Deniz Zengin
Farklı kültürlerin ve farklı zihinlerin birbiriyle iletişim kurması dilden, İnsanlığın ilerleyebilmesinin yolu çeviriden geçiyor. Yüzlerce kitabı başarılı ve titiz çevirisiyle okuma hayatımıza katan çevirmen Tufan Göbekçin bugünkü konuğumuz. İlk kitap çevirilerini de üniversite yıllarında yapan Göbekçin ile çeviriyi, günlük dili ve meslek olarak çevirmenliği konuştuk.
Başlıyoruz..
Gazete Davul: Sizi tanıyabilir miyiz? Neden çevirmenlik mesleğini seçtiniz?
Yirmi yılı aşkın bir süredir çeviri yapıyorum. Çevirmen ve editör olarak 125. kitabımı geçtiğimiz yıl tamamladım. Aslında bu sayı biraz yanıltıcı. İçlerinde iki haftada bitirdiklerim de var, bir yılımı alanlar da.
Dünya Felsefe Tarihinin Oluşumu, Dünya Tiyatro Tarihi, Bir Aktör Hazırlanıyor, Bir Karakter Yaratmak, Bir Rol Yaratmak, Shakespeare Kitabı, Edebiyatın Kısa Tarihi, Dilin Kısa Tarihi, Einstein – Yaşamı ve Evreni, Bilimin Kısa Tarihi ve Dinin Kısa Tarihi çevirdiğim kitaplar arasında yer alıyor.
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (Ortadoğu Teknik Üniversitesi), Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji (İstanbul Üniversitesi) ve İngiliz Dili ve Edebiyatı (İstanbul Üniversitesi) eğitimleri aldım. Uzun bir üniversite hayatım oldu. Çeviriyle de üniversite yıllarında tanıştım ve başka hiçbir mesleği düşünmeyecek kadar sevdim.
Gazete Davul: O zaman sizin için tutku olan bir meslektesiniz..
Çevirmenlik tutku olmadan yapılabilecek bir meslek değil. Daha doğrusu, tutku duymadan yaşam boyu sürdürülemez. Ursula K. Le Guin’in çeviri hakkında söylediklerini her zaman aklımın bir köşesinde tutuyorum. Le Guin, çevirinin bütünüyle gizemli bir yolculuk olduğunu söyler. Yazma sanatının kendisini de çeviriye benzetir. Her ikisinde de fikirlerin yüzdüğü derin denize sözcüklerden örülü ağlar atılır ve o fikirler gün yüzüne çıkarılır.
Derin denizde fikirleri, anlamları yakalamak ne kadar güzel bir duyguysa sözcük ağlarını örmek de o kadar çok sabır istiyor. Güzel ama zor bir meslek.
Gazete Davul: Çevirmen en çok hangi dile hakim olmalı? Kendi diline mi? Çevirdiği dile mi?
Her iki dile de hakim olması, her iki dilde de düşünebilmesi gerekiyor. Ama şunu da belirtmekte fayda var: Ana dilinden daha sonradan öğrendiğin bir dile çeviri yapmak, istisnalar haricinde daha zordur.
Gazete Davul: Büyük bir kitapçıdayız. Araştırdığımız konu üzerine birçok çeviri eser mevcut. Aralarında nasıl seçim yapabiliriz?
Sözünü ettiğiniz seçim, çevirmene göre değil yazara göre yapılmalı. Ama aynı eserin farklı çevirileri arasında seçim yapmayı kastediyorsanız bu biraz daha zor. Yayınevi, editör, çevirmen faktörü devreye giriyor. Bu tür çeviri eserler kapsamlı bir karşılaştırma yapmayı gerektiriyor. Baskı sayısı da çoğu zaman bir ölçüt değil; yeni ve daha nitelikli çeviriler her zaman mümkün. Çeviri eleştirilerini okumak daha sağlıklı fikir verebilir.
Gazete Davul: Kitap kapaklarında neden çevirmenin ismini göremiyoruz?
Çevirmenlerin yeni yeni görünür olmaya başlamasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. 2000’li yılların başından beri çeviri yapan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Telifli çeviri sözleşmeleri, kitaplarda yazarın yanı sıra çevirmenin de özgeçmişine yer verilmesi, kitap kapaklarında çevirmen isimlerinin yer almaya başlaması kolay olmadı. Çevirmen “eser sahibi” olarak yeni yeni kendi yerini buluyor.
Gazete Davul: Çevirmenin yaşı önemli midir?
Çevirmenin yaşı, kısa bir süre önce polemik konusu olmuştu. Bir kuşağın temsilcilerinin yaş faktörü üzerinden kendini konumlandırmasını son derece kibirli buluyorum. Hasan Ali Yücel Klasikleri serisindeki çevirilerden de tat alabilirsiniz, aynı eserlerin daha güncel çevirilerden de. Ama birinden tat almanız, onu diğerinden zengin kılmaz.
Daha geniş çerçeveden bakarsak, dünya edebiyatının kuşaklar sonra okunmaya devam eden büyük isimleri o tarihlerde dil daha zengin olduğu için ortaya çıkmadı. Shakespeare kendi döneminde modern bir İngilizceyle yazdı. O dönemde de “Nerede Middle English’in (Ortaçağ İngilizcesinin) eski zenginliği?” diyerek hayıflanan var mıydı bilmiyorum. Ama dilin gelişimini durduramayacağınızı biliyorum. İsteseniz de istemeseniz de bazı kelimeler elenecek, yeni kelimeler eklenecek.
Kuşaklar arasındaki ilişkiye “geçmişe özlem” penceresinden bakmak, bunun üzerinden bir tartışma yürütmek, en temelde entelektüel ağların yapısını ve tarihsel gelişimini anlamamak demektir.
Gazete Davul: Dil sürekli değişiyor. Gençler daha basit bir dil kullanıyorlar. Tarihi sürece baktığımızda çok daha az kelime ile konuştuğumuzu görüyoruz. Yeni çevirilerin dillerini nasıl buluyorsunuz? Çevirilerin niteliği bu durumdan etkilendi mi?
Keyifle okuduğum genç yazarlar da var, genç şairler de var, genç çevirmenler de var.
Çevirinin niteliği de artıyor, artmaya devam edecek. Daha önce hiç olmadığı kadar sözlüğe, kaynağa erişim şansımız var. Özellikle derinlemesine araştırma yapmayı gereken kitaplarda bu çok şeyi değiştiriyor. Dünya Felsefe Tarihinin Oluşumu kitabını çevirirken Batı felsefesinden Arap felsefesine, Hint felsefesinden Uzak Doğu felsefesine kadar birçok alanda ek okumalar yaptım. Bir kişinin bu alanların hepsine aynı ölçüde hakim olabilmesi mümkün değil. Yazarın alıntı yaptığı metni anlayabilmek, bazen o metnin başını ve sonunu da anlamayı gerektiriyor. O metinlere çevrimiçi ulaşabiliyorsunuz. Bazı kavramlar için daha önce o konuyla ilgili yazılmış tezlere başvurabiliyorsunuz. Kitabın çevirisi tam bir buçuk yıl sürdü. O kaynaklara çevrimiçi erişim şansım olmasaydı çok daha uzun sürebilirdi veya bazılarına belki de hiç ulaşamayabilirdim. Sonuçta yazarı Randall Collins’in yaklaşık 10 yılını, benim de çevirmeni olarak 1,5 yılımı alan bir eser ortaya çıktı.
Gazete Davul: Okur-yazar arasındaki ilişkisinde çevirmen nerede duruyor?
Çevirmenler tarih boyunca “kültürel aracı” vazifesi üstlendi. Dünyanın farklı coğrafyalarında entelektüel ağların birbirlerini tanımalarına, etkileşim kurmalarına zemin hazırladı. Çevirmenler dünyanın kültürel mirasının korunmasında da önemli rol oynadı. Bağdat’taki Beytü’l-Hikme yani Bilgelik Evi’nde Arapçaya çevrilmemiş olsalardı, Antik Yunan eserlerinin birçoğu yok olup gidecekti. Çevirmenler hem kültürler arası hem de kuşaklar arası zincirlerin önemli bir halkası. Günümüzde de bu sorumluluk bilinciyle hareket etmek gerekiyor. Çünkü şartlar değişse de çevirmenlik mesleğinin özü değişmedi: üretilen fikirleri dünya üzerinde daha fazla okurla buluşturmak.
Gazete Davul: Makine çevirisi kavramı ile tüm dünya tanıştı. Çeviri mesleğini nasıl etkileyecek?
Yapay Zeka konusunda iki kitap çevirdim: Master Algoritma ve Makinenin Kalbi. İkisi de teknolojik yeniliklerin ve özellikle de yapay zekanın toplumsal hayattaki yansımaları üzerine. Bizi farklı bir hayat beklediği muhakkak. Kendi dar gündemlerimize hapsolarak bu gelişmelerin, tartışmaların toplum olarak dışında kalmamamız gerekiyor.
Şimdiye kadar çeşitli projelerde çeviri programları kullanma şansım oldu. Bir Tübitak kitabının çevirisinde ilk kez bir “Çeviri ve Yerelleştirme Yazılımı” kullandık. Süreç takibi, çevirmen ve editörün etkileşim kurabilmesi, ortaklaşa kavram seçimi yapabilmesi çok önemli avantajlardı. Teknolojik imkanlar, tehditmiş gibi algılanmamalı. Bundan yirmi yıl önce hayal bile edilemeyen imkanlarla çalışabilmek, çeviri mesleğini olsa olsa ileri taşır.
Öte yandan edebi ve felsefi metinlerin çevirisinde teknolojik imkanların çok fark yarattığını söylemek henüz mümkün değil. Örneğin Shakespeare’in “The Phoenix and the Turtle” şiirinin kahramanlarından birinin kaplumbağa değil kumru olduğunu anlayacak bir çeviri programı yok. Başında durup orada kastedilenin “turtledove” yani kumru olduğunu ona söylemedikçe. Sonuç olarak makineye neyi verirseniz onu alırsınız.
Gazete Davul: Sizce başka dilde Shakespeare başka bir Shakespeare midir? Eser özünden bir şeyler kaybeder mi?
Ursula K. Le Guin’in çeviriyi anlatırken kullandığı metafordan söz etmiştim. Çeviride sözcüklerin ağıyla anlamı yakalamayı başarabilirsiniz ama ifade güzelliği kayıp gidebilir. Le Guin’e göre şiirde güzellik süs değil anlamın kendisidir. Yani yalnızca anlamını, özünü yansıtmanız yeterli değildir. O güzelliği de yansıtmanız gerekir.
Her çeviride yeni bir eser ortaya çıkar. Bunların arasında karşılaştırma yapmak da doğru değil:
Shakespeare’in “Tired with all these, for restful death I cry” dizesi ne kadar güzelse, Can Yücel’in “Vazgeçtim bu dünyadan, tek ölüm paklar beni” çevirisi de o kadar güzel benim için.
Gazete Davul: Çeviri bölümlerinde okuyan ve okumak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Çevirmenlik, sevilmeden yapılabilecek bir meslek değil. Okumayı, araştırmayı, öz-disiplin sahibi olmayı gerektiriyor. Ama zorluklarının yanında istediğin yerde yaşayabilme, istediğin saatlerde çalışabilme, istediğin konulara odaklanabilme özgürlüğü de sunuyor. Bütün bunları göz önünde bulundurarak seçim yapmalarını tavsiye edebilirim.
Çevirmenlerin meslek birliği Çevbir’in bu amaçla düzenlediği etkinlikleri özellikle anlamlı buluyorum. Pandemi öncesinde İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin “Çıraklar Ustalara Soruyor” etkinliklerinde çeviri bölümü öğrencileriyle iki kez bir araya gelmiştik. Umarım yeni yılda yeni etkinliklerde buluşabiliriz. Çünkü tavsiyelerde bulunmak yerine onların soru ve sorunlarını dinlemek, yanıt vermeye çalışmak daha kıymetli.
Teşekkürler..
Meraklısına Not: Tufan Göbekçin hakkında daha fazla bilgiye linkten ulaşabilirsiniz..
https://tufangobekcin.wixsite.com/cevirmen