Acun Karadağ
20 yıl görev yaptığım öğretmenlik sürecinde de özelleştirmeler ve özel okul öğretmenliğinin kamu alanına verdiği zarar; halkın sömürülmesini derinleştireceği üzerine gözlemlerim ve mücadelem oldu. İlk özel okulların açılmasının üzerinden uzun yıllar geçti. Özel okullar, özel üniversiteler pıtrak gibi çoğaldı. Sayıları arttıkça kaliteleri de düştü. Kapitalist rekabet içinde kalitelerini yükselterek öğrenci çekecekleri vaat edilirken bilakis kar hırsıyla göz boyamayı tercih ettiler. “Ucuz” okullar bu ucuzluğu eğitim emekçilerinin ücretlerinden çalarak yaptılar. Diyalektik olarak her şey birbirine bağlıdır. Nedenler sonuçları yaratır. Rekabet arttıkça daha fazla okul açmak ve sürekliliği sağlamak isterken öğretmenleri feda ettiler. Öğretmenler mutsuz iken eğitimin nitelikli olması beklenemeyeceğinden öğrenciler de bu çekişmeden paylarını aldılar.
Tahmin edersiniz ki burjuva sınıfı kendisine hizmet edecek kadroları şansa bırakmayacaktır. Zaten kadrolarını yetiştirecek okullara sahip sermayenin halkın çocuklarının nitelikli eğitim alması umurunda bile olmayacaktır. Onları da merdiven altı eğitime, cemaatlere ve tarikatlara itmiştir. Onlar açısından bilimden ne kadar kopuk yetişirsek o kadar az sorgular, sisteme o kadar teslim oluruz. Bizi yönetmeleri de o kadar kolay olur.
Tüm bunlarla birlikte ataması yapılmayan öğretmenler, işsizler ordusu da özel okul öğretmenlerinin haklarının gasp edilmesi ve ücretlerinin düşürülmesinde büyük rol oynar. Çünkü çalışanın taleplerini yerine getirmemek için “dışarıda yerini almaya hazır binlerce işsiz var” tehdidi her zaman patronun cebindedir.
Uzun uzun anlatılabilecek ama zorunluluktan burada kısaca özetlemeye çalıştığımız bu devasa sorun sadece velilerin, sadece öğretmenlerin, sadece özel sektörde çalışanların sorunu değil hepimizin “gelecek” sorunudur.
Geçen haftalarda iki güzel kadınla tanıştım. Buradaki güzellik (görece) fiziki güzellikleriyle beraber mücadele istekleri ve sorunu görme biçimlerinde gizlidir. Konuştukça daha da ortaya çıkan bu güzelliği sizler için de yazmak istedim. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne tek yakışan da emekçi kadınların söz söylediği platformlardır bence.
İyi okumalar!
İlk sorumu aynı zamanda Birlik Sendikası yöneticisi Yeliz Karaca’ya yönelttim.
Acun Karadağ: 1980 sonrası, sendikal hareket de darbe aldı. 90’larda tekrar hareketlenen emek mücadelesi, 2013’ten sonra yine geriye düştü. İktidar yanlısı sarı sendikalar zaten tartışma konusu bile değilken “sol-demokrat” sendikalar da neredeyse sistemin dinamikleriyle örtülü bir uzlaşma içinde oldular. 2013’ten beri ne kamu emekçileri sendikaları ne de işçi sendikaları ekonomik krize rağmen ses çıkardılar. 15 Temmuz 2016’dan sonraki OHAL sürecini de sessiz sedasız kabullenip direnme iradelerini sistemin muhalefet partilerine yedeklediler.
Sendikal önderliğe işçinin en çok ihtiyaç duyduğu süreçte bağımsız sendikalar öne çıktılar. Sizler de Birlik Sendikası’nı kurarak sendikal boşluğu doldurmaya, işçinin sesi olmaya aday oldunuz. Sizlerin diğer sendikalardan farkınız ne olacak? Bu süreci hangi yöntemlerle yürütmeyi düşünüyorsunuz? Birlik Sendikası’nın mottosu nedir? Emekçilere ne vaat ediyorsunuz?
Yeliz Karaca: Sizin de belirttiğiniz gibi 1980 darbesi bir balyoz gibi işçilerin üzerine indi. 12 Eylül darbesi ile Neo-Liberal politikaların hayata geçirilebilmesini sağlayacak olan en önemli unsur emekçilerin örgütlülüğünü kırmaktı, örgütlü güçlü sendikalardan kurtulmak gerekiyordu.
40 yılı aşkın bir süredir işçi veya kamu sendikaları patron yanlısı olsun ya da olmasın sendikalar üye kaybetmekte. Buna bağlı olarak da sendikalaşma oranı düşmekte ve toplumsal etkilerini yitirmekte.
Türkiye’de ikinci en büyük olgu ise büyük ölçüde sendikalara üye olan işçilerin sendikaları ile aidat ödemek dışında herhangi bir bağının olmaması ya da sendikalara güvenmiyor olmaları, işçileri sendikalı da olsalar örgütsüz kılan bir diğer önemli unsur.
Sınıf sendikacılığı olmadan işçi sınıfı mücadelesinde herhangi bir kazanım elde etmek, toplu iş sözleşmesine endeksli bir sendikal mücadele ile işçi sınıfı adına kalıcı kazanımlar elde etmek mümkün olmadığından Türkiye’de işçi sınıfının örgütlülüğünü tesis etmek için birlik ve dayanışma şiarıyla yola çıktık.
Birlik Sendikası 2020 yılının Ekim ayında kuruluşunu ilan etti, ancak 2018 yılında “Patronların Ensesindeyiz Dayanışma ve Mücadele Ağı” ile başladı yoluna.
“PE” farklı sektörlerde işçilerin taleplerini kamuoyuna duyurmayı, işçiler arasında dayanışma ağları kurarak bu işçiler ile işyerlerindeki hak gasplarına ve hukuksuzluklara karşı mücadeleler örgütleyerek işçilerin işyerlerinde kazanımlar elde etmesini sağladı. Birlik sendikası bu birikim ve deneyim üzerine 10 No’lu işkolunda örgütlenmek için kuruldu.
10 No’lu işkolu, hizmet sektöründe Özel Okul, AVM, Market, Vakıf Üniversitesi gibi pek çok alt sektörü içinde barındıran, nitelikleri farklı ama sorunları ortak, neredeyse esnek ve süresiz çalışmanın kural haline geldiği, 4 milyona yakın kayıtlı işçi ile en fazla işçiyi kapsayan işkolu. Bununla birlikte örgütsüzlüğün, güvencesiz çalışma, mobing, uzun çalışma süreleri, ödenmeyen fazla mesailer, ücret ödemelerinde süreksizlik ve asgari ücretin altında ücretler gibi daha pek çok sorunun yaygın olarak yaşandığı bir işkolundan bahsediyoruz.
Bu sorunlar sadece 10 No’lu işkoluna ait sorunlar değil elbette, işçi sınıfının önemli bir bölümü buna benzer sorunlarla karşı karşıya. Bu nedenle Birlik Sendikası işkolu sendikacılığı ya da toplu sözleşme imzalamaya endeksli olmayan bir mücadele örgütleyerek işçilerin ihtiyacı olan birlik ve dayanışmayı hayata geçirmek için yola çıktı.
Örgütsüz işçi patronların her türlü baskısına ve sömürüsüne karşı “yalnız ve çaresizsiniz” demektir. Örgütsüz işçi haklarını alamaz ya da haklarına sahip çıkamaz.
Bizim önceliğimiz üyelerimiz arasında birlik ve dayanışmayı tesis ederek, kendi güçlerinden doğan örgütlülükleri ile kalıcı kazanımlar elde etmeleri, haklarını alarak insanca koşullarda çalışmalarını sağlamaktır. İşçi sınıfının gücü birlik ve dayanışmadan gelir bu aynı zamanda örgütlü güç demektir.
Bu nedenle adımız Tüm İşçilerin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Sendikası…
İkinci sorumu aynı zamanda özel okul çalışanı Birlik Sendikası üyesi Ekin Aycan’a yönelttim.
Acun Karadağ: Açıklamanızdan anladığım kadarıyla siz işçi statüsünde tüm iş kollarının ortak sendikasını oluşturmak istediniz. Yani mağaza-market çalışanı, kargo çalışanı, fabrika çalışanı ya da özel okulda çalışan eğitim emekçileri artık statü olarak tek işverenin yönetimindedir öyleyse artık “kamu çalışanı” kavramı tarihe karışıyor göründüğüne göre iş kolları arasında ayırım gözetmeksizin hepsini işçi olarak görebiliriz diyorsunuz. Ki bu özelleştirmelerin tamamlanması, kamu kurumlarının satılması sonucunda “doğal” bir gelişmenin doğru değerlendirmesidir.
Benim burada özel olarak ilgilendiğim şey bir öğretmen olarak özel okul öğretmenlerinin dünyada ve Türkiye’deki durumu. Gözlemlediğim kadarıyla özel okul öğretmenleri hem maddi hem de pedagojik açıdan okul sahibinin insafına bırakılmış. Siz bu konuda bir çalışma yürütüyorsunuz. İstiyorum ki ebeveynler çocuklarının geleceği nasıl çiziliyor ve gelecekte çocukları neler bekliyor görsünler. Bu nedenle size soruyorum; Sizce eğitim patronların kâr hesabına terk edilebilir mi? Bunun sonuçları neler olur? Tabii bunları açıklarken şu anda özel okul öğretmenlerinin yaşadığı sorunları ve bunun topluma yansımasını, sonuçlarını da anlatabilir misiniz?
Ekin Aycan: Evet, geçinmek için çalışmak zorunda olan herkes işçidir. İster fabrikada olalım ister bir özel okulda, yarın sabah uyanacak ve işe gideceğiz, kiramızı faturamızı böyle ödeyeceğiz. Birlik Sendikası da 10 No’lu iş kolunda, daha çok hizmet sektörünü kapsayan bir alanda örgütlenmekte. Biz bu alanda örgütlenirken özel öğretim kurumu emekçilerinin baskın ağırlığını gözlemliyoruz. Bu gözlemin her iki sorunuzla da ilintili olduğunu düşünüyorum. Sendikamızda örgütlenen öğretmenler diyor ki “eğitim haktır.” Ancak bu hak öğretmen, öğrenci ve velilerin aleyhine bu sektördeki patronların çıkarları doğrultusunda yok edilmiştir.
Bugün öyle bir tabloyla karşı karşıyayız ki, ebeveynler çocuklarının bir üst kademede eğitim alabilmesi için zorunlu ihtiyaç olduğunu düşündükleri özel okullara, kurslara yönelerek bütçe değerlendirmesi yapıyor. Öğrenim ücreti, servis, yemek, kitap, kırtasiye gibi eğitim masrafları ortalama 70-80 bin lirayı buldu. Oysa aksine öğretmenler çoğunlukla asgari ücrete çalışıyor. Haftada 40 saat derse girip, eğitimin asli unsuru olmalarına rağmen emeklerinin karşılıklarını alamıyorlar. Pek çok kurumda öğretmenler kamu okullarında çalışan meslektaşlarının faydalandığı haklardan, örneğin ücret denkliğinden, ödeneklerden, ek ders ücretlerinden vs faydalanamıyor.
Sendikamıza üye olan öğretmenlerin bahsettiği sorunların başında güvencesizlik, gelecek kaygısı, özlük haklarına el konulması var. Özel okulda çalışan her öğretmen bir sonraki sene aynı okulda işe devam edip etmeyeceğini bilmeden çalışıyor. Çünkü 1 yıllık sözleşmelere imza atıyoruz. Hem de çoğu zaman sözleşme şartlarını okumaya fırsat verilmeden… Patronlar iş akdimizi sonlandırırken gerekçe göstermedikleri gibi bir de kıdem tazminatını feda ederek istifa vermemizi talep ediyor bizden. Ücretlerini alamayan ya da asgari ücretten ödeme alıp bir kısmını elden geri vermesi istenenler var. Eğer haklarını talep ederlerse işten atılacaklarına dair kaygı duyuyor öğretmenler. Performans baskısı da var. Sadece merkezi sınavlarda kaç öğrencinin başarılı olduğu, kaç öğrencinin okula sayenizde kayıt yaptırdığı, ne kadar fazla çalıştığınızla değerlendiriliyor bu. Eğitim çıktılarını umursayan olmadığı gibi, bir de sürekli idarecilerin sınıf “baskınlarıyla”, güvenlik kameralarıyla gözetleniyoruz. Ne anlatacağımızı, nasıl anlatacağımızı patronlar belirlemek istiyor. Öğretmenin bu tabloda işini layıkıyla yapması mümkün değil zaten. Öğrencinin ihtiyaçlarının gözetilmesi de öyle… Öğretmenin emeği değersizleştiği gibi mesleğin değeri de yitiyor özetle.
Bu sorunlara rağmen değil, bu sorunlar nedeniyle örgütleniyor öğretmenler. Hem haklarına hem de mesleklerine, mesleklerinin bilimsel ilkelerine sahip çıkmak için…
Acun Karadağ: Yanıtınız için teşekkürler. Cevabınızdaki sorunları biraz daha açmak amacıyla eğitimde yaşanan sorunlara özellikle özel okullarda yaşananlara dair somut örnekler verebilir misiniz? Sizin yaşadıklarınız ya da yakın çevrenizde gözlemlediğiniz olaylar mesela…
Ekin Aycan: Öğretmenin bir kurumla çalışmak üzere anlaştığı andan itibaren bir dizi sorunla karşılaştığını yaygın olarak gözlemliyoruz. Ben öncelikle öğretmenlerin temel haklarına yönelik yasal düzenlemelerle yapılan kimi saldırılara dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, 2014 yılında özel okul öğretmenlerinin ücretlerinin kamu öğretmenlerininkine denkliğinin kaldırılması. İkincisi, kendisi de bir özel okul patronu olan eski milli eğitim bakanı Ziya Selçuk döneminde ihbar tazminatı ve işe iade haklarının kaldırılması. Öğretmenler, bu temel düzenlemelerle özel okullarda çok daha ucuza ve güvencesizliği hissederek çalışır hale getirildi. Güvencesizliği ayrıca belirli süreli iş sözleşmeleriyle çalıştığımız için de hissediyoruz.
Yani 1 yıllık sözleşme imzaladık, peki ya sonra ne olacak? Özel okulda çalışan her öğretmen çalışırken bu kaygıyı taşır. Aslında en az 1 yıllık sözleşme şartı öğretmenin yaz dönemi ücretini korumak içindir. Oysa haziran ayı geldiğinde öğretmenlere zorla istifa dilekçesi vermeleri söyleniyor patronları tarafından.
Sözleşmelerle ilgili sorunların başında sözleşmelerin bize okutulmaması gelir. Genellikle aceleye getirerek, sözleşme şartlarını tartışacakları muhatabın bulunmadığı bir ortamda (örneğin muhasebe birimi çalışanı ile dersten çıkarılıp acele etmesi söylenerek, yalnızca imza atacağı bölgenin gösterilip diğer kısımlar gizlenerek) imzalanıyor sözleşmeler. Çalışma şartlarını ağırlaştırıcı kimi hükümler yer alabiliyor oysa… Öğretmen bunun farkında olmadan kabul etmeye zorlanıyor şartları. Kurumlar sözleşmenin bir örneğini öğretmene teslim etmiyor.
Öğretmenlerin kendi aralarında ücretlerini konuşmalarının önüne geçildiğini de biliyoruz. Aslında patronlar bunu eşit işe eşit ücret ilkesini çiğnedikleri için engelliyor. Çoğu zaman 40-45 saat derse girip asgari ücret alıyoruz. Ek ders, nöbet, eğitim öğretime hazırlık ödeneği gibi haklarının verilmediğini söyleyen çok sayıda öğretmen var. Ücretlerle ilgili sendikamıza gelen şikayetlerin önemli bir kısmı düzensiz ödemelerle ilgili. Bazen de banka hesaplarına yatan ücretlerin bir kısmı elden geri alınıyor. Özellikle bu son asgari ücret zammıyla o kadar fazla başvuru oldu ki sendikamıza… Enflasyon oranını karşılamayan zamların yanında öğretmenlere şunu söylemiş patronlar: “Biz sizinle anlaştığımızda asgari ücret bu kadar değildi, şimdi aradaki farkı bize geri verin.” Ya da bu ücreti vermemek için kadrolu öğretmenler ders ücretli statüsüne geçirilmiş, sigortasız çalışmaya başlamışlar.
Sigortasız çalışmanın yeni norm haline geldiğini biz Pandemi döneminde gözlemlemiştik. Çünkü özel okullarda öğretmenler tam zamanlı, hatta fazla mesai ile çalışmalarına rağmen çalıştıkları gün sayısı eksik gösterilerek kısa çalışma ödeneğine geçirilmişti seri halde. Üstelik uzaktan çalışmanın getirdiği ek masraflar (teknolojik aletler, internet ve yemek harcamaları gibi) öğretmenlere ödenmedi. Yine Pandemi döneminde çok sayıda okul kapandı, öğretmenler işsiz bırakıldı ya da başka yerlerde kendilerine iş aramak zorunda kaldılar.
Bütün bu tabloda elbette öğretmenlerin de direngen sesi yükseliyor. Bizim sendikamızın kurulmasında en büyük paylardan biri Doğa Koleji öğretmenlerinin bir araya gelerek verdiği mücadeledir örneğin. 2019 yılında henüz Birlik Sendikası kurulmamıştı. Patronların Ensesindeyiz Ağı Özel Okul Öğretmenleri Dayanışması olarak bir araya gelip mevcut sorunlarımıza çözüm üretmeye çabalıyorduk. Doğa Koleji’nde aylarca ücreti ödenmeyip, devir iddiaları ile oyalanan öğretmenler dayanışmamıza ulaştılar. İş Kanunu 34. Madde’ye dayanarak derslere girmediler. Bu aslında adına yasal bağlamıyla öyle denmese de pratik anlamda özel okul tarihinin “ilk grevi” olarak değerlendirilmelidir. Gösterdikleri bu dayanışma ile haklarını aldı arkadaşlarımız. Bakanlık devreye girmeye mecbur bırakıldı. Biz en net o zaman bu alanda bir sendika ihtiyacını hissettik. Nitekim Birlik Sendikası kurulduktan sonra Doğa Koleji’nde bu süreçte omuz omuza mücadele veren arkadaşlarımız, dayanışmalarına ait sosyal medya hesabından sendikamıza üyelik çağrısında bulundular. Şimdi hangi okulda bulunuyorlarsa orada bilfiil örgütlenmekteler.
Sendikamız kurulur kurulmaz hızla alandaki hak bilincini oluşturmak maksadıyla “Özel Okul Öğretmenleri İçin Haklarımız Broşürünü” hazırladı. Bu broşür dijital hali ile sitemizde yer alıyor.
Temsilciliklerimize ulaşan öğretmenlere ayrıca basılı halini de teslim ediyoruz. Böylelikle her öğretmen, küçük bir rehbere bakarak ihtiyaç duyduğunda hızlı çözümler üretebiliyor. Yanındaki arkadaşının haklarına dair bilgi sahibi olmasını sağlıyor. Okullarda öğretmenler bir araya gelip sendikamıza başvurduklarında temsilcilerimiz sorunlarını, ihtiyaçlarını dinleyerek birlikte mücadele önerileri sunuyorlar.
Özel okul öğretmenlerinin örgütlü mücadelesinin en büyük adımlarından birini de Ankara “Meraklı Kedi öğretmenleri” inşa etti. Geçtiğimiz yıl, henüz Birlik Sendikası ilk yaşını doldurmamışken, üye öğretmenlerimiz sendikamız temsiliyetinde ortak talepleri ile sözleşmelerini imzaladılar. Ücret zammı, ek ders alacağı, çalışma koşullarının belirleyicisi Birlik Sendikası üyesi öğretmenler oldu. Bu deneyim, işçilerin örgütlülük ve kararlılığı olduğu sürece sözleşmelerini topluca imzalamak gibi haklarının önünde sayısal barajların engel olamayacağına da bir örnektir. Daha fazlasının başka okullarda da görüleceğine eminiz.
Birlik Sendikası, hak kayıplarına ve özel okul öğretmenlerinin uğradığı baskıya karşı mücadele ettiği her başlıkta kazanım elde ediyor. Bunun bir örneğine dair haberi birkaç hafta önce aldık: geçtiğimiz yıl MEB, istifa eden özel okul öğretmenlerinin bir yıl başka bir okulda çalışamayacağına karar vermişti. Biz hemen bu kararın çalışma hakkını engelleyici nitelikte olduğunu açıkladık, sendikamıza üye olan ve bu sorunla karşılaşan öğretmenlerin davaları karşılık buldu. Bu karar geri çekildi. Biz bu mücadelemizin olumlu sonucunu enflasyon ve hayat pahalılığına karşın bize sunulan sefalet zamlarına dair İstanbul ve Ankara’da başka öğretmenlerin de dahil olduğu basın açıklamamız sırasında öğrendik. Aynı günlerde Van’da çalışan üyelerimiz sendikamız avukatlarının desteği ile karar aldılar, düşük ücretleri kabul etmediler, istedikleri ücret zamlarını aldılar.
Haklarını bilen, istediğini alan öğretmenler patronları ürkütüyor aslında. Geçen yıl kimi patronlar bir internet platformu kurarak hak arayan öğretmenleri ifşa etmeye kalkmıştı. Sendikamız konuya hemen müdahale edip sitenin kapatılmasını sağladı. Bu konu ile öğretmenlerin yaşadığı baskı medyaya yansıdı ve toplumun tepkisini aldı.
Patronlar bu tip baskı, tehdit denemelerinde bulundukça karşılarında Birlik Sendikası’nı görmeye devam edecek. Yakın bir örnek vereyim, özel okul patronlarının derneği TÖZOK, geçtiğimiz günlerde Twitter hesabından bir toplantı görüntüsü paylaştı. Arka plandaki ekranda öğretmenlerin tek taraflı fesih hakkından ve örgütlenmelerinin sonuçlarından “sorun” olarak bahsettikleri bir doküman görülüyordu. MEB temsilcilerinin de yer aldığı toplantıda talep olarak öğretmenlerin fesih yapmasının önüne geçilmesi ile okulların itibarsızlaştırılmasına “aracı olanların” önüne geçilmesi sunulmuş. Belli ki aracı olanlar sendikalar… Eğitimi itibarsızlaştıranlar bizzat patronlar oysa! Birlik Sendikası Özel Okul Öğretmenleri Bürosu olarak hemen tepkimizi dile getirdik. Sonrasında ise TÖZOK, “sahte isimlerle” tüzel kişiliklerine yapılan “çirkin saldırılar için yasal girişimlerde bulunacakları” tehdidini savurmaktan çekinmedi. Birlik Sendikası Özel Okul Öğretmenleri Bürosu’nun ismi açık, tavrı belli: özel okul öğretmenleri yalnız değil, haklarımızı yedirmeyiz!
Özetle, sorunumuz çok ama bir o kadar çözümümüz, üyemiz ve dostumuz var. Bu sorunlar sendikal mücadele sayesinde adım adım aşılıyor, aşılacak diyebiliriz.
Acun Karadağ: Anlattıklarınızı duyunca insan ister istemez ne olacak bizim çocuklarımızın hali diye düşünmeden edemiyor. Çünkü ne olacak öğretmenlerimizin hali ve ne olacak eğitim sisteminin hali soruları yanıtlanmadan çocuklarımızın geleceği de meçhul duruyor. Çözümün örgütlü mücadelede olduğunu söylüyorsunuz ancak hatırlarsanız örgütlü mücadele yürüttüğümüz Eğitim Sen KHK’lara karşı direnen biz üyelerini üstelik de tutsak olduğumuz süreçte sendikadan ihraç etmişti. Bunun siyasi talimatla yapıldığını iyi biliyorum.
Örgütlü mücadelenin de siyasi entrikalara kurban edildiği şu süreçte insanları, özellikle patronun işten atma sopasını sürekli salladığı özel okullar-şirketler veya kamu kurumlarında çalışanları sendikalaşmaya nasıl ikna edeceğiz? Onlara mücadelenin gerekliliğini nasıl anlatacağız? Nasıl bir çağrıda bulunacaksınız?
Çalışanlara ne söylemek istersiniz son söz olarak?
Ekin Aycan: Aslında sorunuzu sendikamıza ulaşan işçiler de başka detaylarla soruyor. İşçi, çalışırken üstlenmek durumunda olduğu yılgınlıkları bir de mücadele ederken görmek istemiyor. Özellikle mücadelemizin başarıyla sonuçlanacağına ve kesintiye uğratılmayacağına dair güven duymak istiyoruz diyorlar. Bu çok doğal…
Dilerseniz önce bir Türkiye’nin en köklü sınıf sendikalarının kuruluşuna, işçi hareketine damgasını vurmuş her bir faaliyetin kökenine, bugün işçilerin halen kullanmakta olduğu kimi haklarının elde edilmesine yarayan ilk adımlara göz atalım. Aslında bir odaya doluşmuş küçücük bir ekibin kararlılığını görürüz. Bir sendika, bir işyerinde önce sadece 1 üye ile var olur. Etkili, daha fazla işçiyi heyecanlandıran ve kazanımla sonuçlanan bir mücadele örmenin koşulu basit: İşçinin çıkarlarından asla taviz vermemek ve işçilerin bunun için irade göstermesi… Nitekim ülkemizde sendikalar tarihi bu iradenin bugüne devrettiği kazanımlarla dolu. Birlik Sendikası da henüz 2 yılını doldurmamışken çeşitli kazanımlar elde etti. Bir yandan da işyerlerinde işçilerin sorunlarını onların iradesine dayanarak çözmek için çaba harcıyor.
Şimdi aslında bu soruları yanıtlarken hep birlikte bir karar vermeli. Biz kendi çalışma koşullarımızı, yaşam şartlarımızı patronların belirlemesine izin mi vereceğiz yoksa ipleri elimize mi alacağız? Bundan 3 yıl önce yol kazaları ile anılan, Pandemide aralıksız çalışmaya devam eden kargo çalışanları, kuryeler… Biz onları örgütsüzlüğü ile biliyorduk. Peki onlar neye karar vermişler, ne görüyoruz? Yemek Sepeti’nde sendikalaşması engellenen hatta işten çıkarılan işçiler, kavga etmeyi bırakmış mı ki? Ege Hastanesi, Akkuyu Nükleer Santrali, BBC, Çaykur, Trendyol, Yemeksepeti, Migros Depo, Farplas, Bahçeşehir Koleji, Uğur Koleji, MBA Okulları benim ilk aklıma gelenler… Bu örnekleri sadece 2 ay içinde gördük. Bunlar bize işçilerin zaten bir tepkisi olduğunu, örgütlülüğe hazır olduklarını gösteriyor. Mücadele, gereklikliliğini anlatmaya gerek duyacağımız bir şey mi emin değilim, belki de artık bir zorunluluk ve bunu hepimiz hissediyoruz. Sorumuz bana kalırsa sınıfı sendikası ile buluşturmakla ilgili.
Birlik Sendikası, örgütlendiği işyerlerinde işçilere net, samimi, dürüst bir yöntem öneriyor. Diyoruz ki, bu sendikayı var edecek olan sizsiniz. Bakın ben sendikanın profesyonel çalışanı değilim. Ben de bir özel okulda çalışan öğretmenim. Bir işyerinde sendikanın nasıl hareket edeceğine işçinin kendisi karar verir. Örneğin sendikalı öğretmenler temsilcilerini kendileri seçer, düzenli olarak sendika uzmanları ile buluşur, haklarına dair bilgi alırlar. Ne yapmak istediklerini kendi toplantılarında karar verir sendikalarına iletirler. Sendikanın yetkilileri öğretmenlerin kendi verdikleri kararı onların yerine değil, onlarla birlikte savunmak üzere hareket eder.
Dolayısıyla çağrımız şudur: 10 No’lu iş kolunda çalışıp, bu böyle gitmez diyen herkes Birlik Sendikası’na üye olmalıdır.
Meslektaşlarıma da ayrıca şunu söyleyebilirim. Özel okul öğretmenleri, iş yerlerinde rahatsız oldukları her konuyu Birlik Sendikası Özel Okul Öğretmenleri Bürosu’na iletmeli. Mesleğimizi dayanışma içinde icra edelim hep birlikte. Bunun için Birlik Sendikası’na üye olalım.
Bir de son olarak 3 kadın sohbet ederken 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’ne değinmeden edemeyeceğim. Sendikamızın örgütlü olduğu iş kolunda en fazla kadın işçiler var. Doğal olarak sendikamızda da, özellikle özel okul öğretmenleri arasında kadınlar sayıca daha fazla. Merkezi kurullarda, iş yerlerindeki komitelerde, temsilciliklerde kadınlar öne çıkıyor. Bu tamamen doğalında gelişti. Birlik Sendikası’nı bence aynı zamanda kadınların söz sahibi olduğu bir sendika olarak da değerlendirebiliriz bu nedenle. İnanıyoruz ki önümüzdeki yılın 8 Mart’ında daha fazla emekçi kadınla buluşacağız. Günümüz kutlu olsun.
Acun Karadağ: Sevgili Yeliz ve Sevgili Ekin, sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Özellikle genç kadınların mücadelenin içinde öncü olarak yer alması bir kadın olarak beni çok mutlu ediyor. Elbet mücadele hem erkek hem kadın hem de tüm LGBTİQ insanlarla birlikte daha güzel ama sistemin iki kez dövdüğü kadınların baskıya karşı ilk önce isyan etmesi kaçınılmaz görünüyor. Ben sizlerde böyle bir umut görüyorum. Yaptığınız yapacağınız her şey için şimdiden teşekkürler. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’müz kutlu olsun.