Tevazuyla harmanlanmış dokunaklı, büyülü bir ses. Acının bağrından çıkıp gelmiş; biraz hasret, biraz sevda, biraz da acıdır onun müziğine renk veren. Kederlidir, kederli olduğu kadar neşe yüklüdür.
Diyarbakır bağlarından Harran ovasına, Erzurum yaylalarından Mardin’in tarih kokan sokaklarına, Van yöresinin mistik havasından Anadolu’nun dört bir yanına uzanan kültürel çeşitliliği bir usta dokunuşla müziğe dönüştürür.
Diyarbakır’ın kültürel zenginliği Udi Yervant’ın kişiliğinde de derin izler bırakmış.
Günlerden bir gün aniden ülkeyi terk etme kararı alır. Udi Yervant, ”vatansızlıktan üşümek” pahasına bu kararı alır. Amerika’ya gidişi mecburiyet değil, bir terk ediştir. Bir ırkçının sözlü saldırısına uğrar Udi Yervant. Udi’nin kişiliğine, kimliğine, çok sevdiği ülkesine ve damarlarımda memleketim akıyor dediği Diyarbakır’a yaralayıcı, galiz küfürler eder. Bu çok ağır gelir usta sanatçının yüreğine. Bir kaya devrilmiştir Udi Yervant’ın sanattan, iyilikten, insanlıktan beslenen yüreğine. Bu gönül kırgınlığını kaldıramaz ve uzun yıllar dönmemek üzere çok sevdiği ülkesini terk ederek Amerika’ya yerleşir.
Yervant, söylediği türkülerle, dostluk, sevgi ve kardeşlik mesajları içeren sözleriyle toplumun saygı ve beğenisini kazanmış ender isimlerden.
Kürtçe, Türkçe ve Ermenice türküler söyleyen, ağıtlar yakan sanatçı Udi Yervant, Diyarbakır’da başlayan müzik ve söz macerasını, yaşadıklarını ve geleceğe dair beklentilerini Gazete Davul’a anlattı.
Gazete Davul: Dilerseniz ilk olarak sizi tanıyalım. Sanatla yolunuz nasıl kesişti. Udi Yervant nerede büyüdü, neler yaptı. Bilmeyenler için anlatır mısın?
Yervant Bostancı: Merhaba Can Arat Barış kardeşim. Öncelikle bana bu imkanı tanıdığınız için Gazete Davul ekibine teşekkür ediyorum. Diyarbekir’den, Dikranagert’den Amed’den kucak dolusu sevgilerimi, özlemiyle yanıp tutuştuğum şehrime, Diyarbekir’ime ve güzel insanlarına tüm içtenliğimle yolluyorum. Ben yeni yılın ilk günü 1 Ocak’ta Diyarbakır’ın Hasırlı Mahallesi’nde doğmuşum. Yirmi sene bu doğduğum evde yaşadım. Kendimi bildim bileli Diyarbekir delisi, Diyarbekir sevdalısı biriyim.
Diyarbekir’imin tüm özelliklerini üstünde alasıyla taşıyan Puşici Keké Yako‘dan (Yakup BOSTANCI) olma, Hatun’dan (canım anam) doğma Ermeni asıllı bir Diyarbekirliyim.
Çocukluğumdan beri Kel Beşo olacağım diye tutturmuşum. Kel Beşo, bizim Diyarbekir’imizin en iyi darbuka çalanlarından biriydi. Nihayetinde Kel Beşo gibi kafamız kel oldu olmasına ya ben de Kel Beşo gibi iyi bir darbukacı oldum.
Dört yaşımdayken babam bana bir çanak darbuka aldı. Derisini de bibimin (hala) oğlu Yavuz (Yavuz ÇULHACI) taktı. Bibimin oğlu debbağhanede (hayvan derilerinin işlendiği yer) debbağdı. Eskiler debbağın ne olduğunu iyi bilirler. İşte dört yaşında o çanak darbukayla başladı müzik serüvenim. O günden sonra Diyarbekir’in Ermeni düğünlerine darbuka çalmaya götürürlerdi küçük Yervo’yu. Küçük ve ince parmaklarımla, saatlerce bıkıp usanmadan çanak darbukamı tıngırdatırdım.
Beni müziğe bu denli tutkuyla sürükleyen şey, babamın içli sesi oldu. Her şeyimi sevgili babam Keké Yako’ya borçluyum. Çünkü babamın harika bir sesi ve yorumu vardı. Abartmış olmayayım ama, müzik, sanat insana ana karnındayken bulaşır. Kendimi bildim bileli şarkılar söyledim, söylüyorum. Nerde bir teneke, tahta görsem darbuka gibi çalmaya başlardım. Yani müzik benim kanımda var. Anam Hatun’un kulağı çok sağlamdır. Kürtçe her ağıt yakışında onu dinlerken ağlarım. “Ana ana ne oli hele bir şarqi söle” diye yalvardığımda “Ma ben ne biliyem YervoYervo, babana söle o sahan sölesin.”derdi, pek söylemezdi.
Yirmi yıllık çocukluğum ve gençliğim, yıllar sonra büyük bir özlemle Diyarbekir’e geldiğimde; ne acıdır ki boş bir arsa olarak bulduğum, doğduğum evde geçti. Ailece çok sıkı bir arkadaşlığımız, dostluğumuz vardı tüm komşularımızla. Herkes bizleri severdi, çünkü biz de komşularımızı çok severdik. Mahalle arkadaşlarım adeta bana canını verecek derecede bağlıydılar. Ben de arkadaşlarım için öyleydim. Yani ölümüne arkadaştık biz. Korkusuzdum ama efendiydim. Arkadaşlarım için yapamayacağım şey yoktu. Kavgayı, aşkı, sevmeyi, sevilmeyi, dostluğu burada öğrendim… Gavur Mahallesi’nde, Mardin Kapı’da…
Gazete Davul: Amerika’ya gidiş serüveninizi anlatır mısınız?
Yervant Bostancı: Bu da güzel bir soru. İstanbul’da daha önceden de paylaştığım gibi bir çok kez şahsıma yapılan yanlışlıklar yaşadım. Hep acı ve dert olmuştur içimde. Şeyhmus Diken ağabeyimin kaleme aldığı ”ULA FILLE HOŞ GELDİN” adlı kitabında ve Amerika’da kendi evimde çekilen, YouTube kanalımda paylaştığım TRT’nin bir röportajında anlatmışımdır.
… Bu nedenle istemeden de olsa İstanbul’dan uzaklara gitmek, yanlışlıklara çözüm gibi geldi. Siz de takdir edersiniz ki kaçmak hiçbir zaman ne çaredir, ne de çözüm. Ben sevgi adamıyım, çokta hassas bir yapım vardır. Hiç hak etmediğim yanlış davranışlar görmek beni çok ama çok yaraladı, kırıldım. Ama bunların aksine dinimden, ırkımdan olmayan bir çok insanın saygısını, sevgisini, hayranlığını asla ama asla unutmadım. Bana yapılan haksızlıkları, sadece o kişilerin cehaletine ve yıllardır sürdürülen yanlış politikalara bağlıyorum. Ben hiçbir insanın kötü olduğuna inanmıyorum. Cehalet ve eğitimsizlik dünyanın en büyük belasıdır. Dünyanın hiçbir yeri insana memleketi gibi güzel değildir, ama Amerika’da çok şeyler öğrendim. Kendimi çok geliştirdim. Çok güzel derlemeler ve besteler yaptım. Çok değerli dostlarım oldu, onlara müteşekkirim. Her kötü olaydan bir hayat dersi çıkarılır ve bende Amerika’da büyük dersler çıkardım kendime. ”İYİ Kİ AMERİKAYA GİTMİŞİM” diyorum. Hele bir de doğup büyüdükleri yerlere delice aşık olan ben gibi insanlara, memleketinden ayrı düşmek adeta bir sürgün olsa da… Abartmıyorum ama şimdi orda geçirdiğim anlamlı günlerimi de çok özledim..😔
Gazete Davul: İnsan orada burayı özlüyor, burada orayı özlüyor, veya belli bir dönemi özlüyor, bu özlemin sonu yok mu acaba?
Yervant Bostancı: Şu an Orange County’de olsaydım, mesela kalksaydım o Harbour Bulvarı’nda bir yürüseydim. Spora gitseydim, geniş stüdyomda oturup saatlerce müziğimi yapsaydım; eşimi, dostumu, arkadaşlarımı görseydim… 21 yıl yabana atılır bir vakit değil. 21 hafta değil, 21 ay değil. İç içe yaşadım, dolu dizgin yaşadım. Ben orada bir kültür hizmeti yaptım, benim oradaki çalışmamı Türkiye’den giden hiçbir sanatçı yapmadı, yapamadı. Niye diyeceksin, ne yaptınız…?
Ben orada 21 yıl Ermenisi’ni, Süryanisi’ni, Kürdü’nü, Türkü’nü çalıştığım yerlerde bir araya getirdim. Özellikle, masalar birbirine ya meyve ya içki, bir şeyler ikram ederdi. Onlar ona, onlar diğerlerine… Sonra halaya kalkarlardı, hep el ele; Ermenisi, Türkü, Kürdü, Süryanisiyle, Rumuyla, Yahudisiyle, öyle bir ortam sağladım ben. Çünkü doğduğum topraklara asla ihanet etmedim. Asla aklımdan kötü şeyler geçmedi. Ki bugün hani bazı şeyleri konuşmakla da olmaz, yaptığım videolar ortada, çalışmalar ortada. Konserlerim, 21 yıldır dünyanın her yerinde konserlere gittim ben. Oradaki konuşmalarım, oradaki birleştirici, yapıcı konuşmalarım, ki öyle olmasaydı zaten Kültür Bakanı tarafından özellikle davet edilmezdim.
Gazete Davul: Diyarbakır sevdalısı olduğunuzu biliyoruz, ancak Diyarbakır’daki, ülkedeki toplumsal meseleleri göz önüne aldığınızda, iyi ki dönmüşüm diyor musunuz?
Yervant Bostancı: Kültür insanlara toprak ile bulaşır kanla bulaşmaz. Bunu her röportajımda söylemişim. Yani o toprak kokusu, topraktan aldığınız dostluk, kardeşlik… Bu koku, bu hisler, bu duygular insanı yaklaştırır, o türküler o şarkılar… Düşünün mesela burada dedesi gitmiştir Amerika’ya Los Angeles’a, o dedenin 20-25 yaşında olan oğlu, oturup bizimle Türkçe konuşuyor, Türkçe şarkılar istiyor. Türkçe şarkılar söylüyorum. Ve öyle klasik eserler okurdum ki, inanılmaz, biliyorlardı ya, yani şaşırıyordum!
Bu nedir? Bir kültürün kalıntılarıdır tabi ki. Bunu söküp atamayız. Atamazsınız.
O duvarlar yıkılsa, Türkiye Ermenisi zaten benim gibi biridir, bak şu an memleketimdeyim. Türkiye Ermenisi, zaten yarısı burada, kanı burada, akrabası burada, canı burada, kültürü burada. Ama bunun yanı sıra, Ermenistanlı, Arap Ermenisi onların çoğu dedelerinden öğrendikleri türkülerle şarkılarla eğlenirler ve devamlı İstanbul’a gelirler. Buraya (Diyarbakır’a) gelirler, ziyarete gelirler. Tatillere, ki ben onları çok zorlamışımdır, “ya gidin görün Türkiye çok başkadır” diye. Torunları olaraktan… Ben orada birçok arkadaşı Türkiye’ye gitmesi için teşvik etmişimdir. “Türkiyemizdir, memleketimizdir, gidin görün, bakın”. Yani Türkiye’yi anlatmışım işte, kaldığımız yerleri, doğduğumuz yerleri, yaşayan bilir, yaşayan anlar, dışarıdan göründüğü gibi kolay değil hiçbir şey.
Mesela oradan gidenler de neneleri dedeleri göç etmiş, memleketlerini bırakmak zorunda kalmışlar. Bunların torunlarının dedelerinden duydukları acı hikâyeler var, bunlarla büyümüşler. Böyle büyüdükleri halde bazı şeyler var ki unutulmuyor. O duvarları yıkabilirdik, daha güzel çalışmalar yapılabilirdi. Yoksa illa koyu milliyetçi duygularla bir şeyler yapmak bana göre değil.
Mesela çalıştığım gazinoda diyelim bir grup Ermeni gelirdi. İnan ben çok rastlamışım gelip benden Diyarbakır türkülerini isterlerdi. Ermenice, Diyarbakır Ermenicesinden ,Türkçe tabi söylüyordum, birlikte(Ermenice, Türkçe) söylüyorlardı, yanlarına yaklaşıyordum “Türkiyeli misin?” dendiğinde “yok” diyorlardı, bizim dedemiz Türkiye’den çıkmış, Türkçe de bilmiyorlar, İngilizce konuşuyorduk. Ve çok kez ağladıklarını gördüm. Ben onlarla birlikte çok kez ağlamışım. Yani düşünebiliyor musun, gelmişler ve şunu diyorlardı Diyarbekirli Udi Yervant. Çünkü öyle bir isim yaptım. Dilimden düşürmüyordum. Ya da Diyarbakır’ın Ermenisi Udi Yervant. Herkesin başka ismi olur ya hani, ismi ile anılır, ben kesinlikle o Diyarbakır kelimesini ismimin önüne koydurtmuştum, koymuştum. Herkes öyle biliyordu, öyle tanıyorlardı.
Gazete Davul: Bazı yaralar zamanla iyileşmiyor! Bu yaralara dair ne söylemek istersiniz? Anılarınızı, duyumlarınızı kısaca bize anlatır mısınız?
Yervant Bostancı: BAZI YARALAR ZAMANLA İYİLEŞİYOR YA DA İYİLEŞMİYOR, KARARI OKUYUCULARIMIZ VERSİN.
Gazete Davul: Yeni bir Youtube kanalı açtınız ve çalışmalarınızı bu platformda duyurmaya gayret ediyorsunuz. Yeni albüm çalışmalarınız var mı? Gelecek planlarınızı anlatır mısınız?
Yervant Bostancı: Sevgili Can Arat’ım YouTube kanalım adeta müziğe yeniden dönüşüm oldu benim için.
Müzik 🎧 çalışmalarımı inanılmaz derecede hızlandırdım. Yani bu 10 ay içinde hiç yapmadığım kadar video kayıtları yapıp YouTube kanalıma yönlendim.
Bu konuda tüm dostlarımı kanalıma abone olmaları için bekliyorum. Dinleyicilerimin desteklerine ihtiyacım var. 2020 yılının ilk gününde bir Ermenice albümümü tüm dijital platformlara yükledik.
YouTube, SPOTİFY vs. Anadolu müzik Yapım’dan çıktı bu Ermenice albümüm. Fakat ne yazık ki Corona dan dolayı cd, yada long Play’ini bastıramadık.
Diyarbekir’in orijinal Ermenice türküleri ve benim üç bestemle süsledik. Biri albüme de adını verdiğim MOURAZ-Muraz- Murat- Mıraz anlamına gelen bestem. İkincisi ise unutulmaz kahramanımız HRANT DİNK için bestelediğim VOGHP-Ağıt adlı bestem, ve yine Dikranagert-Diyarbekir için yaptığım NARE… Üç bestemi kullandım.
https://youtube.com/channel/UCsOO_tKT5ceaJxz8F0I8yjQ
İlk ikisine kendi ekonomik şartlarımızda klip de çektik. Yine YouTube kanalımda paylaştım. Elbette ki 2021 yılı için çok ama çok planlarım var. Bir Long Play yapmayı düşünüyorum. Ve eğer ölmezsem mutlaka yapacağım. Yine ağırlıklı olarak YouTube kanalıma sizlerin de desteğiyle yükleneceğim, ve sürprizlerle dolu bir 2021 yılı olacak.
21 rakamı benim uğurlu numaramdır. Bu 21 bana hep şans getirmiştir. Bunu bu yıl içinde göreceğiz.
Tabi ki bu yıl içinde bir Amerika konserimiz gündemimizde var.
Gazete Davul: Size hayatımıza anlam katan birkaç değerli ismi sıralasam, birer cümleyle ne hissettiğinizi söyleyebilir misiniz?
Mehmed Uzun:
Aram Digran:
Gomidas Vartabed:
Ahmed Arif:
Mehmet Uzun: Romanlarına hayran biriyim, çok güzel ve yalın bir dil kullanır.
Ne yazık ki onunla tanışma imkanım olmadı ama vefatının birinci sene-i devriyesinde mezarı başında udumla bir Ermenice ağıt okumuş ve ağlayarak yarım bırakmıştım. Çok acı bir gündü benim için. Yasak bir dilin edebiyatında 20. Yüzyıla damgasını vurmuş bir yazarımızdır Mehmet Uzun…
Aram Dikran: Kürtçe ve Ermenice ağıtlarımızın babasıdır diyebilirim. Bu değerli büyük varbet- mamostem ile iki kez tanışmak ve oturup sabahlarca çalıp okuma şansına sahip oldum. Kürtçe ezgileri beni ayrı bir aleme, ayrı bir dünyaya sürükler… Halep’te yaşadığı yıllarda 1982 yılında evde alemde doldurulmuş çok özel bir kaseti elime geçti. Adeta bir yavru kediyi okşar severcesine koynumda sakladım bu kaseti. Yıllarca binlerce kez dinledim. Maalesef tüm arşivimin olduğu gibi oda Amerika’da kaldı. Aram DİKRANYAN benim için ölümsüz bir müzisyen ve Kürt müziğine altın harflerle adını kazımış bir değerdir.
Gomidas Vartabed: Tarifi imkansız büyük bir derlemeci ve müzik adamıdır. Akıl hastanesinde aklını kaybettiren olayları nefretle kınıyorum. Ki nefret söylemlerinden hiç de haz duymadığın halde maalesef başka bir sözcük bulamadım. Kocaman ömrünü müziğe, sevgiye adayan bu büyük hocanın değeri karşısında saygıyla eğiliyorum…
Ahmed Arif: Ve hayranı olduğum YILMAZ GÜNEY ağabeyimin Arkadaş filminde izleyip te hemen ertesi günü gidip kitabını aldığım HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM’dir Ahmet Arif şairimiz. Şairlerin en hasıdır. Her satırı 33 kurşun gibi yüreklere saplamasını bilen mükemmel bir değerdir.
DİYARBEKİRİMİZİN ABESİ’dir AHMET ARİF.
https://youtube.com/channel/UCsOO_tKT5ceaJxz8F0I8yjQ
Udi Yervant