Röportaj: Aslıhan Gençay (@asligencay)
Muhalefet topluma, Suriye’nin bu hâle gelmesine ve Türkiye’deki mülteci sorununa, oy verdikleri iktidarın neden olduğunu anlatmalı. Bunun yerine mülteci nefreti dalgasıyla yelkenlerini şişirmeye çalışıyorlar. Bu Türkiye’yi daha da sağa iter ve ülke ne kadar sağa itilirse AKP’nin iktidarda kalma ihtimali de o kadar artar çünkü sağ söylemin patentini ele almış durumdalar.
Cevheri Güven’le röportajımızın dün birinci bölümünü yayınlamıştık, bugün ikinci bölümle devam ediyoruz.
Önümüzdeki aylarda bir seçim var ve seçimlere dair videolarınızdan birinde; 17-25 Aralık’ta birçok yolsuzluk iddiasının kamuoyuna aktarılmasına rağmen Ak Parti’nin seçimi kazandığını, toplumun yolsuzluklara tepkisiz kalıp icraata oy verdiğini, bu anlamda öne çıkanların Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş olduğunu, özellikle Yavaş’ın sağdan bir aday olarak Erdoğan’ı korkuttuğunu, anlattınız. Sonraki bir videonuzdaysa; belediye başkanları işlerini yapmalı, aday olmamalı, Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği onu zayıflatmak amacıyla iktidar tarafından öne çıkarılıyor, dediniz. Bu ikisi çelişkili yorumlar. Şimdi tam olarak ne düşünüyorsunuz, Mansur Yavaş mı, Kılıçdaroğlu mu aday olmalı sizce?
Erdoğan’ın şimdiye kadarki temel gücü, karşısında hiçbir lider alternatifi bırakmamasıydı ve alternatifsizlik insanları Erdoğan’a oy vermeye itiyordu. İlk defa Erdoğan’ın karşısında kazanabilecek Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu gibi birden fazla aday var.
Siyasette dengeler çok çabuk değişiyor, tabii bunda siyasetçilerin performans ve duruşlarının da etkisi var. Mesela İmamoğlu, İstanbul belediye başkanlığı seçiminden sonra Erdoğan’ın karşısında aday olsaydı kazanırdı fakat girdiği siyasi polemikler, Erdoğanvari bazı tavırları, Nagehan Alçı krizini yönetememesi gibi nedenlerle kendi partisinin içinde de tartışılan bir isim oldu.
Tarafsızlık açısından yandaş gazetecileri de yanında götürmesi normal değerlendirilebilir. Ancak iktidar mağduru birçok gazeteciyi görmezden gelmesi ve nefret objesi olmuş bir ismi seçmesi sıkıntılı değil mi?
İmamoğlu eleştirileri olgunlukla karşılamadı, Erdoğanvari bir tepki vererek olayı büyüttü. Mansur Yavaş ise belediye başkanlığına adaylık sürecinde, HDP’li ve Kürt seçmeni rahatsız etmeyecek bir dil tutturmaya çalışmıştı. Ankara’da Kürt’lerin de Yavaş’a oy verdiklerini biliyorum. Anketler ve oyların semtlere göre dağılımında da bu ortaya çıkıyor. Ama sonrasında Yavaş’ın, MHP’de siyaset yaptığı dönemlerde, Kürt’lere yönelik rahatsız edici sözlerini içeren videolar ortaya çıktı. Yavaş bu videolara karşı, diğer siyasi eleştirilere verdiği cevaplardaki olgunlukla, hata yaptığını söylemedi ve görmezden geldi. Bu tutumu, fikirlerinin devam ettiği şeklinde yorumlandı ve Kürt oyları Yavaş’tan çok şiddetli biçimde uzaklaştı. Buna İYİ Parti’nin HDP’ye yönelik sert sözleri de eklenince, Yavaş’ın Erdoğan karşısında seçim kazanma ihtimali çok düştü. AKP ise seçim sürecinde, Kürt’ler ve aşırı milliyetçilikten rahatsız olan insanlar üzerinden, onu çok kolay yıpratabileceğini keşfetti. Eşzamanlı olarak hiçbirimizin beklemediği gelişmeler oldu. Kılıçdaroğlu, liderlik performansını yükseltmek için çok çaba sarf etti: Kısa videolar yayınladı, belli kurumlara baskınlar gerçekleştirdi, bürokratlara yönelik çağrılar yaptı ve belediye başkanlarıyla ilişkilerini kontrol altında tutu. Yani kendi kişiliğini aşacak işler yaparak bir lider profili çizdi. Anketlerde de sürekli yükselerek Erdoğan’dan önde çıkmaya başladı. Bahsettiğiniz ilk videolarımda söylediklerim, belediye başkanlarının seçildikten hemen sonraki süreçlerine denk geliyor ve o süreçte ikisinin de popülaritesi çok yüksekti ama bunu yanlış yönettiler.
İcraata oy veriyor insanlar, da demiştiniz…
Evet, hatırlarsanız Erdoğan belediye başkanlığı sürecide tamamen icraatlarıyla öne çıktı ve bu onu başbakanlığa taşıdı. İki belediye başkanıysa icraatlarıyla öne çıkmaktan ziyade polemiklerin parçası oldular.
Onlar kendi kalelerine gol attılarsa sizin adayınız kim? Millet ittifakının adayı sizce kim olmalı?
Benim bir adayım yok ama bu konuda Meral Akşener’in tutumunu beğeniyorum, yani kazanacak adayla Erdoğan’ın karşısına çıkılmalı.
Son videolarınızın birinde altılı masadaki liderlerle ilgili yapılan bir konuşmanın ortam dinlemeyle kaydedilip o liderlere ulaştırıldığı iddiası yer aldı. İsim vermediniz ama bunun altılı masayı dağıtmak için yapılan bir hamle olduğunu belirttiniz. Kimlerindi bu ses kaydı ve ne konuşuyorlardı açıklar mısınız?
Aslında konuşan isimleri söylemek isterim ama haber kaynağım izin vermediği için açıklayamıyorum. Burada önemli olan, AKP’nin seçimler için devletin tüm kurumlarını kullanacağının görülmesi. Muhalefet, özellikle Kılıçdaroğlu defalarca dinlendiğini, izlendiğini dile getirdi. Şu anda MİT ve emniyet istihbaratın, sınırsız bütçeleriyle teknik imkânları kapsamında, ulaştığı bilgilerin boyutu gerçekten ürkütücü. Uzun zamandır muhalefet partilerine karşı kullanabilecekleri her şeyi toplayıp devasa bir bilgi ağı oluşturdular. Bunlar ses veya video kayıtları da olabilir. AKP’nin seçimi kazanmak için yaptığı analizlerde ortaya çıkan tek şey, altılı masanın dağılması ve buna yatırım yapıyor.
Anlattığınız ses kaydının içeriği neydi?
Biliyorsunuz insanlar özel alanlarında birbirlerinin hakkında daha rahat veya argo konuşabilirler. Bu tip şeyler içeren bir ses kaydıydı.
Kimler hakkında konuşuluyor?
Hem Kılıçdaroğlu hem de Akşener hakkında konuşuluyor ama temel konu, cumhurbaşkanlığı seçimi ve sonrasında olacaklar. Tabii sonrası da önemli, eğer cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu olursa biliyorsunuz CHP’nin genel başkanlığı da önemli bir pozisyon. Daha fazla açarsam haber kaynağımı deşifre etmek zorunda kalırım. Akşener’le Kılıçdaroğlu’nun bu ses kaydında konuşulanlardan, konuşan kişilerden haberleri var ve ikisi de bu süreci çok iyi yönetti.
Tahmin ediliyor aslında… Peki, seçimi Ak Parti kaybederse eğer ortalığın karışacağını, paramiliterlerin sokaklara çıkacağını, iç savaş benzeri senaryoların gerçekleşeceğini düşünenlerden misiniz?
AKP, paramiliter yapılar kurmak ve bu yapıları devlet kontrolünde yönetmek için çok emek harcadı fakat başarılı olduklarını düşünmüyorum. Evet, SADAT üzerinden veya kendi tabanlarından belli bir kuvvetleri var, teşkilatlarında da silahlanmayı çok kolaylaştırdılar ama başarılı değiller. Eğer İstanbul belediyesinde olduğu gibi seçim, seçimden önce muhalefet tarafından psikolojik olarak kazanılırsa Türkiye’de böyle bir karışıklık çıkaracak potansiyelleri olduğunu düşünmüyorum. Ama bu olmazsa iktidarı devretmemek için ellerinden geleni yaparlar.
Halkın desteğine göre değişir mi, diyorsunuz?
Türkiye’de devlet mekanizması çok köklü ve güçlüdür. Devlet ahtapot gibi her yerdedir. Eğer bürokrasi seçimi muhalefetin kazanacağına, seçimden önce ikna olursa Erdoğan’ın yanında durmaz.
İktidar seçimi kaybederse ortalığın karışacağı, iç savaşın çıkacağı türünden felaket senaryoları fazla gerçekçi görünmese de tersine inananlar da çok. Peki, iktidar değişirse siz kişisel olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz, ülkeye geri dönecek misiniz?
İktidarın değişmesi tek başına yetmiyor, hukuk düzeninin yeniden tesis edilmesi lazım. Öncelikle herkesi potansiyel terörist olarak gören Terörle Mücadele Yasası’ndan kurtulmamız gerekiyor. 2000-2010 yılları arasında AB reformları konusunda büyük adımlar atıldı fakat birkaç sene içinde bunların hepsi durdurulup, 2000’li yılların daha da gerisine düşüldü. Hukuk zemini değişirse tabii ki ben de ülkeme gelip, yerimde gazetecilik yapmak istiyorum.
Fakat altılı masa somut olarak TMY ve terör tanımı değişikliği, TCK değişikliği, infaz yasası değişikliği, genel af vaadi vermiyor, sadece Kavala’yla Demirtaş’ın dışarı çıkacağı söyleniyor. Bu ne kadar yeterli, aynı sistem devam edecekse neden iktidar değişiyor, diyebiliriz. Ak Parti 90’ların üzerine geldiğinde de insanlar bir rahatlama yaşamıştı. Eğer millet ittifakı kazanırsa, somut reform sözü vermedikleri de düşünülünce, sadece kısa süreliğine bir rahatlama söz konusu olmayacak mı sizce?
Evet, mesela Kürt meselesine baktığımızda, Erdoğan’ın şu anki söylemleri bile altılı masanınkinden daha ileride. Bu iktidar değiştiğinde de bizim açımızdan demokrasi ve hukukun yeniden tesis edilmesi mücadelesi devam edecek. Demokrasi, insan hakları, TMY’de, TCK’da iyileştirmeler talep edeceğiz.
Hiçbir iktidar bireysel alanlardaki özgürlüğü kendiliğinden açmıyor. Bu Avrupa’da da böyle, Yeşiller’den tutun farklı gruplara kadar sürekli demokrasi mücadelesine devam ediyor insanlar. Bu, Türkiye’de de bitmeyecek. Türkiye maalesef öyle bir noktaya geldi ki, bu çok dramatik gerçekten, muhalefetin demokrasi vaadi yok ve demokrasiyi konuşamıyoruz bile, o kadar geriledik.
Ekonomi açısından neler olur, diyorsunuz?
Yeni iktidar, ekonomik krizi kucağında bulacak. Türkiye’nin ekonomisini iyileştirmesinin, AB ile ilişkileri düzeltmekten başka yolu yok. AB ile ilişkileri düzeltmek için de başta TMY değişikliği olmak üzere pek çok demokratik düzenleme yapmak zorundalar. Ancak bunlar, topluma bir nefes aldırabilir ve yeni iktidarın sadece ekonomiyi düzeltme motivasyonu dahi bunu gerektiriyor. Umut verici bir şey.
Sizin Kürt olduğunuzu da öğrenmiş olduk. Erzurumlu musunuz?
Evet, babam Erzurumlu, annem Karslı.
Sizce seçimlere yaklaştıkça Ak Parti, Abdullah Öcalan ve Kürt meselesiyle ilgili olumlu açıklamalar yapar, farklı adımlar atar mı?
HDP seçmeni çok politikleşmiş bir kitle ve Selahattin Demirtaş’ın politik kararlar konusunda kitlesini etkilediğini görüyorum. Son Mersin olayına da bakarsak, bu sefer Kürt meselesini tersten kullanacaklar gibi görünüyor. Özellikle altılı masadaki bazı paydaşların HDP aleyhine konuşmalar yapmaya zorlanacağı bir zemin oluşturabilirler. Şu anda Türkiye’de öyle bir duyarsızlaşma var ki, Suriye’den, Libya’dan, Kuzey Irak’tan şehit cenazeleri gelse de, bu cenazelerin faturası siyasetçilere çıkarılmıyor. İktidar bir kayıp yaşamasa da bu kanlı süreçler üzerinden muhalefeti çok fazla baskılıyor. Aslında asker ve polislerin güvenliğini sağlamaktan siyasi iktidar sorumluyken, muhalefet iktidarı eleştirmek yerine tıpkı onun ağzıyla HDP’ye yönelik açıklamalar yapıyor. AKP’nin, HDP’yle millet ittifakını ayrıştırmak için elindeki tüm enstrümanları kullanacağını düşünüyorum.
Mülteciler konusuna gelirsek, özellikle Ümit Özdağ ve Tanju Özcan gibi isimlerin mülteciler üzerinden ırkçılığı köpürttükleri görülüyor. Onların dışında da, ırkçı argümanları muhalefet diline içkin kılmaya çalışan siyasetçiler var. Mülteciler nefret objesi olmasa, bu dalga Kürt’lere ve Alevilere yönelecek gibi duruyor. Türkiye’de toplumun birleştiği tek nokta, mülteci düşmanlığı oldu neredeyse. Muhalefetin bu konuda herhangi bir adım atmadığı da görülüyor. Bu durum sizce de çok tehlikeli değil mi?
Muhalefet, Kürt meselesinde, mülteci meselesinde veya cemaatle ilgili konularda, iktidarın söylemine hapsolmuş vaziyette. Hatta iktidarın söyleminden daha aşırı söylemler üretiyorlar.
İktidarın söylemine hapsolma mı mevcut yoksa gerçekten onlar da aynı bakış açısına sahipler ve sadece bir koltuk kavgası mı söz konusu?
CHP ve İYİ Parti’nin içindeki kadrolara baktığımızda; mülteciler konusunda Ümit Özdağ’dan, Kürt meselesinde MHP’den çok da farklı düşünmeyen insanlar görüyoruz, bu net. Ama liderler düzeyinde daha sağduyulu olduklarını düşünüyorum.
Mülteci meselesi yerel bir mesele değil. Avrupa’da şu an demokrasinin dibine dinamit koyan, sağın yükselmesini sağlayan mesele de bu. Avrupa’yı etkileyen dalga, Suriye üzerinden başladı ve Erdoğan mültecileri Avrupa’ya karşı bir silah olarak kullandı. 2015 yılında, 1 milyon mültecinin tüm kapılarla deniz yolunun açılarak Avrupa’ya gönderilmesi nedeniyle Avrupa demokrasisi hırpalandı. Sonrasında Avrupa’nın kapılarını kapatıp içine kapandığını gördük ve bu durum Avrupa’yı daha sağa taşıdı.
Türkiye’de mülteciler, 2010’a kadar politika dışı bir konuydu. Fakat şu anda onlarla ilgili sıkıntılar, tüm kamuoyu anketlerinde en üst sıralarda. Bu dünyadaki etkinin de bir yansıması. İktidarın, 2015 yılındaki hendek operasyonlarından başlayarak, sağcı, ırkçı nefret söylemlerini kullanıp toplumu adım adım getirdiği nokta ortada. Mülteci politikaları partilerin hepsi açısından hassas çünkü toplumun en önemli sorunlarından biri. Ama hiçbir muhalefet partisi bu meselede liberal ve özgürlükçü söylemler geliştirip olayı tersine çevirebilecek cesarete sahip değil.
Popülist bir yaklaşımla oy kaybederiz endişesine mi kapılıyorlar?
Ama Almanya’da tam tersi oldu. Bütün bu rüzgâra rağmen mülteci meselesinde Yeşiller, tüm ezberlerin aleyhine söylemlerde bulundular ve oylarını yükseltip iktidar ortağı oldular. Türkiye bundan yoksun. Baktığımızda CHP’nin resmî söylemleriyle İYİ Parti’nin resmî söylemlerinin hiçbir farkı yok. Oysa muhalefet topluma, Suriye’nin bu hâle gelmesine ve Türkiye’deki mülteci sorununa, oy verdikleri iktidarın neden olduğunu anlatmalı. Bunu yapmak yerine mülteci nefreti dalgasıyla yelkenlerini şişirmeye çalışıyorlar. Bu Türkiye’yi daha da sağa iter ve Türkiye ne kadar sağa itilirse AKP’nin iktidarda kalma ihtimali de o kadar artar, çünkü sağ söylemin patentini ele almış durumdalar.
Cevheri Güven: Hande Fırat, MİT’in temsilcisi gibi hareket ediyor