Arat Barış
HDP’ye yönelik kapatma davası, Kobane davasıyla bütünleşen legal siyaseti tasfiye etme girişimleri, tutuklu milletvekilleri ve belediye başkanları, bunun yanı sıra ülkedeki bütün toplum kesimlerini derinden sarsan ekonomik kriz, bir imzayla yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nde ”kayyım rektör” atamasıyla alenileşen dayatmacı iktidar anlayışı çıkmaz sokağa doğru hızla ilerlerken, Kürt meselesinde çözüm arayışlarına dair söylentiler yeniden gündemde yer almaya başladı.
Son olarak Kronos Haber’in sorularını yanıtlayan HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, yeni bir ‘Çözüm Süreci’ne ilişkin açıklamalarda bulundu. Katırcıoğlu ‘Erdoğan adım atarsa HDP AKP ile tabii ki uzlaşır’ diyerek, yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Önceki görüşmelerde arabuluculuk yapan, kamuoyunda “Balıkçı” olarak bilinen analist-yazar İlhami Işık’la başarısızlıkla sonuçlanan Çözüm Süreci’ni ve yeni görüşmelere dair olasılıkları konuştuk…
ÇÖZÜM SÜRECİ DIŞ DİNAMİKLERİN ÖNÜNÜ ALABİLMEK İÇİN BAŞLADI
İlk olarak büyük bir hüsranla sonuçlanan “Çözüm Süreci’ni” sormak istiyorum. Çözüm Süreci’nde barış masası niçin devrildi. Hedeflenen neydi, elde edilen ne oldu?
İlhami Işık: Aslında Çözüm Süreci’nin neden bittiğini öğrenmek istiyorsak, Çözüm Süreci’nin neden başladığını bilmek gerekiyor.
Çözüm Süreci, iç dinamiklerin dayatması sonucu başlayan bir süreç değildi. Daha doğrusu ülkede barış isteğinin baskısıyla alınmış bir karar değildi. Daha çok dünyada Arap Baharı’nın tersine dönmesi ile ülkeye yansıyacak dalganın önünü almak için girişilen bir süreçtir.
Hatırlarsanız Haziran 2012’de Suriye’de Rojava Bölgesi PYD’nin eline geçti, yani ilk defa PKK bir bölgede toprak kontrol etmeye başladı. Bu, İran ve Suriye rejiminin, Suriye muhalefetini durdurma ve Kürtleri bu muhalefetin dışında tutma stratejisi olarak hayata geçirildi.
Çok iyi düşünülmüş ve iyi uygulanan bir strateji olduğunu kabul etmek gerekir. Aslında Esad rejiminin bu hamlesi iktidarını sağlama alma adına ilk hamlesi olmuştu ve başarılı da oldu. PKK’nin bu kazanımının Türkiye’ye yansımaması mümkün değildi. En önemlisi de Batı 11 Eylül 2012’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Libya’daki büyüleyicisi öldürülünce Arap Baharı’na olan desteğini çekmişti. Ve artık rüzgar Arap baharını destekleyen Mısır ve Türkiye’ye doğru geri geliyordu. Bu sert dalganın Türkiye’de kanlı bir kalkışmaya neden olmaması için Türkiye’yi yönetenler Eylül 2012’den itibaren çare aramaya başladılar.
Türkiye’de şiddet çok can alıyordu. PKK yönetimi yeni bir savaş durumu hazırlığı yapıyordu 2013 bahar ayı ile beraber. Tüm bunlar bir çözüm sürecini zorunlu kıldı. Yani dışarıdan gelen dalganın ağır sonuçlara neden olmaması için, Türk ve Kürt çatışması çıkmaması için alınan tedbirin adı oldu çözüm süreci.
Ben de bunun atılacak ilk 7 adımını (https://t24.com.tr/haber/yedi-adimda-kurt-sorununa-cozum,213285) Eylül 2012 de yazdım ve 1 0cak 2013 yılında başladı çözüm süreci. Bitmesi de yine Suriye’deki gelişmeler nedeni ile oldu.
PKK, Suriye’deki kazanımı birinci öncelik olarak korumaya çalıştı. Türkiye’deki demokratik kazanımını da kendisi açısından çok anlamlı görmedi. Önceliği Rojava oldu. Hele IŞİD’i yendikten sonra oluşan özgüveni her türlü demokratikleşmeden üstün gördü. Silahtan vazgeçme yerine daha fazla silaha gereksinim duydu. Hal böyle olunca Türkiye’nin Önceliği olan PKK’nin silahtan vazgeçmesi şartı, PKK’nin daha fazla silaha ihtiyaç duyma şartı ile çakıştı.
Böyle bir durumda çözüm sürecinin devam etmesi mümkün olabilir mi? Tabi ki hayır. Temel sorun buydu. Diğer sorunlar işin bahaneleriydi.
İYİ İKTİDAR, KÖTÜ İKTİDAR OLARAK BAKARSANIZ SORUNU ÇÖZEMEZSİNİZ
HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, yeni bir ”Çözüm Süreci’ne” ilişkin açıklamalarda bulundu. Katırcıoğlu ‘Erdoğan adım atarsa HDP AKP ile tabii ki uzlaşır’ dedi. Yeni bir çözüm süreci pratikte mümkün mü? Hendek olaylarının travmasını henüz atlatamamış olan bölge halkının buna yaklaşımı nasıl olur?
İlhami Işık: Yeni bir çözüm süreci mümkün müdür, teorik olarak evet tabi… Ama çok çok zordur da. Sayın Katırcıoğlu’nun açıklamalarına yorum yapanları okuduğunuzda da işin hiç kolay olmadığını görürsünüz zaten.
Soruna iyi iktidar veya kötü iktidar olarak bakarsanız, sorunu hiç çözemezsiniz. Kötü iktidarlarda hiçbir sorun çözülemez dediğinizde, aslında sorunu çözme niyetinizin olmadığını belirtmiş olursunuz.
Daha iyi anlaşılması için bir örnek vermek istiyorum… Dünyanın en kötü iktidarı ”ırkçı iktidar” değil mi?
Peki nasıl olur da Güney Afrika’daki gibi ırkçı bir iktidar ve onun ırkçı başkanı Dr. Clark, Mandela ile müzakere edip iktidarı devretti.
Ya da dünyanın en kötü iktidarı savaş suçlusu olan iktidar değil mi? Buna da bir örnek vereyim… Savaş suçlusu Sudan lideri El Beşir, ülkesinin bölünmesini referanduma götürüp, referandum sonucunu kabul etmedi mi?
Ya da tam tersi…
Ancak iyi iktidarlar her sorunu çözerler sözü ne kadar gerçekçi?
Buna da bir örnek vereyim… İspanya’nın demokrasisinden şüpheniz yoktur değil mi,
bakın Katalanlar bir referandum yaptılar başlarına gelmedik şey kalmadı.
Bir diğeri Güney Kürdistan yönetimi. Güney Kürtleri bir referandum yaptı, bütün uygar dünya ve en gelişmiş demokrasiye sahip ülkeler karşı çıktılar.
Sorun şu: Etnik, inanç ve mezhepsel sorunlar diğer tüm farklı sorunlardan başka yol ve yöntemlerle çözüme kavuşur. Ülkenin bulunduğu durum, ülkenin jeopolitik durumu, bölgesel devletlerin soruna bakış açısı, sorunun kendi sosyolojisi, gelenek ve görenekler ve hepsinden daha önemlisi dünyanın bu soruna öncelikli bakış açısının olup olmadığı… Tüm bunlardan sonra ancak soracağınız soru belki, o da belki mevcut iktidar ile müzakere yapılır mı, yoksa yapılmaz mı olacaktır.
Yani 2005 yılında “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen, 2006 yılında “Çocukta olsa, kadın da olsa benim güvenlik güçlerim gerekeni yapar” diyen iktidar.
2009 yılında “Habur açılımını” yapan iktidar, 2009 yılında “Ya sevin, ya terk edin” diyen iktidar.
2010 yılında “İmralı görüşmelerini yapan” iktidar da, 2010 yılında ” Kürdistan vardır” diyen iktidar da, 2013 yılında “Çözüm sürecini başlatan” iktidar da, 2015 yılında “Kürt sorunu yoktur” diyen iktidar.
Siz hangi iktidar yüzü ile müzakere edecekseniz veya etmeyeceksiniz sözü sizce gerçekçi mi?
Yani bugün iktidar, “Ben Kürt sorununu barışçıl yol ve yöntemlerle çözmek istiyorum” dese, siz ”hayır biz seni devirmeden durmayız mı” diyeceksiniz?
Sizce?
İKTİDAR SIKIŞTIĞI İÇİN YENİ BİR SÜREÇ BAŞLAYABİLİR
Sosyal medya üzerinden söyle bir açıklamanız oldu: ” Bayramdan sonra “Kürt meselesi” ile ilgili yeni gelişmeler olursa, sürpriz olmayacak.” Bu bir duyum mu, yoksa öngörü mü? Perde arkasında neler oluyor?
İlhami Işık: Bayramdan sonra Kürt meselesi ile ilgili sürprizler olabilir derken, bu iktidarın son 5 yılda dış politikada atmış olduğu adımlardan 180 derece dönüş yapmasının nedenlerinden hareketle söyledim. Biliyorsunuz bizde dış politika yok. Her şey iç politikanın dışa yansımasıdır.
Bakınız Mısır ile yeni duruma… Yıllarca Mısır ile görüşmeyi ihanet olarak lanse ettiler.
Doğu Akdeniz’e bakın… Aylarca hamaset yapıldı, şimdi çıt yok.
Libya da öyle… Hiç konuşuluyor mu? hayır tabi ki.
Bunlar iktidarın temel propaganda araçlarıydı.
Sadece Kandil ve PKK var, konuşulan. Ama yeni ABD yönetimi ile daha evvel Trump ile geliştirdikleri ikili ilişkiler artık yok. İçeride de kan kaybı devam ediyor. Ve hemen hemen bütün anketlerde Cumhur İttifakı artık birinci çıkmıyor. İktidarı kaybetme korkusu derin bir endişe yaratıyor. Bu da Erdoğan’ı adım atmaya zorlayan bir durum.
İlk adımı Afganistan’a asker gönderme kararı ile attı, ama hepimiz biliyoruz ki
demokratikleşme baskısı altında ki bir Erdoğan bu kararla biraz zaman kazanmak istiyor. Ancak Kürt meselesinde bir girişimde bulunursa üzerindeki baskıyı hafifletecek. Son yaşananlar bize bunu gösteriyor.