Bugünkü konuğum Mardin’de hayata gözlerini açan yazar Seyfettin Araç. Paris’te buluştuğumuz Araç ile son romanı Sevgili Yalnızlık üzerine söyleşi yaptık.
Keyifli okumalar…
1- Son kitabınız Kadın ve erkeğin uzun sohbeti… Bir tür mono diyalog roman. Kadın ve erkek diyalogları yalnızlığın alternatifi mi? Birbirleriyle konuşmayı neden unuttular? Neden böyle bir türü tercih ettiniz?
İçsel bir yolculuk veyahut uzun uzun sohbetler diyelim. Yalnızlığın izdüşümleri dersek alternatifleri demekten kurtuluruz belki de. Monolog, Mono-diyalog türde roman yazmak gibi bir hayalim hep vardı. Tiyatro oyunu olarak yazdığım bir eserdi Sevgili Yalnızlık. Sonrasında romana dönüştürme fikri beni çok heyecanlandırdı. Yazma sürecinde Türk edebiyatında en çok kullanılan belli başlı kelimeleri yasaklı hale getirip kendime bir meydan okuma olarak seçtim. Ve evet kadınlar, erkekler birbirleriyle konuşmayı unuttular. Konuşmak artık insanlar için bir lüks diyebilirim. Ben bu romanda insanların konuşmaya nasıl gereksinimleri olduklarını ve konuşmanın ilişkiler üzerindeki etkisini okuyucuya aktarmayı çok istedim.
2- İnsanların kendilerini yalnız hissetmelerine sebep olan şey nedir? Bu yalnızlığın kalabalıklar içinde de devam ettiğini görüyoruz. Duygu mu, teknoloji mi, çağın alışkanlıkları mı, nedir buna sebep olan?
İnsanların kendilerini yalnız hissetmelerine sebep olan birçok şey var. Aileye, arkadaşlara, okullara, kentlere, insanlara adapte olamamak, bunların başında gelir. Çok yanılmak, çok kırılmak, çok hayal kırıklığı yaşamak da bunlardan. Bir çok sebebi olabilir aslında. İşin acı tarafı yalnızlığa alışan bir insanın kalabalıklarda da, bir başınayken de mutlu olabiliyor olması. Yalnızlık iki türlü var; seçilmiş yalnızlık ve mecburi yalnızlık diye. Ben seçilmiş yalnızlığın tüm düşsel farklılıklarını okuyuca sunmak istedim. Ayrıca teknoloji ve çağın gereksinimleri yalnızlık denilen varlığı güçlendiren detaylar oldular ne yazık ki. Ve kabul edelim ki yaşadığımız çağ biraz acımasız. Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşatacak kadar nobran, insanın varlığını sorgulatacak kadar sert.
3- Carl Jung’un “Yalnızlık, kimsenin yanında olmamasından değil, kendi için önemli görünen şeyleri iletememekten ya da başkalarının kabul edilemez bulduğu belirli görüşlere sahip olmaktan kaynaklanır.” sözü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Jung’a kısmen katılmakla beraber fikirlerimizde bazı farklılıklar olduğu kanısındaydım. Şu detayın göz ardı edilmemesi gerekir; yalnızlık birilerinin sizin yanınızda olmaması ya da bir başınıza kalmanız ile ilgili bir durum değildir. Onlarca insan içinde de yalnızlığı hisseder ve belki de yalnızlığınızın keyfini çıkarabilirsiniz. Evet yalnızlık aslında öyle negatif bir kavram da değildir her zaman. Yalnızlığın tadı çıkarılır. Bir başına kalmak başka yalnız olmak başka. Seçilmiş bir yalnızlık yaşam kalitenizi bile değiştirebilir. Ruh sağlığınız için, sağlıklı, sakin zamanlar yaşamanızı bile sağlayabilir ki bu tuhaf çağda en önemli zenginlik bu değil mi?
4- İnsanların gerçekte kim olduğunuzu bilseler sizden nefret edeceklerine dair derin bir korkunun ağırlığını taşıdınız mı – ve bu korku yüzünden kendinizi susturdunuz mu veya kendinizi küçülttünüz mü?
Bazı zamanlar söylemek ve yazmaktan korktuğum oluyor. Bu konuda açık sözlü bir yazarım. Söylemek istediğimiz veyahut anlatmak istediğimiz bir çok konu, durum bizi korkutabiliyor. Muhalif bir yazar olmak, kendi düşüncelerine bile yeri geldiğinde onur ve duruş adına muhalif olabilmek bazı zamanlar içten içe korkutabiliyor insanı. Ben de insanım ve insanların sevmediği, onları incitebilecek bir konu hakkında yazarken ince eleyip sık dokumak istiyorum. Ama bu kalemimi susturmuyor, beni küçültmüyor. Yine söylemek istediğimi söylüyor, bir hümanist, bir aktivist ve bir yazar olarak açıklamak istediğim durumu insanlara açıklıyorum. Korkunun yazarda veya edebiyatta yeri olmaz sadece tür olarak ’Korku Edebiyatı, veya Korku Türü’ diye kavramlar olarak geçer. İyi bir düşünür, iyi bir yazar sadece insanları incitmekten, hassas noktaları deşmekten korkar yoksa fikirlerini beyan etmekten korkmaz. Korkan biri zaten yazar olamaz, olmamalı.
5- Hiç iç gerçeğinizi ifade ettiğiniz veya sadece kendiniz olduğunuz için susturulmuş, sitem edilmiş, hor görülmüş veya belki de daha kötüsü alay edilmiş hissettiniz mi?
Hiç hissetmedim. Edebiyatın ve sanatın belki de en güzel yanı bu; hissettiklerinizin sizin en büyük sermayeniz oluşu. Yani kimse portakal satan manavı hor görmez, kazak satan esnafı da. Kimse cümleler arası yolculuklar vaad eden bir yazarı da hor görmemeli, -ki bence görmüyorlar da. Sadece edebiyatın ve sanatın ülkemizde değersiz oluşu biraz acı veriyor, üzüyor hepsi bu. Popüler kültüre teslim olmuş, öz benliğini ve sanatını çöp etmiş bir nesil büyüyor. Acı olan ve kıran tek şey bu aslında. Alay etmeleri, susturmak istemeleri, hor görmeleri beni okumaları demek oluyor, ki zaten beni okuyan biri bunları yapmak yerine edebiyata daha da aşık olur bunu biliyorum. Savaşım da bunun için.
6- Düşüncede veya ifadede özgür olmamak gerçekten yürek parçalayıcı bir yalnızlıktır. Kitap yazarken mi hayatı yaşarken mi daha çok özgürsünüz?
Kitap yazarken daha özgürüm. Maalesef ki hiç birimiz istediğimiz sözleri söyleyemiyoruz. Özgürlük kavramı biraz daraltıldı, insanlar korkudan susar hale geldi ya da getirildi. Dünyanın en güzel varoluş sebebidir; özgür bir birey olarak istediğinizi dile getirmek. Lakin konuşurken, ya da bir röportaj verirken bin düşünüp bir konuşabiliyoruz ama kitap yazarken sonsuz düşler ve fikirlerle bezeli sayfalar yaratıyoruz. Orada da iş editörün omuzlarına biniyor ama hiçbir yayınevi kolay kolay yazdıklarınızı sansürlemez, kısıtlamaz. Yazmak varoluşun en tescilli hali değil mi zaten? Bin sene sonra bile sözlerinizin, fikirlerinizin karşılığı hep olacak bunu bilirsiniz ve bunu bildiğiniz için yazmanın sonsuz dehlizlerinde kaybolmak istersiniz, diğer yazarlar gibi ben de öyle olmak isterim.
7- Mardin, diğer birçok kente göre daha iyi korunmuş, bunu sağlayan şey ne? Şehirlerimiz, tarihi ve kültürel yapılarımız neden çürümeye terk ediliyor?
Mardin bu coğrafyanın en eski, en kadim kenti. Altı farklı dil ve din burada yüz yıllardır beraber yaşıyor. Kimsenin kimseyi dışlamadığı, hor görmediği bir uygarlık, bir medeniyet beşiği. İnsanlar Mardin’de önce ruhlarını, kalplerini ve vicdanlarını korudular, sonra kültürü korudular en son yapıları ve zamanı korudular. Mardin’in güzel yanı bu. Ne mutfağı, ne sokakları, ne havası, ne de mistik zamandan çıkmış gelmiş gibi duran muazzam tarihi yapıları. İnsanlar burada kardeşliği seçtiler. Yeni çıkacak romanım Mardin’de yatılı okulda okuyan dört arkadaşın yaşadıklarını anlatıyor. Onların aileleri etrafında yaşanan olayları farklı ama sade bir dille anlattım. 80li 90lı yılların Mardin köyleri ve insanları, kültürlerini yazdım. Umarım insanlar keyifle okurlar. Son olarak şehirlerimiz, tarihimiz, kültürel yapılarımız maalesef betonlaşmaya kurban edildiği için mahvedildi ve mahvedilmeye de devam ediliyor. Bundan sonrası siyasete gireceği için sert olacak o yüzden susmak en iyisi.