Onbeş yaşındaydım. Her şeyin en doğrusunu sadece benim bildiğim bir dönemdi. Ailem akıllarına gelen her şeye yasaklar koyuyor ve doğal olarak da yaşadığım hayatı bana zindan ediyordu. Oysa arkadaşlarım internet kafelere, atari solanlarına gidiyorlar; canlarının istediği kadar gezip tozuyorlar, istedikleri saatte evlerine gelebiliyorlardı. Ben ise koskoca dünyada yapayalnız yaşıyor, yasaklar âleminde kendimi avutmaya çalışıyordum.
Artık ailemle aramda derin uçurumlar olduğunu anlamıştım ve maalesef bunu da değiştiremiyordum. Hâlbuki evin tek çocuğuydum. Her istediğim yapılmalıydı. Böylece ailemden uzaklaşmaya ve kendime yeni arkadaşlar aramaya başladım.
Dertlerimin dorukta olduğu bir günde rastladım sana. En sevdiğim arkadaşımın yanında masumca bakıyordun gözlerimin içine. Arkadaşım çok geçmeden tanıştırdı bizi. İşte o gün hayatımın dönüm noktası oldu. İlk günler sana karşı soğuk davranıyordum. Arkadaşım beni yanına her çağırışında bir bahane bulup gitmiyordum yanına. Çünkü her zaman olduğu gibi yine sen olacaktın onun yanında.
Senden kaçmamın tek sebebi sana bağlanmaktan korkmamdı. Oysa seninle geçen birkaç dakikanın bile beni dertlerimden uzaklaştırdığını fark etmiştim, ama yine de ben, seninle olamazdım. Ailem buna kesinlikle izin vermezdi.
Aradan bir hafta geçmişti ki mahallemizde yeni açılan markette karşılaştık seninle. Ben her zamanki gibi dertli ve kederliydim. Sana ihtiyacım vardı ama yine de sana yaklaşmaktan korkuyordum. Dayanamadım o masum duruşuna; cesaretimi topladım, yaklaştım yanına ve birlikte çıktık dışarıya.
Kimsenin bizi göremeyeceği kuytu bir köşeye çekildik sessizce. İşte o gün seninle öğrendim insanların konuşmadan da dertlerini anlatabildiğini. Belki bir saat sürdü beraberliğimiz. Tek kelime söz çıkmadı ağzımdan ama bütün derdimi anlattım sana ve en sadık dostum oluverdin o gün.
Zamanla seni sayıklar oldum geceleri. Zira her zaman dışarıya çıkamıyor ve seni göremiyordum. Biliyordum sen de beni arzuluyordun. Buluşacağımız o anı hayal ederek yaşamaya başlamıştım. Artık dostum değil sevgilim olmuştun. Bu arada on beş yaşım bitmiş on altıya girmiştim ve doğal olarak da evden aldığım izinler artmıştı.
Her fırsatta seninle buluşuyorduk. Zamanımı seninle geçirmek anlatılması imkânsız duygular yaşatıyordu bana. Artık birlikte olduğumuzu bazı arkadaşlarım da biliyor ve beni tebrik ediyorlardı. Ben de havalara giriyordum. Nasıl oldu anlamadım, nereden esti ise birdenbire senden ayrılmaya karar verdim. Ayrılmalıydım çünkü aşırı derecede bağlanmıştım sana. Tek kelime söylemeden arkamı dönüp yüzüne bile bakmadan ayrıldım senden. İlk günler, düşünmüyordum seni ama aradan geçen bir haftadan sonra sensizlik bir işkenceye dönüşmüştü benim için. Geceleri uykumda, gündüzleri hayalimdeydin. Bedenim seni istiyordu, sensiz nefessiz kalıyordu ciğerlerim ama ben inat ediyordum.
Dönmeyeceğim sana desem de bir gün dayanamadım ve boynum bükük bir şekilde geldim yanına. Yine o markette gördüm seni. Yanına geldim ve dışarı çıktık birlikte. Yine ilk buluştuğumuz o kuytu mekâna gittik sessizce. Tek kelime söz söylemeden barıştım seninle. Bu ilk ayrılığımız olmuştu ama sonuncusu değil. Ben birçok defa terk ettim seni. Başka arkadaşlıklar denedim ama sendeki zevki, sendeki heyecanı hiç kimsede bulamadım ve tekrar tekrar döndüm sana.
Böyle bir dargın bir barışık yıllar geçti ve ben yirmi yedi yaşıma bir hastane odasında girdim. Bu mektubu da sana ve sevdiklerime işte bu hastane odasından yazıyorum. Seninle o soğuk gecelerde saatlerce birlikte oluyorduk ya hani, işte o zamanlarda yakalanmışım bu hastalığa.
Oysa bedenim seni ister, seninle nefes alırdı ciğerlerim ama şimdi bir solunum cihazına bağlı yaşamak zorundayım. Sayende akciğer kanseri olmuşum. Oysa sen benim dert ortağım ve hatta sevgilimdin. Nasıl yaparsın bunu bana? Ben senin için anne babamın kalbini kırmadım mı? Senin için biricik yavrumdan uzak durmadım mı? Beni, seninle paylaşacak kadar seven eşimle senin yüzünden kavga etmedim mi? Bir gün bana: bırak şu zıkkımı demişti ve ben de sana yakıştırılan bu sözü hazmedememiştim. Çünkü sen benim dert ortağımdın ve sana söylenecek en küçük hakarete tahammülüm olamazdı.
On beş yaşında tanıştığım ve on iki yıl boyunca derdime ortakmış gibi görünen can düşmanım sigaram, şimdi soruyorum sana: arkadaşlarımı, dostlarımı, ailemi ve hayatımın en güzel günlerini neden, niçin elimden aldın? Dert ortağımmış gibi görünüp de bedenimi yavaş yavaş nasıl çürüttün?
Doyasıya sevemediğim biricik yavrum son sözümü sana söylüyorum: Arkadaşlarını seçerken dikkatli ol ve şunu asla unutma: arkadaş dediğin arkadaşının kötülüğünü istemez, kötülüğünü isteyenden zaten arkadaş olmaz!
Adem Altuntaş