Arat Barış
Birçoğumuz Feyzi hocayı gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini Çağlayan Adliyesi’nde karşılarken “Sizi yalnız bırakmayacağız” sözleriyle tanıdı ve bağrına bastı.
Feyzi Erçin, 1970 yılında İstanbul’da doğdu. 1988 yılında İstanbul Amerikan Robert Lisesi, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1995 yılından beri serbest avukatlık yapmaktadır. 1983 yılında amatörce özel piyano dersleri almaya başladı. 1989 – 1994 yılları arasında Mehru Ensari ile çalışan Feyzi Erçin 2001 yılından bugüne Ali Darmar ile çalışmaktadır. 2004 yılında Paris, 2012 yılında Varşova’da amatör piyano yarışmalarına katılmıştır. Bu süreçte Germaine Mounier, İdil Biret, Ayşegül Sarıca ve Emre Elivar gibi piyanistlerle çalışma fırsatı da bulmuştur. 2003 yılından beri Andante için yazılar yazan Feyzi Erçin bu bağlamda Varşova’da 2010 ve 2015 Chopin Piyano Yarışmalarını takip etmiş, Venezuela’da El Sistema konulu bir fotoröportaj dahil, Simon Rattle, Daniel Barenboim, Ingolf Wunder gibi sanatçılarla röportajlar yapmış, birçok CD, DVD ve konser, opera eleştirisi yazmıştır. 2010 yılından beri İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Müzik Festivali Danışma Kurulu’nda yer almakta olan Erçin, 2013 yılından itibaren Boğaziçi Üniversitesi’nde “Sinemada Klasik Müzik”, “Auteur Sinemasında Klasik Müzik”, “Film Müzikleri”, “Filmde Ses” dersleri vermekteydi.
Boğaziçi Üniversitesine kayyum rektör olarak atanan, yine bir gece yarısı kararı ile görevden alınana Melih Bulu’nun yardımcısı Naci İnci, üniversitede yarı zamanlı sinema ve müzik üzerine ders veren Feyzi Erçin’in yaz okulunda ders vermesini keyfi şekilde engelledi.
Bulu’nun yardımcılığını üstlenen Naci İnci, ikinci kayyım rektör olarak atandı. İnci, göreve geldikten sonra Akademisyenler Can Candan, Seda Binbaşgil ve Özcan Vardar’ın üniversitedeki görevine son vererek bir anlamda rüştünü ispatladı!
Boğaziçi Üniversitesine yapılan kayyım atamalarını, iktidarın beklentilerini, devam eden direnişi ve çözüm önerilerini Akademisyen Feyzi Erçin ile konuştuk.
Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun rektör olarak atanması büyük tepkilere neden oldu. İktidarın Boğaziçi eylemlerine yönelik kara propagandasına ve polis şiddetine rağmen protestolar devam etti ve Bulu görevden alındı. Akabinde Bulu’nun yerine yardımcılığını üstlenen ve çokça eleştirilen Naci İnci rektör olarak atandı. Siz bu atamayı bir Boğaziçili akademisyen olarak nasıl yorumluyorsunuz?
Naci İnci ataması, Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılabilecek en bilinçli kötülüklerden ve net tavırlardan birisidir. Melih Bulu bir proje insanıdır, günün adamıdır, atamayı kabul etmesi ve kişisel bir fırsat olarak görmesi, şaşırtıcı değildir, tüm etik yanlışlarına rağmen. Sonuçta da başaramamıştır.
Naci İnci farklıdır. Boğaziçi Üniversitesi’nin içinden çıkmıştır, Bulu’nun yardımcılığını tüm protestolara karşı kabul etmiştir, Bulu dönemindeki çoğu zararda onun imzası vardır, Bulu’da bütünleşen tüm yanlışlıkları ama çok daha fazlasıyla ve farklı bir niyetle taşımaktadır. Meslektaşlarına ihanet etmiştir, açıklamalarıyla hem öğrenciler hem akademisyenlerle adeta alay etmektedir.
Çok açıkça üniversiteyi dönüştürmek istemektedir ve bunu da içeriden birisi olarak, benzer iki arkadaşıyla birlikte, akademisyenlerin 95%inin hilafına karşın yapmaktadır.
Bu atama yapılırken bunun böyle olacağının bilinmeme ihtimali yoktur. Dolayısıyla sorunuza cevaben bu atama, Bulu’nun görevden alınmasını bir protesto başarısı olmaktan uzaklaştırıp, aynı yolda, sadece daha da büyük bir kötülük ve politik ajandayla okuldaki akademik özerkliği yok etme maksadıyla yapılmıştır.
Üniversitelerde son yıllarda yapılan uygulamalarla ciddi tasfiyeler yaşandı. Ve üniversitelere dönük müdahaleler de artarak devam ediyor. Akademisyenler Can Candan, Seda Binbaşgil ve Özcan Vardar’la birlikte bu süreçte yaşanan hukuksuzlukların muhatabı oldunuz. İktidar tam olarak neyin kavgasını veriyor?
İktidar, gençlerin desteğini kaybetti. Bu bir vaka. İkincisi, Boğaziçi Üniversitesi, hala, hem farklı görüşlerin birlikte var olabildiği bir sosyal ve kamusal alan, hem de özerk bir üniversite örneğidir. Dolayısıyla, özgürlük ve birlikte yaşamaya, tek tip olmamaya, yaşam tarzına müdahale etmemeye ve böyle bir dünyanın mümkün olduğuna dair bir umuttur. Muktedirler bunun kavgasını veriyor. Tüm tektipleştirici politikalara karşı duran, doğası gereği biat etmeyi reddeden bir kurum Boğaziçi, Kayyumlar rejiminin tek bir istisnası bile kalsın istemiyorlar. Bu tek istisnanın ve Boğaziçi’ndeki ortamın özgürlüğünün “kötü” örnek olmasından korkuyorlar. Boğaziçi herhangi bir üniversite değil; herkese adil ve eşit bir kaliteli eğitim sunma vaadinde. Bu haliyle de ismiyle, öğrencileri, onların arkadaşları ve aileleriyle, tüm Türkiye’ye ulaşabilen, yayılabilen bir profile ve güce sahip. İktidar bunu kendisine tehdit olarak görüyor.
Rektör atamalarının sizin için en rahatsız edici yanı nedir? Ve bu noktada çözüm önerilerinizi öğrenebilir miyiz?
Atamanın benim için en rahatsız yanı, her sistemin, grubun içerisinde, o kitleyi ve kültürü yok etmeyi isteyebilecek kötülükte birilerinin bulunabildiğini ve bu kişilerin sırtlarını iktidarın gücüne yasladıklarında verebilecekleri zararı göstermesidir.
Atamanın rahatsız edişinin özeti, “kötülüğün sıradanlığı”dır. Ve bu kötülüğe 95% karşı geldiği halde, aralarındaki kuruma karşı gelen 3 kişiye karşı, daha güçlü bir kalabalığın, o gücü ortaya koymaktaki tereddüdü sebebiyle 9 aydır hasar verebilmenin verdiği hüzündür.
Çözüm önerisi, şu anda, kayyum ve iki yardımcısı topyekûn okulu ve kurumlarını yok etmeye girişmişken, okulda ders programları bile yapılamazken, akademik hayatın eskisi gibi akmamasıdır. Hukuka uygun bir şekilde akademik hayat durmalıdır.