Bir zamanlar aldığım iyi haberleri uyurken yastığımın üzerine dizip mutluluğu koklayarak uykuya dalıyordum. Şimdilerde o kadar az iyi haber alıyorum ki yastığımın üzerine neredeyse hiç iyi haber yok. Bir gün hiç iyi haber gelmeyecek ve uykumda öleceğim diye korkuyorum. Bu nedenle gelen tek tük iyi haberi idareli kullanıyorum; yastığımın üzerine koyup saatlerce bakıyorum, gelen son iyi habermiş endişesiyle kokluyorum, bir kez değil birçok kez kokluyorum, hemen uyumuyorum doyana kadar bakıyorum, uyanınca yok olacağı kaygısıyla içimde yaşatıp sonra derin bir uykuya dalıyorum.
Uyandığımda ise eski Türk filmlerinde istemeyerek evlendirilen çiftin nikâhını basan, “Siz evlenemezsiniz çünkü kardeşsiniz!” diyen kurtarıcıyı beklerken buluyorum kendimi. “Eski filmlerde olur o…” deyip gerçeğimize dönüyorum. Biliyorum bulunduğumuz zaman dilimi “Bir Katilin Hatıra Defteri”nin son sayfası değil. Her gün yeni bir beyaz sayfa açan ve gün bitmeden güzelim beyaz sayfayı siyaha boyayanın idaresindeki zaman dilimi.
Uzaktan uzağa seyrederken ülkemi, ülkeyi karanlığa götüren şahsının güne başlarken “Günaydın güzelleştirdiğim ülkenin mutlu insanları!” demeyip bunun yerine, “Selamün aleyküm içine ettiğim ülkenin her bir karış toprağı! Selamün aleyküm dini dili ayrı diye ayrıştırdığım halklar! Selamün aleyküm iflas ettirdiklerim, kepenk kapatan esnaf, borca gömülmüş zavallılar! Selamün aleyküm Yunus’un içine tükürdüğüm sevgisi! Selamün aleyküm Mevlana’nın kana boyadığım hoşgörüsü! Selamün aleyküm yasakladığım sanat, kırptığım edebiyat! Selamün aleyküm içeri tıktığım gazeteciler, siyasetçiler ,aydınlar! Selamün aleyküm yıktığım tarihi eserler kırıp geçtiğim gönüller, yaktığım ocaklar! Selamün aleyküm yürüttüğüm paralar, çaldığım oylar, kırdığım potlar! Selamün aleyküm adı dilimin ucuna geldiğinde içten içe küfür ettiğim Mustafa Kemal! Selamün aleyküm açılım aşkıyla katlettiğim Kürtler! Selamün aleyküm affedersiniz Ermeniler, söylemesi ayıptır Aleviler! Selamün aleyküm ne istediyse verip tuzağa düşürüp darbe yaptırdığım din kardeşlerim! Selamün aleyküm benim savaşıma yollayıp hiç olan askerler! Selamün aleyküm madende pişirdiğim, tersaneden yuvarladığım fıtratında ölüm olan işçiler! Selamün aleyküm hamdolsun biz erkeklerin şiddetiyle öldürülen binerce kadın! Selamün aleyküm fermuarı inik kardeşlerimin tecavüz ettiği çocuklar, hayvanlar kadınlar! Selamün aleyküm Ağrı’dan Trakya’ya kadar dirhem dirhem sattığım memleketin taşı toprağı! Selamün aleyküm damadımın boğaza nazır arazisi, oğlumun vakfı, kızımın derneği, karımın Hermes çantası, yandaşlarımın akıl almaz serveti, IBAN numarasına yatan milyarlar! Selamün aleyküm kendi kendisiyle didişen sosyali demokratı! Selamün aleyküm arka bahçemin milliyetçileri! Selamün aleyküm korkuta korkuta sindirdiğim, 2023’e kadar öldürülmeden yaşamaya çalışan herkes! Haa, sana da selamün aleyküm prompterim!”
Bir hafta boyunca beklediğim iyi haberler yerine, çok uzaktan duyduğum şu selamlamadan sonra nasıl bir yazı beklenir benden? Müzik dinlerken kulağımda, gezerken dizlerimin ferinde, keyfimce yemek yerken iştahımın içinde, kahkaha atarken yaşama sevincimin merkezinde… Buna rağmen hâlâ umudumu kaybetmiyor olmamın sebebiyse, aldığım kötü haberlerin günden güne daha da artması! Hani Anadolu’da söylenen güzel bir söz vardır: “Zulmün artsın ki tez zeval bulasın” İşte bu söz doğruluyor zamanı. Öyle böyle değil her geçen gün daha da zulmü artıyor. Gündeme ne sanat adına ne edebiyat adına ne bilim adına atılmış bir haber ya da yeni bir başarı haberi düşüyor. Git gide kötüye giden ülkeden gelen haberler kısıtlıyor yazılması gereken güzellikleri. Ben de beklerken ülkemden sanat edebiyat adına güzel haberler, yasaklanan cümleleri öpüp, yasaklanmış kelimelerle dans ederek, bazen yağlı bazen yavan bazen hasta bazen sağlam yazıyorum selamı kesilesiceyi.
Aynen şu dizlerde belirttiğim gibi yazmanın “cıııs” olduğunu bildiğim için bana verilen köşede sadece sanat ve edebiyat yazıları yazmıyorum; arada bir de atıyorum sözcükleri derin sulara.
Cehennemin dibinde,
Cennetin âlâ köşesinde,
Yerin mil mil altında, göğün kat kat üstünde,
Yazayım.
Cehennemden ötesini, cennetten berisini,
Gelişi güzeli, gidişi kötüyü yazayım,
Aklımın almadığını, aklımın kaldığını, yarım akıllı yazayım.
Şöylesini böylesini, ötesini berisini,
Gelmişe geçmişe geçirmişlere yazayım.
Yazayım dizi dizi, dizeyim satır satır,
Düzenli düzmecilere yazayım.
Şakka da şukkadacıları, şu dakikada “tü kakalar”ı yazayım.
Riskli risksiz, acı yavan,
Bazen inceden kalına, bazen kalından inceye yardırayım.
Kaygılı kaygısız, tasalı tasasız yazayım.
Canım dirildiğinde, saldırayım sözcüklere.
Bir oh, iki ah, üç vahla, dört vakte kadar yazayım,
Kayda değer, kayıtsız, kayıt altına alınmadan yazayım.
Zıvanadan çıkayım,
Özgür kalsın parmaklarım, adabınca edepsize yazayım,
Sığınayım inime, varlı vakitsiz “kıs kıs” gülerek yazayım.
İhbarsız, sorgusuz, sualsiz, tutuksuz tuş olmadan yazayım.
Aklım estiğinde başım döndüğünde,
Kararımdan aşıp düz ovadan şaşıp bana mısın demeden yazayım.
Havada uçayım yazayım, karada kaçayım yazayım,
Sözcüklerim firar etsin usumda,
Cemi cümle alemin topuna yazayım…
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.