Vali denildiğinde aklıma Pir Sultan Abdal’ı astıran Sivas Valisi Hızır Paşa ve “efsane vali” olarak adlandırılan Recep Yazıcıoğlu geliyor. Adı şanı akıllarda güzel kalmışlarla adı sanı akıllarda kötü kalmışların isimlerinin yan yana gelmemesine gayret etsek de bazı durumlarda her iki isim aynı anda akıllardan geçiyor.
Ne yazık ki adını doğru düzgün işler yaparak tarihe ve akıllara yazdırmak isteyen bir vali yok. Zira Osmanlı zulmünden kaçıp Pir Sultan Abdal’ın dergahına sığınıp, daha sonra Pir Sultan Abdal’dan icazet alıp İstanbul’a vali olmaya gidip daha sonra Sivas’a vali olarak gelip Pir Sultan Abdal’ı astıran zalim vali Hızır Paşa gibi olan valiler ve vali adayları var. Belki de bize sunulan vasat isimlerin ve onların halka yaklaşımı yüzünden sık sık Recep Yazıcıoğlu’nu yad ediyoruz. Belki de bizzat yaşadıklarımız, duyduklarımız, gördüklerimizdendir sık sık “onun gibisi gelmedi” diyoruz. Görev yaptığı her yerde hâlâ adı sevgi ve saygı ile anılıyorsa vardır bir hikmeti. Diğer taraftan hâlâ onun gibi biri daha çıkmamışsa hatta çok daha iyisi çıkmamışsa bu da ülke adına büyük ayıp olarak yazılmalı bir kenara.
Her “Recep Yazıcıoğlu” dendiğinde aklıma babamla yaşadığı bir anısı gelir. Kendisi ile karşılaştığımda da hatırlatmıştım, hatırlamayacağını düşündüğüm anıyı çok iyi hatırlamış “Hüseyin Hoca’nın kızısın demek” demiş babamı sormuştu. Babamın emekli olduğunu söylemiştim selamlarını iletmemi istemişti.
1988’de 31 Mart. Babam Aydın’ın Koçarlı ilçesinin Sobuca Köyü’nde öğretmenlik yaparken okulları yanmıştı. Babamın çatıya çıkıp yangının daha fazla dağılmasını önleme çalışmasına rağmen okulun belli bir kısmı maalesef yanmıştı. Babamın o günkü hali hâlâ aklımdadır, öğrencilerine kötü bir şey olmamasının verdiği mutlulukla, yüzü gözü is içinde, ayakkabılarının dibi yanmış, dirseğine kadar topladığı isli gömleği, diz kapağına kadar sıyırdığı pantolonun paçasına aldırış etmeden, üzerine sinen dumanın kokusunu rüzgara savurarak seyrediyordu yanan okulunu. Sık sık “şükür çocuklara bir şey olmadı” diyordu. Yapılan keşiflerden sonra yanan okulun onarımı başlamıştı, derken kısa sürede bitmişti okul. Yeni okulları törenle açılacaktı, hepimiz açılışa gitmiştik, okulun bahçesi süslenmiş sandalyeler açılışa gelecekler için özenle dizilmişti, ön sıraya protokol sandalyeleri ve önlerine sehpa konulmuştu. Açılış için herkes yerini almış ve o zaman Aydın Valisi olan Recep Yazıcıoğlu beklenmeye başlanmıştı. Bekleme süresi uzadıkça uzamıştı, saatler geçiyordu fakat gelen giden yoktu, köylüler sıkılmaya başlamış ayakta bekleyen öğrencilerin sıkıldığı artık davranışlarına yansımış sürekli uyarı alır olmuşlardı. Öğretmenler bir taraftan çocukları uyarıyor diğer taraftan sık sık valinin geldikten sonra açılışın yapılacağını anons ediyorlardı. Kaç saat geçtiğini anımsamıyorum fakat arka sıralardan başlayarak yakın köylerden ve Sobuca köyünden gelenlerin gitmeye başladığını çok iyi anımsıyorum.
Valinin gelip gelmeyeceği ile ilgili bir haber yoktu tek bilinen geliyor olduğuydu, fakat Koçarlı Aydın arasındaki mesafe çok uzun olmamasına rağmen hâlâ Vali Yazıcıoğlu gelememişti. Öğrenciler ayakta beklemeyen yorulmuş öğretmenlerine çaktırmadan arada bir yere oturup tekrar kalkıyorlardı. Gelenlerin homurdanmaları artmıştı, “Bu kadar bekletilir mi”, “Saatlerdir bekliyoruz işimiz gücümüz var”, “Valinin geleceği yok gidelim”, “Bu açılış bugün olmaz” gibi cümleler duyulacak biçimde söyleniyordu. Babamın mikrofonu alıp konuşmaya başlaması ile son bulmuştu kurulan olumsuz cümleler. Herkes dikkatle babamı dinlemeye başlamıştı, babam gittiği her yerde çok sevilen öğretmenlerden biri olmuştu. Halkla iç içe oluşu halkın her sorununa koşmasının belki de bunda büyük rolü vardı. Babam, valinin açılışa geleceğinin kendilerine bildirildiğini fakat henüz neden gelmediği ile ilgili kendilerine bir bilgi ulaşmadığını söyledikten sonra açılışın yapılacağını söyleyip konuşma yapmaya başlamıştı. Köy halkına başka köylerden gelenlere “hoş geldiniz” dedikten sonra vali de olsa hiç kimsenin halkı bekletmeye hakkı olmadığını söyleyip ardından açılış kurdelesini kesmesi için köyün en yaşlılarından birini çağırmıştı. Şaşkın ama mutlu şekilde yerinden kalkan yaşlı amca heyecanla açılışı yapmaya giderken babam sözlerine devam etmişti. “Bizler gidiciyiz sizler buraların gerçek sahiplerisiniz, hepiniz benim gözümde birer vali, hepiniz birer kaymakam, hatta hepiniz birer cumhurbaşkanısınız. Biliyorum hepinizin işi gücü var, saatlerdir sizleri beklettiğimiz için özürlerimizi kabul buyurun” demişti. Babamın sözleri alkış almış kurdele köyün yaşlı amcası tarafından kesilmiş okulun resmi açılışı Vali Recep Yazıcıoğlu gelmeden yapılmıştı.
Okul açılışının üzerinden ne kadar zaman geçmişti anımsamıyorum lakin babamın anneme, “Bana soruşturma açmışlar hanım” dediğini çok iyi hatırlıyorum. Annem şaşırmadan sormuştu “Yine ne yapmışsın” diye. Annemin “yine ne yapmışsın” diye kurduğu cümlesinde yüzünün aldığı ifadeden babama “yine doğru bir şey yapmışsın” dediği anlaşılıyordu. Babam “Vali Recep Yazıcıoğlu’na hakaretten” derken acıyla karışık gülümsemişti. İşgüzarın biri babamın yaptığı uzun konuşmanın içinden “hepiniz benim gözümde birer valisiniz” cümlesini alıp şikayetçi olmuştu ve babama soruşturma başlatılmıştı. Oysa babam yaptığı konuşmanın içinde kendisinin de gelip geçici olduğunu halkın kalıcı olduğunu, kurumların gerçek sahibinin halk olduğunu bir kez değil birkaç kez dile getirmişti. Yalan olmayan baştan başa doğru olan konuşmasından biri nemalanma veya yaranma çabasına girişmiş konuşmayı çarpıtarak yerine ulaştırmıştı. Babam ifadeye çağrılacağı günü beklerken soruşturmanın sona erdiği dilekçesi eline geçmişti.
Evet, aynen durum buydu, babama dava açılmamıştı. Bir şekilde yaşananlar ve babama soruşturma açıldığı Recep Yazıcıoğlu’nun kulağına gitmiş ve o da soruşturma açılacak bir durum olmadığını söylemişti, bununla yetinmeyip “Hüseyin Hoca’mız haklıdır” demişti. Yola çıktıklarında gelişen bir durum üzerine yollarını değiştirmiş fakat açılışa gelemeyeceklerini bildirememişlerdi. “Orada bizi bekleyenlerden özür dilemek yerine bir de soruşturma mı açalım?” demişti. Rahmetli babam ne zaman rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nun adı geçse sevgiyle anardı. Bir tarafta iki rahmetli olmuş insanın geride bıraktığı hoş anısı ve henüz rahmetli olmamış hiç rahmetli olmayacağını sanarak yaşayan insanların nahoş anıları.
Şu an evet yok Recep Yazıcıoğlu gibi vali, fakat babam gibi öğretmen de yok. Belki de sürekli geçmişe özlem duyma nedenimiz budur. Bir zamanlar bu topraklarda gerçek valiler gerçek öğretmenler yaşardı. Şimdi yok değiller lakin var olduklarını bilen duyan yok, varlıklarını gösterme cesaretleri yok. Kendini Tanrı ilan etmişin kendini Tanrı ilan etmişleri var. Racon kesen asıp biçen, küçümseyen aşağılayan idareciler var. Geriye bırakacakları güzel bir anıları olmayacak bol bol ayıpları ile anılacak sürüyle valimsi, kaymakamımsı vs. kravatlılar var. Kendilerine var, kulu oldukları kapıya var, halkın olmayan haklı olmayan bir sürü var.