Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin de müdahil olduğu bir insanlık suçuna ortak olundu. Azerbaycan – Ermenistan arasında oluşan gerginlik, Aliyev’in savaş çığırtkanlığı yapıp savaş tezkeresi imzalamasına kadar ilerledi ve birçok sivil, asker hayatını kaybetti.
Sovyetler Birliği Dönemi’nde kardeşçe yaşamış bu iki devletin şu an hasım olmaları kabul edilir bir şey değil. Kutsal Kitap şöyle der: “Ne iyi ne güzeldir birlik içinde kardeşçe yaşamak” Beni derinden etkiler bu söz. İyi olan her zaman barış olmuşken neden insanlar birbirlerinden nefret edip birbirleriyle savaşırlar ki? İşte burada Türkiye’nin birleştirici olması gerekmez mi?
Yine geçmişe baktığımızda Türkiye Büyük millet Meclisi’ni kabul eden ilk devlet Ermenistan’dır, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi de Ermenistan’ı devlet olarak tanımıştır. Geçmişte böyle güzel diplomatik ilişkiler kurduğumuz bir ülkeyle “Kardeş” olarak kabul edilen Azerbaycan’ı barıştırmak varken neden taraf olup bu insanlık suçuna ortak oluyoruz ki?
Kanla sulanmış bu topraklar… Acı nedir, en iyi Anadolu bilirken empati yapmak ve savaştan vazgeçirmek yerine savaşa teşvik etmek faşizmdir! Devletlerin birbirlerine olan kinleri çocukları annesiz, babasız; anne ve babaları da evlatsız bırakmaktan başka bir sonuç doğurmuyor.
En Karlı Kim?
Biliyoruz ki SSCB döneminde Azerbaycan da Ermenistan da bu birliğe bağlıydılar. Sovyetlerin dağılışıyla birlikte ortada kalan enkazdan bu iki ülke de zarar gördü. Şimdi bile baktığımızda hem Ermenistan hem Azerbaycan üreten değil, sürekli tüketen ülkeler arasında. Bu da ekonominin bir hayli kötü olduğunun ispatı. Durum böyleyken bu savaşta kazanan Ermenistan ya da Azerbaycan olmuyor maalesef. Savaş iki ülkenin ekonomisini daha çok tahrip edecek. Böylece Rusya’ya daha bağımlı hale gelecekler ve kazanan Rusya olacaktır.
Ne Yapılmalı?
Pek çok insanın katledilmesine sebep olan bölge Türkiye’nin en küçük ilinden daha küçük bir yer. İki devlet bir araya gelip sorunu masa başında görüşüp bir anlaşmaya varabilirler. Bu da mı olmadı? Dünya liderleri devreye girmeli ve bir barış komisyonu kurulmalı; bölgenin özerk bölge ilan edilip iki ülkenin de sulh antlaşması yapmasına aracı olmalılar. Bizim kültürümüzde komşuluk ilişkileri kuvvetlidir. Evimizde ne pişiyorsa o yemekten mutlaka komşumuza da ikram ederiz. Acısını, sevincini birlikte paylaşıp ailemizden biri olarak görürüz o insanları. Komşu ülkelerimizin de bu durumunu görüp aynı şeyleri yaparsak kaybedeceğimiz hiçbir şey olmaz, aksine kardeşliğin kazanmasına ortak olmuş oluruz. Yaşadığımız yüzyıla barış getirip adımızı tarihe altın harflerle yazmak yerine savaşa destek vermek suçtur; savaş suçudur.
“Barış için döğüşelim” der Can Baba… Sultan Süleyman’a bile kalmamış bu Dünya’da “Şimdi söylenecek en güzel türkü, barıştır.”
Kalın sağlıcakla!