Zurnacısı olan memlekete aynı ölçüde bir davul gerekmez miydi? Zurnacı istediği havayı, istediği gibi çalarken davula değen her tokmağın çıkardığı sesi duymak bizi rahatsız mı etti?
Bir delinin, kör bir kuyuya attığı FETÖ taşının etkisiyle yıkılan evlerin, kaybedilen hayatların, yanan gönüllerin sesini kim duydu? Bu sesi duyurmak isteyenleri kim dinledi? Kim duydukları ile vicdanına, “ Dur!” deyip, yön verdi. Her şeyden önemlisi bir delinin kuyuya attığı taşı, 4 yıldır hangimiz çıkarabildik ki?
Biz akıllı çıkmanın derdinde değiliz. Artık, aklımızı yitirmemenin derdindeyiz.
Kara Efe’m Ahmet’imin, öldüğü gece anladım ki İktidarın gölgesi altında, koca bir ülke, kocaman bir fanusun içine sıkıştırılmış; bize sunulanlarla hayatı yaşıyoruz. Gözlerini fanusun içinde açan, dünyayı fanustan ibaret sanan fareler. Sahibinin verdiği bir lokma peynirin tadını başka bir peynirle kıyaslayamayan zavallı fare; ne çıkmaya cesareti var ne de fanustan çıkınca gördüğü yeni dünya da yaşamaya mecali var. Bu ülke, bir fanusun içine yerleştirilebilecek bir ülke değil. Çünkü; sahipsiz değil. Fanusta doğmamış, fanusta yaşamayı tercih etmemiş bireyler var bu ülkede.
Bu ülke hepimizin. Bağrında ana, eş, evlat gibi birçok hasreti barındıran bu topraklar; her birimizin içindeki hayallerine hem tohum hem hem su hem ışık olacak nitelikte.
Benim de vardı bir hayalim. Bir kadın olarak, ince bir sızı gibi, yüreğimin bir köşesinde her zaman taşıdığım “anne” olmak; hayallerimin baş tacıydı.
Bilen bilir. Benim hiç çocuğum olmadı. İçimdeki bu özlem, hayal olmaktan öteye geçemedi. Ama çocuğum olmasa da hayatım boyunca hep çocuklara değer verdim. Bir çocuğun canı yansa, kalbimde hissettim. Her çocuğa “ses” olmak için elimden geldiğince gayret gösterdim. İçimdeki annelik özlemini dindiremeyeceğimi bile bile bütün çocukları çok sevdim. Ta ki; Ahmet’i tanıyana kadar.
Ahmet, bana evlat acısının ne demek olduğunu öğretti. Onunla öyle bir bağ vardı ki aramızda… Doğurmadığım Kara Efe’min herşeyiyle annesi olmuştum. Her yaşadığı sıkıntıyı iliklerime kadar hissettim. Tüm Türkiye ile birlikte sağlıklı bir çocuğun, elinden alınan anne ve babasının acısıyla, yavaş yavaş ölüme gidişini seyrettik. Anne baba hasretinin, acının, çaresizliğin, bir anda hem öksüz hem yetim kalmanın küçücük bir yürekte kocaman bir yara oluşunu izledik. Ve koca bir ülke, küçücük bedeni ile Ahmet’imin, nasıl kanser hücreleriyle savaş verdiğine şahit olduk.
İçimde yanan evlat hasreti Ahmet ile sönmüştü. Bir evladım olmuştu olmasına ama çok kısa sürdü ve Ahmet öldü.Ben ve bütün çocuklar Ahmet ile öldü sandım. Öyle büyük bir acıdı hissettiğim.İçimde asırlık çınarlar gibi büyüyen, Kara Efe’m ile baharlar gören, ölümün acısıyla zemheri soğuğunda yapraklar döken hasreti sizlerle, dostlarımla paylaşacağım. Yazacağım. Ben afedersiniz nam-ı meşhur Ermeni Avazyan avazım çıktığı doğruları haykıracağım. Geleceğimiz olan, ülkemin çocukları için yazacağım. Bazen umut olacak yazdıklarım; bir kelebek gibi gelip hayallerinize dokunacak. Bazen sessiz çığlıklarınıza ses olacak. Bazen de ortak bir neşeyi, ortak bir kederi, ortak bir geleceğimizin sizde açan çiçekleri olacak.
Bu yazılar, Gazetedavul’da sizinle buluşacak.
Doğruları, doğru zamanda, geç kalmadan, Gazetedavul’da dile getireceğim.
Annelerin,babaların, evlatların, yar ve yarenlerin gözyaşları sel olup akmadan; soluksuz kalmadan; Gazetedavul’da yazılarımla ben de varım. Akan gözyaşlarını durdurmaya, soluk olmaya…
Siz de var mısınız?
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.
Sevgili Natali, ilk yazınızı içimde hissettim 😢 çekilen sıkıntıların milyonda biri bile acımızın boyutunu gösteriyor. Dünya hayatında nadir onurlu, merhametli, korkusuz insan gördüm. Ufkumu açtınız büyüttünüz beni. Ahmet’in nezdinde tüm acı çeken çocukları hissettirdiniz bana. Rabbim evlatlarınızla ahirette buluştursun. Onlar cennetlik melekler. Yazınız çok hisli inşallah vicdansız kalplere ulaşırda kıvılcım oluşturur. Teşekkürler Natali seni seviyorum.
Yureginize sağlık Natalia Hanım. Allah kaleminize güç versin
Değerli Natali Hanım ;
Samimi ve doğal duygularınızı döktüğünüz Davul’daki ilk yazınızı okudum.
Evladım yok diye üzülmeyin. Sizi anneleri gibi seven çok sayıda çocuk ve genç var. Ve bunlar sadece Adana’da değil Türkiye’nin her yerinde varlar.
Selam ve saygılarımla.
Mehmet Şahin