Haftanın en çok konuşulan konusu Ayasofya, Danıştay kararı sonrası Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile cami statüsüne döndü. 86 sene önce 24 Kasım 1934’te Bakanlar Kurulu kararı ve Reisicumhur Kemal Atatürk’ün günümüze kadar tartışılan imzası ile müze hâline getirilmişti.
Danıştay 10’uncu Dairesi, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesiyle ilgili 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını 10 Temmuz 2020’de iptal etti. “Fetih sembolü” ve “kılıç hakkı” olarak görülen Ayasofya Cami’nin ibadete açılma kararı TBMM’de, milletin seçtiği, vekiller tarafından tekbirler ve alkışlar eşliğinde karşılandı. Cumhuriyet hukuku bu kararla hiçe sayıldı. Böylelikle Kemalizm ile bir hesaplaşmaya gidilirken Atatürk’ün büyük kurtuluş mücadelesi unutuldu. Kemalizm’in en zayıf halkası Ayasofya zinciri kırılırken yüzyıllar sonrasında bile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kutsamanın yolu da açılmış oldu.
Hâlbuki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kararname ile Ayasofya’yı ibadete açabilirdi. Fakat böylesi bir durumda ‘fetih’ mahkeme kararı ile taçlanmamış olacak, dünya kamuoyunda da bu hamle bir mahkeme kararı olarak algılanmayacaktı. Burada bir parantez açmak istiyorum; Danıştay’ın bu kararı bize şunu gösterdi: Geçmiş yıllarda yayınlanan kararnameler için Danıştay’a dava açılabilir, Danıştay kabul edebilir. Bu da demek oluyor ki; kesinleşmiş yargı kararı bile yargı kadroları değişince değişebilir.
Peki, yaklaşık bir yıl önce Ayasofya’nın ibadete açılması çağrılarına Erdoğan,” Siz önce Sultanahmet Camisi’ni doldurun. Bunların hepsi tezgâh, bu oyunlara gelmeyelim,” dediği halde, neden bu gün ibadete açılma kararını imzaladı?
Cevap, çok basit:
Anket sonuçlarına göre önümüzdeki seçimlerde saltanatına devam edemeyeceğini, “Gelecek” ve “Deva” Partilerine oy kaptıracağını gören AK parti, çareyi, batıya gözdağı vermekte buldu. AK parti yönetimi, dini kullanarak, tabanın nabzını tutma konusundaki ustalığını tekrar gösterdi. Taban zaten siyasal İslam argümanı ile uyuşturulmaya hazır. Hal böyle olunca tüm oklar tarihi kökleri sağlam bir argümana işaret etti.
Türkiye’de istihdam gittikçe azalırken işsiz sayısı, çalışan sayısını geçti. İşsizler ordusunun yoksulluk sınırını aşıp, açlık sınırına dayanması, sosyal güvencesinin olmaması kopacak büyük fırtınalara işaret ediyor. Bunun yanında merkez bankası cari işlemler açığının giderek artması ekonomik çöküşü ve bu sayının gittikçe artacağını gösteriyor.
Ortam artık hazır… Türkiye’yi bekleyen büyük krizlerin tüm sebepleri, kolay kahramanlık olan, Ayasofya’nın ibadete açılmasına bağlanabilir. İlerleyen günlerde “Batı, bize Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp cami yaparak fethi tamamladık diye düşman oldu.
Ekonomimize operasyon yaptılar, o yüzden kriz var” diyerek, suçu Batıya atmak için bir meşru zemin oluşturuldu. Ilk cuma namazının tarihi 24 temmuz lozan antlaşması tarihine denk getirilerek de oluşturulan bu zeminle batıya bir gözdağı verme hedefleniyor. Yalnız bu gözdağı kapalı kapılar arkasında ne bedeller ödenerek verilecek zaman icinde bekleyip göreceğiz
Ayasofya’nın cami olmasında beni kaygılandıran bir durum daha var. Ak parti iktidarında yapılar kendi dönemine uygun şekilde restore edilmediği için yeniden inşa ediliyor. Binlerce yıl ayakta kalmayı başarabilmiş tarihi eserler iktidarın rant ve oy hırsı yüzünden yenileme ile adeta kılık değiştiriyor. Restorasyon adı altına yenilemeye kurban giden tarihimiz Ayasofya için endişemi arttırıyor. Neden mi?” Yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır” da ondan.
Müze olduğu dönemde ilgili mevzuat çerçevesinde fotoğraf çekilmesine müsaade edilmeyen anıtsal eser Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığına devriyle namaz kılınacak bölümlerinde zemine ışık sistemi konulması kararlaştırıldı. Namaz kılınan yerde insan sureti olmasının uygun olmadığı düşüncesinden hareketle Hıristiyanlık inancını simgeleyen fresklerin üstüne perde çekmek, sıvamak ve namaz vakitlerinde ışık yöntemi ile kapatmak gibi farklı formüllerin uygulanması gerekli görülüyor. Tabi, bin yıllık mermer tabanın üzerine namaz kılınması için serilecek piyasa halılarını da unutmamak gerek. Kurulacak ses sistemi, yüksek seslerden etkilenen 1500 yıllık yorgunluğa sahip anıtsal esere çok büyük zarar verebilir.
İşin bir de maddi yönü var. Her yıl binlerce turisti ağırlayan, adeta para basma makinesi olan Ayasofya, Topkapı’dan sonra en çok gelir kazandıran ikinci müzeydi. Bu konuda yorumları size bırakıyorum.
Ayasofya cami oldu. İşsizlik azalacak mı? Her şey ucuzlayacak mı? İstihdam artacak mı? Ekonomideki büyük çöküş duracak mı?
İktidarın büyük emellerle ibadete açtığı Ayasofya hamlesi, bana kalırsa, başarılı olmayacak. AK Parti de bunun farkında. Bir, iki hafta sonra unutulacak bu fetih neşesinden sonra üretmek zorunda kalacakları planları düşündükleri için moraller bozuk. Evine ekmek götüremeyen seçmen Ayasofya’nın ibadete açılmasını ne kadar coşku ile karşılasa da ekonomik girdabın rüzgârı, sevinci uzun vadeye yaymayacak diye düşünüyorum. Ayasofya Camii’nden oy beklentisi, ekonomik zorluk sebebiyle halkı motive etmeyeceğinden, gereksiz bir hamle.
Medeniyetler adına kadim bir yeri olan Ayasofya’nın müze olarak kalmasını istiyorum. Umuyorum ki kısa zamanda tarihsel ve kültürel miras olan Ayasofya rant kavgasına kurban gitmeden, restorasyon adı altında hezimete uğramadan ibadete kapanır.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.