Dide Nur
Sevmek neydi sahi, ya da sahip çıkmak…
Vatan dediğin neydi
Namusum dediğini korumak.
Resmi rakamlara göre 13.5 milyon insanın etkilendiği bir depremde enkaz altında kalanın kendisi olduğunun, farkında olamamak!
Depremin 4. günü akşam yemeği vaktiydi sanırım, bir anda sıkıştı kalbim, nefes alamadım, beynim uyuştu, elim ayağım çekildi, bir lokma almıştım ki, bayılacağım sandım. Kızıma, üzerimi örtüver annem dediğimi hatırlıyorum sadece. Gözümü açtığımda gecenin 00.02’si gibiydi. Bulunduğum odadan dışarı sokak gibi bir his geldi içime. Sanki kapının dışı bilmediğim bir yer hissi. Kapıyı açacağım ve bildiğim yerde olmayacağım. Etrafımda koca yığınlar, betonlar ve enkazlar. Ve soğuk içimi titreten. Belki duyduklarım belki gördüklerimin etkisi öylesine içine almış. Oysa evimin içinde idim üstelik sokakda değildi. Odanın kapısı sokağa değil birkaç adımlık koridora çıkıyordu biliyordum ama o halden çıkıp lavaboya gidebilmem bir saatimi aldı neredeyse.
Bugün depremin 10’uncu günü daha iyiyim şükür. TV’ye bakıyorum ara ara, içim durmuyor herkes gibi, belki bir can daha kurtulmuştur, belki bir aileye, ihtiyaç sahibine ulaşılmıştır umudu, ümidi durmuyor.
Bakıyorum, dinliyorum ‘zor’un kelime olarak karşılığını bulmadığı zamanlardayız o kesin. Çaresizim, dardayım ifadelerini kullandığım zamanlarımı bir daha gözden geçiriyorum biraz mahcup, usul usul inen bir damla yaş ile, utanıyorum. Kendimi bir afetzedenin yerine koymaya çalışıyorum sonra. Duygularım harman yeri, ben bende değilim sanki, şimşek olup çakasım her yeri yakasım, fırtına olup alıp savurasım var amma… Duruluyorum el mahkum. Saygı bekliyor, empati istiyorum. Acıma, birikmiş öfkeme, kızgınlığıma, nefretime kısacası var olan tüm duygularıma saygı bekliyorum sadece. Konuşmayı değil anlaşılmayı istiyorum. Yetsin, yetişsin, birileri elimden tutsun çıkarsın o şok halinden, nasılsın demeden gözleriyle değsin gözlerime, yüreğime, ruhuma. Sarılsın sadece sımsıkı sarılsın bana. Korkma ben buradayım, yanındayım desin istiyorum o anda….
Ve neden sonra korkunç bir boşluk, içi bomboş bir hamaset, bir üstten bakış, empatiden yoksun bir haykırış ve hakarete varan sesle kendime geliyor irkiliyorum. Sevgi, şefkat ve merhamet dilinden yoksun, o duyguların semtine dahi uğramadığı bir soğuk yüz hakikatiyle bir kere daha üşüyor, buz kesiliyorum adeta. Dışardaki soğuk ayrı, içten bir sahipsizlik gerçeği donduruyor bu defa da. Neden diyorum sonra hani ben senin aziz milletindim, kardeşindim, annendim, babandım, arkadaşın, aziz dostundum, sevdiğindim, vatandaşındım herşeyden öte, oy zamanı kapılarını aşındırdığındım.
Hepsi bir bir geçiyor gözümün önünden. Hala ona methiyeler düzenleri gördükçe illa bu kadar acı mı olmalı idi bu yüzleşme için diyorum. Çok ama çok üzgünüm. Oradaki kardeşlerim için, içimden geçenler ile, elimden gelenin kısırlığı vuruyor yüzüme bir tokat gibi, sızlatıyor kalbimi. İnceden inceye… Gidilemeyen, en ücraya ulaşabilen bir anka kuşu olmak istiyorum o an, umudu taşıyan… Yolunu kaybeden ekiplere karlar içinde rehberlik eden ‘Kıtmir’ olmak istiyorum. Kendisini kurtaran ekibin yanından bir an olsun ayrılmayan kedi olmak.
Ve herkes sussun istiyorum, dursun tüm sesler. Karanlıkta enkaz altındayım günlerdir, karanlıkdaydım, kendi iç sesimden başka artçı depremlerin gümbürtüsü beynimi zonklatıyor. Bir ışık görüyorum dışardan, gözüm kamaşıyor önce, bakamıyorum. Sessizlik istiyorum, o da ne; koca bir kalabalık ‘Tekbir’ diye bağırıyor ‘Allahuekber’ diyor ya, diyorum az önce gördüğüm ışık dünyaya mı ait, yoksa öldüm cenazem mi taşınıyor. Sağır olmak istiyorum o an. Sevmediğimden değil, ölmeyi istemediğinden. Kopmak istemiyor içim yaşamak istediğim hayallerimden, hazır değilim ölüme ben. Kimse bana Kur’an’da geçen ikaz ayetlerini okumasın, yazmasın. İnanmadığım için değil, ona inanarak, meydanlarda onu ellerine alıp sallayarak oy toplayanların Kur’an’ın içindeki hükümlere uymadıklarını gördüğüm için. Kimse bu da geçer demesin, geçecek biliyorum ama hiç içimden çıkmayacak. Belki biraz hafifleyecek acım, ama geçmeyecek. Nasıl oldu diye sormasın, çünkü her anlattığımda o anı yeniden yaşatacak bana, istemiyorum. İşte şu şöyle oldu, biz size dediydik, deyip kimse olayların geri planını sebeplerini deşmesin. Şu an duymak istediğim birikmiş cümle yığınları, öfkeniz, ilmi, dini bilgileriniz değil. Çünkü canım yanıyor, acım taptaze. Doğru olduğunu bildiğim çok şeyi duymak şu an acıdan başka bir şey hissettirmiyor. Zihnimde doğrunun doğru ile çarpıştığı bir dönemdeyim zira. Hani her söylediğin doğru olabilir ama yeri ve zamanı değil diyoruz ya ondan işte.
Şimdi sizlerden tek bir şey bekliyorum. Acıma saygı , öfkeme saygı, nefretime saygı bekliyorum. En azından ben bana gelene, yeniden toplanma gücümü bulana kadar.
Çok mu zor dostlar…
Ve bir kere daha yineleyeyim biz koca bir ülke asrın felaketi diyoruz ama asra mührünü vuran cehaletin, bağnazlığın, körü körüne inanan kötülüğün, kendi rahatı uğruna yaşayanların menfaatinin enkazı altına kaldık aslında. Yüzleşmek ne kadar zor olsa da bu böyle…