Arat Barış
Åžimuni ve Hurmüz Diril, Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine baÄŸlı Mehre (Kovankaya) köyünde 8 Ocak’ta kayboldu. Çiftin oÄŸulları Kemal Diril, annesi Åžimuni Diril’in cansız bedenini 20 Mart’ta köylerine 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde tesadüfen buldu. Hurmüz Diril’in akıbeti ise hâlâ bilinmiyor.
Diril ailesi ve Mehre köyü sakinleri 1980’lerin sonunda yaÅŸanan zorulunlu köy boÅŸaltmalarını yaÅŸadı. 1989 yılında köyleri boÅŸaltılan Diril ailesi, Ä°stanbul’a taşındı ancak 1992’de köye geri döndüler. Ne var ki köylerinde ancak 2 yıl kalabildiler.
1994’te doÄŸdukları toprakları bir kere daha terk etmek zorunda kalan Diril çifti 1995’te yeniden Ä°stanbul’a geldiler.
16 yıl sonra, 2011’de köylerine geri dönmeleri konusunda bir sorun kalmayınca yeniden Şırnak’ın yolunu tuttu Diril çifti.
Döndüklerinde gördükleri manzara bir yıkıntıdan ibaretti. Diril çifti uzun uğraşlar sonunda köyde yerleşik kalabilecekleri bir hayat kurdular.
2020’nin 8 Ocak’ında ise aile üyelerinin Şimuni ve Hurmüz Diril ile iletişimi kesildi. Çiften haber alamayan çocukları yetkililere haber verdi.
İFADE AÇIKTA KALDI
Åžimuni ve Hurmüz Diril’den baÅŸka köyde yalnızca Apro Diril isimli komÅŸuları vardı. O da ifadesinde Dirillerin PKK tarafından kaçırıldıklarını söyledi. Fakat, sonradan bu ifade açıkta kaldı.
Diril çiftinin kaybolması sonrası ortaya atılan iddiaları, arama çalışmalarındaki aksaklıkları, dosyadaki gizlilik kararını ve merak edilen birçok şeyi Dirillerin kızı Gülcan Diril Gazete Davul için yanıtladı.
Arama çalışmaları ne aşamada, etkin bir çalışmanın yapıldığını düşünüyor musunuz?
Gülcan Diril: Her ne kadar köyün içinde son dört aydır fiili bir arama yapılmasa da görüşmelerimizde aramaların devam edildiÄŸi, önceliklerinin babamızın bulunması olduÄŸu belirtildi. Bu güzel bir yaklaşım fakat biz halen somut bir bilgiye, etkin bir aramaya tanık olmadık. Köyün konumunun arama çalışmalarını engelleyen bir zorluk gibi gösterilmesini artık anlamak istemiyoruz. Çünkü Kovankaya Köyü, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası ve bizler de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. VatandaÅŸ olarak nasıl ki bizler görevimizi yerine getiriyoruz, aynı ÅŸekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin de bize karşı sorumlulukları var. Herkes Avrupa’da rahat bir hayat sürmek isterken annem ve babam kendi topraklarında yaÅŸamayı, emeklerini, birikimlerini bu topraklara vermeyi tercih ettiler. Bunun karşılığı “sahipsizlik” olmamalı.
G.D.: Anneniz ve babanız 11 Ocak’ta kayboldu. O tarihten bugüne soruÅŸturmada gördüğünüz aksaklıklar neler?
Gülcan Diril: Annem ve babam için kaybolma kelimesinin kullanılmasından rahatsızlık duyduÄŸumu belirtmek isterim. Bu bir kaybolma deÄŸil, bir alıkonulma, kaçırılma ve belki bir komplo aracılığı ile tuzaÄŸa düşürme diyebilirim. Annem, babam kaybolacak insanlar deÄŸildi. Ne zaman nereye ayaklarını basacaklarını çok iyi bilen, aklı selim iki insandı. 11 Ocak tarihi de tamamen görgü tanığının ki artık bir şüpheli kendisi, onun yalan ifadesi doÄŸrultusunda belirtilen tarihtir. Annemle son konuÅŸma 7 Ocak akÅŸamı oluyor ve bir daha haber alamıyoruz. Oysa annem her sabah hasta oÄŸlunu arar, ilaçlarını alıp almadığını sorardı. Hepimizi mutlaka arardı, ama 8 Ocak’tan itibaren ne annemden telefon geldi ne de biz kendilerine ulaÅŸabildik. 16 Ocak’ta yapılan ilk aramanın daha etkili ve geniÅŸ çaplı olmasını beklerdik, fakat hava ÅŸartları “bahane” edildi. Oysa aramalara biz kendimiz de katılıyorduk. Şüpheli Apro Diril’in beyanları ve yanlış yönlendirmeleri sebebi ile aramaların bu kadar kısa tutulmuÅŸ olduÄŸu görüşündeyim. 28 Nisan’da yapılan aramalar daha geniÅŸ çaplıydı. Yine 20 Mart’ta annemizi bulduÄŸumuzda, biz talep etmeden kısa süre içerisinde kadavra köpekleri ile bir arama yapılmasını beklerdik. Ama bunların hiçbiri olmadı ya da eksik kaldı.
G.D.: Bu süreçte baskı yapan oldu mu? Herhangi bir tehdit aldınız mı arama çalışmalarının durdurulması hususunda, veya başka bir konuda?
Gülcan Diril: Görünürde bir baskı yok , herhangi bir tehdit de almadık. Fakat, aramaların bu denli yavaş olması, annemizi bile bizim bulmuş olmamız, böyle bir travmaya maruz bırakılmış olmamız. İster istemez engellemek isteyen veya engelleme çabasına girmiş olan var mıdır diye düşündürüyor insanı. En acısı, Apro Diril’in tüm gerçekleri bilmesi ama yalan beyanları yüzünden babamızı bulamıyor olmamız.
Sürekli ismi geçen Apro Diril kimdir?
Gülcan Diril: Apro Diril, annemin halasının, babamın ise dayısının oğludur, yani öz kuzenler. Son dört senedir gerilen, son iki senedir de tamamen kopuk ilişkileri olan, varlığı sadece komşu olarak kalmış biri.
Soruşturma hukuki olarak hangi aşamada? Annenizi öldürenlerin hukuk önünde hesap vereceğine inanıyor musunuz?
Gülcan Diril: Hukuksal sürecin de yavaş ilerlediğini görüyoruz. Sürecin başından itibaren iki defa savcı değişmekle beraber bu üçüncü savcı değişikliği. Yeni savcı görevine henüz başladı. Değişim nedeni staj mı, coğrafi konum mudur, yoksa gerçekten bizim dava dosyası süreciyle mi alakalı bilemiyoruz. İlerleyen zamanda, bizim için yapılan çalışmalardan anlayacağız bunu.
Annemin otopsi raporu bize henüz ulaşmadı. Adli tıp raporu henüz netleşmemekle beraber krimal bir olay olduğundan, sürecin çalışmalara bağlı olarak zaman alabileceği konusunda aile avukatımız tarafından bilgilendirildik.
Bu noktada aile avukatlarımıza güveniyor, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. Her ne kadar ülkemizde mumla aranan bir şey haline gelmiş ise de adaletin yerini bulacağına inanıyoruz. Yeter ki yetkililer ellerini vicdanlarına koysunlar. Bizim yerimizde kendileri de olabilirdi.
Ebeveynlerinizin kaybolmasından yalnızca 6 gün önce Dersim’de 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Gülistan Doku kayboldu. Gülistan Doku için görünür bir kamuoyu desteÄŸi oluÅŸtu. Herkes Gülistan’ın sesi olmak için elinden geleni yapıyor. Aynı ÅŸey Åžimuni ve Hurmüz Diril çifti için söz konusu olmadı. Aile bireylerinin dışında çok az kiÅŸi bu olayın takipçisi oldu. Siz bu sessizliÄŸi neye baÄŸlıyorsunuz? Yeterince kamuoyu desteÄŸinin olmaması 1915’ten devralınan, daha öncesine de uzanan inanç ve kimlik düşmanlığından kaynaklı olabilir mi?
Gülcan Diril: Bu sessizliği hem etnik kimliğimize hem de bulunduğumuz coğrafyaya bağlıyorum. Ölümler bu coğrafyada çok basit, çok sıradan, hele ki bu etnik kimliğe sahipseniz daha da ölümü hak ediyor ve umursanmıyorsunuz. Oysa herkes özünde biriciktir, tektir. Herkes kendine, sevdiklerine kıymetlidir. Bu bakımdan sessizlik de çok yaralayıcı.
Kendi imkânlarınızla annenizin cansız bedenine ulaÅŸtınız. Sonrasında ÅŸu ağıtı yakmıştınız: “Gül ekmekten, aÄŸaç dikmekten, ekmeÄŸimizi bölüşmekten baÅŸka ne zararımız vardı size bu ülkede, nasıl kıydınız anneme?” Sizce kim veya kimler annenizi ve babanızı kaçırdı? Annenizi öldürdü?
Gülcan Diril: Bunu kimin veya kimlerin neden yaptığını bilmiyoruz. Acımız ayrı şokumuz ayrı. Acı ve özlem sürekli yer değiştiriyor.
Son olarak bize ebeveynlerinizden bahseder misiniz biraz. Şimuni Diril ile Hurmüz Diril nasıl insanlardı. Bir evlat olarak Diril çiftini anlatır mısınız?
Gülcan Diril: Annem çok neÅŸeli bir kadındı. Çok fazla yıpranmışlığı, acıları, kederi vardı ama hiçbirini bize yansıtmazdı. Biz, neÅŸeli, akıllı, çalışkan ve çok düşünceli halini görmeyi ve yaÅŸamayı tercih ettik. Kimseye muhtaç etmezdi kendini, babama bile. Her ÅŸeyin üstesinden gelebilen biriydi. Çocuklarına ve torunlarına, kardeÅŸlerine, sevdiÄŸi arkadaÅŸlarına düşkündü. Herkesin yardımına koÅŸan biriydi. Okusa kesin doktor olurdu çünkü çok cesaretliydi ve insanların iyi olmasını isterdi. Sadece insanlar da deÄŸil, hayvanlar, çiçekler… Sanırım dört sene önceydi, köydeki eÅŸek kurdun saldırısına uÄŸramıştı. Arka bacağında derin bir yara ve kanama vardı, acı çekmemesi için vurulması gerektiÄŸini düşündü babam. Fakat, annem onu iyileÅŸtirebileceÄŸine inandı ve iyileÅŸtirdi. En güzel çiçekler annemin saksılarında yetiÅŸirdi, renk ayırmadan severdi hepsini.
Babam fazla sessiz bir adamdı, bu yüzden sesinin çıkmadığı yerde, haksızlıklara tahammül edemeyen annem ses olurdu ona. Çok dolu, çok birikimli bir adamdı, aynı zamanda esprili biriydi. KonuÅŸurken kelimelerini seçerdi. Bu yüzden yavaÅŸ konuÅŸurdu. Biraz dinleseniz yaÅŸayan bir tarih olduÄŸunu, okunacak bir kitap kadar zeki olduÄŸunu anlardınız. Olaylara farklı pencerelerden bakıp geleceÄŸi iyi görebilen biriydi. Çalışmaya aşık bir adamdı, özellikle bu topraklara ve bu köye. Emekli olur olmaz kendini köye attı. Dedelerimizin yaÅŸadıkları dönemlerden bugüne yedi defa yıkılan bir köyü yeniden onarmaya geldi. Evimizi annemle birlikte kendi elleriyle yaptılar. Daha sonra barış sürecinin baÅŸlamasıyla 2014-15’te çocuklarının, torunlarının gelip kendilerini ziyaret edebilecekleri, bizleri rahat ettirebilmek için büyük bir ev yaptırdı babam. Ziyaretlerimizde o kadar mutlu oluyordu ki, yolda gelirken defalarca arar, yola karşılamaya gelir, sevinçten ‘kırma’ ile bir el ateÅŸ ederdi havaya. Tüm emeklerini böylece bu köye adamış oldu. Babam çok kısmetsiz bir adamdı. Evini tebrik etmek yerine, hangi parayla yaptırdığı sorgulanıyordu ama kimse ne kadar çalıştığını görmek istemiyordu. Oturdukları evi yaptırdıkları günden beri hiçbir zaman huzur verilmedi kendilerine. Oysa 77 meyve aÄŸacı, iki de gül ekmiÅŸ, ellerinde ne varsa bölmeyi, bölüştürmeyi seven insanlardı. Her durumda barıştan yana, barışçıl yollar arayan bu iki güzel insana nasıl kıyıldı?
Annemin, “Benim çocuklarım var, lütfen öldürmeyin” diye bağırdığını hissediyorum ve bu çığlıkları kalbime saplanıyor. Bir anne, anneanne, babaanne, bir baba, bir dede nasıl öldürülüp üzerleri sessizlikle örtülebilir?
Mantıksızlığın, haksızlığın verdiği acı, çekmiş oldukları fiziksel acının da üzerinde olduğunu iliklerime kadar hissedebiliyorum.
Annenizi nasıl bulduğunuzu anlatabilir misiniz?
Gülcan Diril: (Uzun bir sessizlik ve kısa bir aÄŸlamanın ardından) Annem, ilk göz aÄŸrısı büyük aÄŸabeyim tarafından bir taşın üstünde vücut bütünlüğü bozulmuÅŸ ÅŸekilde bulundu. Annemiz eksikti, yarımdı, canı acıtılmıştı… Daha sonra elbiselerini teker teker derenin içinden ayrı zamanlarda bulduk.
AİLENİN İLK KAYIP VAKASI DEĞİL
Ailenin başına gelen ilk kayıp vakası bu değil. Diril ailesi daha önce de böylesi bir kayıp vakasıyla sarsılmış.
1994 yılında 12 yaşında olan Ä°lyas Diril ve 16 yaşında olan Zeki Diril’den gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamamış. Kayıp iki çocuÄŸun hikâyesi, Cumartesi Anneleri’nin 628. haftasında da kamuoyuyla paylaşılmıştı. Bugün kendisinden haber alınamayan Hürmüz Diril de Cumartesi Anneleriyle birlikte Galatasaray Meydanı’nda kayıpların izini sürmüştü.
Cumartesi Anneleri, Ä°lyas ve Zeki Diril’in, 1989’da köyleri boÅŸaltılınca Ä°stanbul’a taşındığını, daha sonra eve dönmek üzere 2 Mayıs 1994’te Ä°stanbul’dan Şırnak’a doÄŸru giderken gözaltına alındıklarını ve ardından kendilerinden haber alınamadığını duyurmuÅŸtu.
AÄ°HM TÃœRKÄ°YE’YÄ° MAHKUM ETMÄ°ÅžTÄ°
Her iki çocuk için baÅŸlatılan soruÅŸturma takipsizlikle sonuçlanacaktı. İç hukuk yolları tükenince, Zeki Diril’in ailesi Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi’ne (AÄ°HM) baÅŸvurmuÅŸ ve Zeki Diril’in kaybolmasından devletin sorumlu olduÄŸuna karar vererek Türkiye’yi oybirliÄŸi ile mahkûm etmiÅŸti.
Her iki olayın birbiriyle bağlantısı var mı, yok mu belli değil. Ancak bilinen bir şey var ki, yüzyıllardır Keldani kültüründen yükselen ağıtın devam ettiği, bunca acıya ve haksızlığa rağmen çığlıklarının çok az kulağa ses olduğu.
Yorumlar 1