi… Doğa ile olan bağımı tekrar kurabilirsem, kendi doğamın doğasını açığa çıkarabilirsem. O zaman bizi kimse birbirimizden ayıramaz.