Fatma Zehra Fidan
Türkiye toplumunun kaos ve karanlık atmosferinde soluk almak her geçen gün biraz daha zorluyor bizi; ekonomi, politika, sağlık, doğa ve daha sayamayacağımız çoklukta sorunların içinde kendimizi çıkışsızlık sınırında hissedişimiz normalleşti. Tıpkı kötülük gibi çaresizlik ve karanlık da sıradanlaştı. Ne ki, insan dediğimiz kendini ve toplumu dönüştürme gücüne sahip olan tek aşkın varlık, bir kere daha kendi türünün yaralarına merhem olacak işler ortaya koyuyor. Sanatın ve sanatçının kötürüm bırakıldığı bir süreçte –üstelik bu kötürüm haliyle- sanat insanlığın bir kere daha yaralarına merhem oluyor.
Son günlerde sevgili Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm romanındaki en önemli karakter Dirmit, müthiş bir uyarlamayla Moda Sahnesi’nde sergileniyor. Burnu kokuyu alan binlerce sanatsever sanal sahnede sergilenen bu oyuna aktı. Karanlığa çakılan selamı aldı ve yüreğinin üzerine koydu.
Bu söyleşi, Dirmit’i müthiş bir performansla yaşayan, sahnede görünür kılan sevgili Nezaket Erden ile gerçekleşti.
Bir kere daha hayatımıza ve gönüllerimize hoş geldin Dirmit… Duyduğumuza göre mektupların göğü yırtmış, müthiş bir taze toprak kokusu…
Tadını çıkaralım.
Sevgili Nezaket, ‘son günlerde aldığım en güzel hediye sizin oyununuzdu’ desem abartı olmaz. Kâh burnumun direği sızlayarak kâh gözlerim yaşararak kâh gülerek izledim oyunu. Teşekkürlerimi nasıl sunacağımı bilemiyorum.
Öncelikle sizi biraz tanısak… Sonrasında tiyatro hayatınızın neresinde, desem?
Merhaba. Ben Mersin’de doğdum büyüdüm. Üniversite için İstanbul’a geldim. Galatasaray Üniversitesi’nde Felsefe okudum. Ardından da Kadir Has Üniversitesi’nde de oyunculuk üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Tiyatro hayatıma aslında üniversitede girdi. Ve bir daha da çıkmadı. Kendimi ifade edebilmenin, duygularımı aktarabilmenin yolunu keşfetmiştim. Bu benim için çok kıymetliydi. Çünkü çocukluğumdan beri bir duygum var. Büyük bir coşku var içimde ama açığa çıkamıyor. Çıkacağı karşılaşmalar arıyor. Sonunda o alanı buldum. Ve sahnede coşkudan kalbim bazen patlayacak gibi oluyor. Yaşadığımı hissettiğim anlar böyle anlar.
Tiyatro gibi bir uğraşı seçmek özel bir mücadele gerektirdi mi?
Gerektirdi. Aslında hayatımda birçok şey için mücadele ettim. Bu ülkedeki çoğu insanın da var olabilmek için çok mücadele verdiğini biliyorum. İstanbul’a gelmek bir karardı. Oyuncu olmak istemek bir karardı. Ailem karşı çıkmadı. Ama onlar için felsefe okumam, hayallerim onlar için çok belirsiz ve yabancıydı. Ellerinden geldiğince desteklediler. Maddi manevi birçok zorluk yaşadım. Hep çalıştım. Farklı farklı işlerde çalışmak da bana çok şey öğretti. Birçok farklı insanla tanıştım. Düğün salonunda da çalıştım, palyaçoluk da yaptım, garsonluk da. Bunların hepsi geri dönüp baktığımda müthiş bir zenginlik. İçindeyken bazen çok zorlandığım anlar oluyordu. Yüksek lisanstan mezun olup Dirmit’i oynamaya başlayana kadar da ayaklarım tam yere basamadı. Sonra hep sadece oyunculuk yaparak para kazandım. Ben oyuncuyum diyebildim.
Dirmit hepimizin hayatından bir parçaya aynalık eder gibi gelir bana. Dirmit bir kadın olarak öznel yolculuğunuzda hayatınızın, duygularınızın ve eylemlerinizin neresinde/ydi?
Romanla ilk karşılaştığımda 23 yaşındaydım. İstanbul’a alışmaya çalışıyordum. Okulda başka bir dilde eğitim veriliyordu. Buna alışmaya çalışıyordum. Sudan çıkmış balık gibiydim. Maddi manevi zorluklarla mücadele ediyordum. Roman bana okuduğum ilk anda bir direnme gücü verdi. Dirmit’in kendine acımadan gösterdiği direnç bana ilham oldu. Bu vesileyle kendime ne kadar acıdığımı fark ettim. Halbuki beni kuvvetli kılan bir çok şey vardı. Köklerim toprağın derinlerindeydi bunu hissediyordum. Benim de toprakla kuvvetli bir ilişkim vardı. Ailemle kurduğum ilişki, şehirle kurduğum ilişki, hayatla, erkeklerle kurduğum ilişki, bedenimle kurduğum ilişki hepsi zamanla dönüştü. Bu dönüşüme Dirmit ile kurduğum özel ilişkinin de ilham olduğunu biliyorum. En çok öğrendiğim şey ise kendime acımamak.
Dirmit’le tanıştıktan, onu bu kadar güzel canlandırdıktan sonra kendiliğinizde farklı bir etki hissettiniz mi?
Karşılaştıktan ve özellikle insanlara hikayesini aktarmaya başladıktan sonra epey dönüştüm. Direnme gücüm arttı. Bakış açım değişti. Kendime acımama konusunda epey yol kat ettim. Kadınların birbirinden kuvvet almaya çok açık olduğunu fark ettim. Bir oyun sonrası, bir kadın seyirci Dirmit’in çığlığını kastederek, “Benim o çığlığı çoktan atmam gerekiyordu ama bir türlü atamadım. Benim yerime de attığın için teşekkür ederim. İçim soğudu demişti.” Bu an ve benzeri deneyimler benim için çok özel oldu. Dayanışmanın, ortaklaşabilmenin ne kadar kuvvetli olduğunu fark ettim, fark ediyorum. Yeni karşılaşmalar yaşamak için hevesle doluyum.
Klasik bir soru gibi gelebilir fakat öyle değil… Dirmit’i benim kadar iyi hisseden birinin sorusu Dirmit’i bu kadar iyi oynayan birine olduğu gibi ulaşacaktır, bundan emin gibiyim. Toplumumuzdaki kadın olma/ kadınlaşma deneyimi senin baktığın yerden nasıl görünüyor?
Kadın olmayı bütün yönleriyle kabul etmem epey zamanımı aldı. İçinde büyüdüğüm insanlar, çevre çoğumuzda olduğu gibi kendimi deneyimlememi, tanımamı geciktirdi. Baskıyı çeşitli halleriyle ben de yaşadım. Köyümde, şehrimde kadınlar ile erkekler arasındaki farkı anlamaya başladığımda bir öfke duyduğumu hatırlıyorum. Erkek öfkesinin çeşitli halleriyle karşılaştıktan sonra bu öfke daha da büyüdü. Duygularını ifade edemeyen, kendine bir alan bulamayan kadınlar gördükçe daha da… Ama bunun kırıldığı anları gördüğümde, kadın dayanışmasının büyüsüne şahit olduğumda da kalbim büyüdü. Kadınların çok kuvvetli olduğunu biliyorum. Buna defalarca şahit oldum. Zaten bizim olanı almak için büyük mücadeleler vermek zorunda kalıyoruz. Bu çok yorucu ve yapacak başka bir sürü şey varken zaman kaybettiriyor ama inanılmaz kuvvetlendiriyor da.
Kadınların bu kadar kuşatılmışlığın içerisinde kendiliklerine yürüyebilmeleri sizce mümkün müdür? Neden? Nasıl?
Küçüklü büyüklü bir sürü baskıyla mücadele ediyoruz. Bunların yarattığı tahribatları, yaraları yetişkin olduğumuzda tamir edebilecek imkanlarımız oluyor. Kimilerininse hiç olamıyor. Büyük laflar etmek istemem ama ben inanıyorum. Mücadeleler bir şekilde karşılığını buluyor. Kendimiz olmaya, potansiyellerimizi gerçekleştirmeye bizi biraz daha yaklaştırıyor. Bu noktada yine kadın dayanışmasına çok inanıyorum. Bir mahallede bir komşumuzun, iş yerinde bir kadın arkadaşımızın, çocukken bir kız arkadaşımızın elimizden tutup yalnız olmadığımızı hissettirmesi bile çok şey değiştiriyor. Kabuğunu kırmaya cesaret edebilenlerin mutluluğu, özgürlük coşkusu bana cesaret, güç verdi hep. Gerçeklerimle yüzleştikten sonra beni kısıtlayan, kapatan, sıkıştıran her şey ile de mücadele etmeye başladım. Hala da ediyorum. Tamamıyla baskılardan kurtulmak bu ülkede mümkün değil. Baskılarla baş etme hallerimizi örgütleyebilirsek birçok şeyin değişebileceğine, dönüşebileceğine inanıyorum.
Ve aşk… Aşk hakkında ne diyeceksiniz? Sorunun zorluğunun farkındayım ancak bu üç harfin sizde ve hayatınızda nasıl bir etki, duygu ve düşünce uyandırdığını merak ediyorum.
Kafamda aşk deyince yine coşkulu bir hal oluşuyor. Aşkın da bir mücadele, emek ve emeğin sonunda gelen bir coşku hali olduğuna inanıyorum. Aşkın tanımı sürekli değişiyor ama hayatta yaşadığımı hissettiğim an aşkı da derinden hissediyorum. Bir başka insana duyulan aşkı da dahil ederek söylüyorum bunu. Benim varlığım, enerjim senin varlığın ve enerjinle büyüyüp genişleyebilir. Beraber coşkulanabiliriz gibi hissediyorum.
Öncelikle muhteşem oyununuz sonrasında bu güzel söyleşi için yeniden teşekkür ederim…