Deniz Zengin
Üniversite öğrencilerinin vatana ihanetle suçlanıp cezaevine atıldığı bir dönemde 1970’li yılların öğrenci lideri Deniz Gezmiş’in akrabası Anadolu Üniversitesi Edebiyat Bölümü öğrencisi Enver Gezmiş ile konuştuk.
Günümüz insanının bir çok konuda geçmişi yad etmekle yetindiğini vurgulayan Gezmiş, ”Dünden bugüne değişmeyen tek durum sanırım bu, ülke olarak güzel insanlar bedel öderken sesimizi çıkartmaya korkup, öldüklerinde ya da kötü şeyler yaşadıklarında yad etmeyi seviyoruz.” dedi.
Gezmiş, toplumsal meselelere dair eleştirilerini ”Memleketime ince bir sitemim olsun” diyerek noktaladı.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Enver Gezmiş, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Bölümü öğrencisiyim. Aynı zamanda Mevzu Fikir, Sanat ve Edebiyat dergisinin emekçilerinden birisiyim. Fotoğraflar renklendirmelerini de hobi olarak yapıyorum. Grafiker değilim.
Deniz Gezmiş’e ait fotoğrafları Twitter hesabınızda paylaşıyorsunuz bir süredir. Fotoğraflar büyük ilgi gördü. Sizce Türkiye toplumu Gezmiş’i neden unutmuyor?
Yani bu sorunun en net cevabını Deniz Gezmiş’in mücadele arkadaşları daha iyi biliyordur tabi ki ama bana göre bu durum Deniz Ağabey’in dönemin emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin sembolü haline gelmesiyle alakalı. Diğer bir yandan savunduğu düşüncenin doğruluğuyla birlikte, düşüncesini en cesaretli şekilde savunabilme iradesi sanırım onu unutulmaz kılan yegâne unsur.
Fotoğrafların yayınlanması için neden bu kadar beklediniz?
Aslında fotoğrafları yayınlamak için beklemedim. Fotoğraflar benim elime de yaklaşık 20 gün kadar önce geçti. Deniz Gezmiş tutuklandıktan sonra İçişleri Bakanlığına getirildiği süreçte sanırım Ergin Konuksever tarafından çekilmiş bu kareler ve yıllarca kıyıda köşede kalmış. Ardından da Anadolu Ajansı tarafından yayınlandığında ben de renklendirip paylaşmak istedim. Durum bundan ibaret.
Dünden bugüne değişen ne oldu?
Aslında Deniz’lerin döneminden bugüne değişen birçok şey oldu fakat, ne yazık ki yurttaşlarımızdaki nostalji algısı günümüzün gerçeklerine göre hareket etmeyi engelleyen bir konumda. Şöyle ki; Deniz’lerin verdiği Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesine sahip çıkan, o mücadeleye söz dahi ettirmeyen, Deniz’lere gönülden bağlı insanımız ne yazık ki aynı özveriyi bugünün “Deniz’lerine” göstermiyor. Günümüzde yaşanan birçok adaletsizlik ve haksızlık varken ne yazık ki insanımız “eskiden de yeşil parkalı güzel çocuklar vardı” diye Deniz’leri yâd etmek ile yetiniyor. Dünden bugüne değişmeyen tek durum sanırım bu, ülke olarak güzel insanlar bedel öderken sesimizi çıkartmaya korkup, öldüklerinde ya da kötü şeyler yaşadıklarında yad etmeyi seviyoruz. Bu gerçeklikte üzülerek tekrar etmek de, memleketime ince bir sitemim olsun.
Dün üniversite öğrencisini darağacına asan ülke, bugün de üniversite öğrencilerini vatana ihanetle suçlayıp cezaevine atıyor. Neden böyle, neden hiçbir ilerleme sağlanamıyor?
Aslında bu durumun özü ülkemizde ciddi bir sistem sorunu olmasıyla alakalı, bu sistem sorunu da iktidardakilerin tarif ettiği gibi “Başkanlık” sistemiyle de çözülmeyeceği herkes tarafından görüldü. Ülkemizde yıllardır hüküm süren bir gerçeklik var. Bu gerçeklik kimse kabul etmek istemese de ülkemizin yıllardır Emperyalizmin Yeni Sömürgesi konumunda olduğu gerçeğidir. Bu durum günümüz iktidarının Yeni Osmanlıcılık fikriyle farklı Emperyalist kutuplar duvarı arasında memleketi sürekli farklı yerlere sürüklemesiyle de yeni bir boyut kazanıyor aslında. Bunun yanı sıra devletin içerisinde vücut bulan kirli ittifaklar ve ülkenin kolluk kuvvetlerine kadar sızan ve sızmakta olan yapıların kontrolünde bir gerçekliği önümüze koyuyor. İlerleme bundan dolayı sağlanamıyor çünkü tüm siyasi partiler bu ittifakların konumuna göre şekilleniyor. Karşıtı olan bir gerçeği gördüğünde de normal olarak saldırıyor. Arkasına halkın bir kesimini alabilmek adına da; karşısında olana terörist diyor, hain diyor yıllardır kurulan cümlelerin aynısını kuruyor aslında. Toparlayacak olursam eğer halk olarak ilerlemek, eşit, özgür, adil bir hukuk devletinde yaşamak istiyorsak; eğer Nazım Hikmet’lerden, Sabahattin Ali’lere, devamında Deniz’lere ve günümüze kadar gelen Emperyalizmin güdümünde kurulmuş bu kirli ittifaklar düzeniyle hesaplaşmak zorundayız. Yoksa geçmişten günümüze kadar gelen bu kısır döngünün içerisinde hayatımız mahvolmaya devam eder. AKP gitse de bu düzenin kendisi değişmedikçe, zulümde gözyaşı da bitmez.
Bu ülkenin temel problemi nedir? Neden geçmişin karanlığında debeleniyor sürekli? Bunun bir çözümü olmalı, size göre bu çözüm nedir, nasıl olmalı?
Aslında önceki soruda belirttiğim gibi çözüm problemin kaynağı olan yer ile hesaplaşmaktan geçiyor. Bu yeri aslında Deniz’ler bize yıllar önce söyledi: Emperyalistler ve onların ülkemizdeki taşeronları. Emeğimizin karşılığını aldığımız, insanca bir yaşamı istiyorsak eğer bunun tek yolu bu kirli zihniyetlerden kurtulmaktan geçiyor. Temeli kötülük ve kirli ittifaklar olan bu düzenin değişmesinden geçiyor. Gerçek bir emek ve demokrasi mücadelesinden geçiyor. Bunu başardığımız noktada kendimizi gerçekleştirebileceğimiz, insanca yaşayabileceğimiz, memleket için üretebileceğimiz bir hayat mümkün olacak. Bu hayatın mümkün olabilmesi içinde mücadele etmek ve yaşamımızı insani ilkeler çerçevesinde şekillendirmek zorundayız.