- Hilken DoÄŸaç Boran – BBC Türkçe
Suriye’de 13 yıl süren iç savaşın ardından yeni bir düzen kurma çalışmaları devam ederken, ülkenin hidrokarbon enerji kaynaklarının akıbeti merak ediliyor.
Uzmanlara göre ülkenin doğal gaz sahalarının çoğu Şam yönetiminin kontrolündeki bölgelerde bulunuyor.
Petrol sahalarının büyük kısmı ise Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki kuzeydoÄŸu bölgelerinde.
Türkiye, SDG’nin omurgasını oluÅŸturan Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve onun silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri’ni (YPG) “PKK’nın uzantısı” olarak görüyor ve “terör örgütü” kabul ediyor.
SDG gözetiminde çıkarılan petrol, Esad yönetiminin devrilmesine kadar hassas ve karmaşık bir ticaret ağı vasıtasıyla farklı paydaşlara satılıyordu.
Ancak Heyet Tahrir eÅŸ-Åžam’ın (HTÅž) liderliÄŸindeki muhalif güçlerin ülkenin üçte ikisini ele geçirmesinin ardından Suriye’de dengeler deÄŸiÅŸti.
Suriye’de ne kadar petrol üretiliyor?
ABD Enerji Enformasyon Ä°daresi’nin (EIA) 2015’te yayımladığı bir rapora göre Suriye’de 2,5 milyar varil petrol rezervi bulunuyor.
Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları AraÅŸtırma Merkezi’nin (TESPAM) Aralık 2024’te yayımladığı bir rapora göre ise Suriye’nin potansiyel rezervleri yaklaşık 6,9 milyar varil.
TESPAM BaÅŸkanı OÄŸuzhan Akyener, BBC Türkçe‘ye yaptığı deÄŸerlendirmede kendi rezerv tahminleriyle uluslararası kuruluÅŸların tahminleri arasındaki farkın veri eksikliÄŸinden kaynaklandığını belirtiyor.
Akyener, “Onların elinde bazı keÅŸfedilmiÅŸ sahalar ve veriler olmayabilir. Biz bölgeyle daha yakın çalıştığımız için bölgede 2011 öncesi yapılmış keÅŸiflerle ilgili bazı veriler de elimizde var” diyor.
Akyener, saha çalışmaları neticesinde Suriye’deki petrol üretiminin yüzde 80’den fazlasının SDG kontrolündeki tesislerde gerçekleÅŸtirildiÄŸini tespit ettiklerini söyledi.
Akyener, sahadaki petrol tesislerinde gerekli tamirlerin yapılarak “rehabilite edilmesiyle” bir ila bir buçuk yıl içinde günlük petrol üretiminin 250-300 bin varil seviyesine ulaÅŸabileceÄŸi yorumunu yaptı:
“Rehabilitasyon üzerine saha geliÅŸtirme çalışmalarının yapılmasıyla birlikte beÅŸ sene sonra günlük üretim bir milyon varil seviyelerini yakalayabilecektir.”
Petrol sahaları kime ait?
2019 tarihli bir rapora göre Suriye’de 2008’de günde 406 bin varil petrol çıkarılıyordu.
Bu miktar, 2011’de baÅŸlayan iç savaşın ardından hızla düşmeye baÅŸladı.
IŞİD’in Suriye’nin büyük kısmında kontrolü ele geçirmesiyle birlikte petrol üretimi iyice azaldı.
IŞİD, Deyrizor ve Haseke civarlarındaki petrol sahalarından çıkardığı petrolü satarak her yıl milyonlarca dolar gelir elde etti.
Beşar Esad döneminde Şam yönetimi ise ihtiyacı karşılamak için petrol ithal etmek zorunda kaldı.
IŞİD’in askeri olarak yenilmesiyle birlikte Suriye’deki petrol tesislerinin büyük kısmı SDG’nin kontrolüne geçti.
Londra merkezli düşünce kuruluÅŸu Kraliyet Uluslararası Ä°liÅŸkiler Enstitüsü’nün (Chatham House) uzmanlarından David Butter, BBC Türkçe‘ye yaptığı deÄŸerlendirmede SDG’nin bu sahaları kontrol etmesine karşın rezervlerin Suriye devletine ya da özel petrol ÅŸirketlerine ait olduÄŸunu hatırlattı.
Butter, petrolün ÅŸimdiye kadar Esad yönetimi’ne yakınlığıyla bilinen Katırcı grubu aracılığıyla Suriye’deki farklı paydaÅŸlara satıldığına dikkat çekti.
Hüsam ve Muhammed Beraa Katırcı kardeÅŸlerin liderlik ettiÄŸi Katırcı Grubu, Suriye’deki petrol ticaretinin yanı sıra BeÅŸar Esad yönetiminin uluslararası yaptırımları delmesine destek verdiÄŸi iddialarıyla da yıllardır gündemde.
Muhammed Beraa, Temmuz 2024’te Åžam yakınlarında Ä°srail tarafından düzenlendiÄŸi düşünülen bir hava saldırısında öldürüldü. Ä°srail bunu doÄŸrulayan ya da yalanlayan bir açıklama yapmadı.
Butter, petrol rezervlerinin yönetiminin etkili biçimde koordine edilmesi ve yabancı kaynakların yönlendirilmesi için Suriye’de yeni bir devlet petrol ÅŸirketi kurulabileceÄŸini söyledi.
AraÅŸtırmacı, ülkede petrol üretiminin mevcut seviyelerin yukarısına çıkmasına karşın bunun Suriye’nin ekonomik sorunlarını tamamen çözmek için yeterli olmayacağını vurguladı:
“[Petrol] hiçbir zaman büyük bir ihracat geliri kaynağı olmayacak, ancak geliÅŸtirilip anlamlı bir üretim seviyesi yakalanabilirse ithalat ihtiyacını azaltacaktır.”
OÄŸuzhan Akyener ise Suriye’nin petrol rezervleri hakkında “Bölgede yeniden kalkınmayı saÄŸlayacak, Suriye’nin baÅŸtan sona yeniden imar ve inÅŸasını saÄŸlayacak kadar potansiyel var” diye konuÅŸtu.
Kaynakları kim yönetecek?
Suriye’nin petrol kaynaklarının kimin tarafından nasıl yönetileceÄŸine dair henüz ortada net bir tablo yok.
Erbil’deki Kürdistan Hewler Ãœniversitesi Öğretim Ãœyesi Doçent Doktor Arzu Yılmaz, SDG’nin hem kuzeydoÄŸudaki petrol kaynakları, hem bu bölgedeki tarım arazileri hem de Fırat Nehri üzerindeki kontrolünün Åžam yönetimiyle müzakerelerde elini güçlendiren avantajlar olduÄŸunu söyledi.
BBC Türkçe‘ye konuÅŸan Yılmaz’a göre, HTÅž ile SDG arasındaki son müzakerelerde Fırat’ın doÄŸusunda kalan kaynaklar üzerindeki kontrolün nasıl paylaşılacağı konusu gündeme gelmiÅŸ olabilir.
Suriye’yi üniter ve ülkenin tamamına egemen olan tek bir hükümetin yönetme ihtimalini düşük bulduÄŸunu vurgulayan Yılmaz’a göre, “Ä°dari ve askeri olarak otonom bölgenin merkeze entegrasyonu mümkün olsa dahi kaynak paylaşımı en zor ve en son çözülebilecek konu”.
TESPAM BaÅŸkanı OÄŸuzhan Akyener ise SDG’nin Suriye’nin kuzeydoÄŸusundaki petrol ve su kaynakları üzerindeki hakimiyetinin sürmesi “ülkenin enerji, su ve ekonomik güvenliÄŸi açısından yaÅŸadığı sorunların artmasına yol açtığı” kanısında.
Akyener’e göre PYD kontrolündeki SDG’nin silah bırakması ve bölgede güvenliÄŸin tesis edilmesiyle petrol sahalarına uluslararası yatırım çekilebilecek.
David Butter ise HTÅž-SDG müzakereleri neticesinde “Ä°leride petrolün üretildiÄŸi bölgelere özel vergi iadesi benzeri” bazı uygulamalar getirilebileceÄŸini öne sürdü.
AraÅŸtırmacı, petrolün Suriye’deki siyasi süreçte oynadığı rolü ÅŸu sözlerle deÄŸerlendirdi:
“Petrol tabii ki bu sürecin parçası. Suriye’nin uzun vadeli yeniden yapılanması sürecinde yerel toplulukların da bir takım mekanizmalar vesilesiyle faydalanabildiÄŸi milli bir deÄŸer olacak.”
Türkiye’nin yaklaşımı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, 27 Aralık’ta yaptığı bir açıklamada Suriye’deki potansiyel petrol üretimi ile ilgili “Suriye’nin kalkınması için, inÅŸası için, ihyası için kullanmakla alakalı bir vizyonla hareket ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Türkiye, geçmişte SDG kontrolündeki petrol tesislerini hava saldırılarıyla hedef aldı.
Milli Savunma Bakanı YaÅŸar Güler, 15 Aralık’ta yaptığı bir açıklamada 23 Ekim’de Ankara’da gerçekleÅŸen TUSAÅž saldırısı sonrası “Suriye’nin kuzeyindeki teröristlere kaynak saÄŸlayan tesislerin vurulduÄŸunu” söyledi.
OÄŸuzhan Akyener, Esad yönetiminin düşmesinden bu yana ne Åžam’ın ne de Türkiye’nin bu tesisleri hedef almadığını söyledi.
Akyener’e göre bunun nedeni tesislerin Suriye’ye ait görülmesi ve SDG’nin bölgeden çekilmesi beklentisi.
TESPAM baÅŸkanı, kuzeydoÄŸuda siyasi uzlaÅŸmaya varılmasının ardından Åžam’ın petrol sahalarını geliÅŸtirmek ve günlük üretimini artırmak için ihtiyaç duyduÄŸu teknik ekipman ve yatırımı Ankara’nın saÄŸlayabileceÄŸini söyledi:
“Ağır petrolü iÅŸleyebilecek rafinerilere ihtiyaç var. Bu kabiliyetler, sürecin finansman boyutunun karşılanması gibi hususların hepsi Türkiye’de mevcut.”
Bakan Bayraktar da Suriye petrolünün Irak-Türkiye petrol boru hattı üzerinden dünyaya ve Türkiye’deki rafinerilere açılabileceÄŸini duyurmuÅŸtu.
Chatham House’dan David Butter ise Ankara’nın Suriye’deki siyasi süreçteki rolüne dair ÅŸunları söyledi:
“Tüm bu sürecin üzerinde Türkiye’nin büyük gölgesi var. Görüşü çok net ve Åžam’daki yöneticilerle arası iyi. Ankara, Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir otonom Kürt varlığı olamayacağını söylüyor.”
Butter, HTÅž lideri EÅŸ-Åžera’nın Ankara’nın görüşünü göz önünde tuttuÄŸunu, bu yüzden SDG ile yapılan müzakerelerde federalizme gitmemek kaydıyla bazı “esneklikler” sunduÄŸunu vurguladı.
Arzu Yılmaz ise Türkiye’nin SDG’ye karşı benimsediÄŸi “sert ve tavizsiz” söylemin sahadaki gerçekleri ve Ankara’nın yürüttüğü müzakere sürecini yansıtmadığını söyledi.
Yılmaz ayrıca SDG’nin çıkardığı petrolü uluslararası piyasada satabilmek için Türkiye’ye ihtiyaç duyduÄŸunu, bu baÄŸlamda tarafların “yalnızca enerji kaynakları deÄŸil, enerji koridorları üzerindeki mevcut ve potanisyel kontrolleri” de düşünerek pozisyon aldığı yorumunu yaptı.
Yılmaz, ABD’nin bölgedeki askeri varlığını sonlandırmakta kararlı olduÄŸunu vurguladı ve 20 Ocak’ta göreve gelecek Donald Trump’ın Türkiye ve SDG arasında anlaÅŸma imzalanmasından taraf olduÄŸunu vurguladı:
“[ABD] askeri olarak oradan çekildiÄŸinde NATO müttefiki ve iyi anlaÅŸtığı birine bunu emanet edip gitmesi en ideal senaryo… Türkiye’deki barış süreci ve Ä°ran’da bir rejim deÄŸiÅŸikliÄŸinin hedeflenip hedeflenmeyeceÄŸine baÄŸlı olarak ABD’nin Rojava politikası netleÅŸecektir. Bu netleÅŸmeden de Türkiye-ABD iliÅŸkilerinde bu baÄŸlamda gelgitler yaÅŸanacaktır diye tahmin ediyorum.”
IŞİD’e karşı SDG ile iÅŸ birliÄŸi yapan ABD’nin, özellikle Deyrizor bölgesindeki petrol tesisleri çevresinde askeri üsleri bulunuyor.
Pentagon’un Esad yönetimi düştükten sonra yaptığı bir açıklamaya göre bu üslerde iki bin Amerikan askeri var.