2019 yıllarının başında ‘Katolik kiliselerinde reşit olmamışların korunması’ konusunda dünya çapında tüm piskoposların bir araya geldiği zirvenin açılışını Papa Francis yapmıştı. Katolik Kilisesi’nde çocuklara cinsel tacizin ve bu vakaların kilise hiyerarşisi içinde üstlerinin örtülmesinin önlenmesi konusunda Vatikan’da dört günlük zirve yapılmış Papa, piskoposları, “Cemaat kınama değil, somut çözüm istiyor” diye konferansta uyarmıştı.
Hayret ve dikkatle izlediğim bu konferans sonucunda Hristiyan dünyasında bu konunun üstünü örtme, kiliseyi aşağılama sebebi olarak görmediği bilakis soruna çözüm odaklı yaklaştığını gözlemlemiştim. Yaptırımlar beklenildiği gibi oldu mu? Maalesef hayır. Kilise de görevlerine devam eden pek çok sapık rahip olsa da en azından toplumun göreceği şeffaflıkta açıkça dillendirdiler.
2013 yılında Türkiye’de doktora derslerinden birinde unutmadığım bir diyalog geçti. Sosyal Hizmet bölüm dekanı derste o dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin tarafından çağırıldığını, Afyonkarahisar İl Müdürlüğü Kız Yetiştirme Yurdu’nda kalan kızların taciz edildiği ve para karşılığı satıldığını ve çözüm için bir heyet kurduğunu, medyaya olayların yansımaması gerektiğini anlatmıştı. Olayı medyaya ne kadarı yansıyacak refleksiyle merak içinde takip etmiştim.
Dönemin Afyonkarahisar İl Müdürü Alper Sezer, olayın doğru olduğu ancak çetenin içerisinde kurum çalışanlarının da olduğu yönündeki iddiaların doğru olamadığını söylemişti. Afyon Valisi İrfan Balkanoğlu, “Abartıldığı gibi 30-40 kişi yok. 3 kızımız istismar edilmiş” demiş ve olayı basitleştirme çabasına girmişti. Bir tezat vardı. Çünkü yapılan operasyonda 30 kişi tutuklanmıştı. Olay sanılanın aksine çok ama çok büyüktü. Anasız babasız çocuklar satılıyordu…
2013 yılından bu yana (öncesinde yaşanan hadiseler de malumunuz) Türkiye’de ne değişti? 2 noktaya dikkat çekmek istiyorum. Kiliselerde istismar söz konusu olduğunda konferanslar düzenleniyor. Şura toplantıları yapılıyor. Bazıları görevde kalmaya devam etse de din görevlileri azlediliyor. Cezası bireysel olarak veriliyor. Bir de sorunun bir daha yaşanmaması adına çözümler üretiliyor. Saklanmıyor, gizlenmiyor. Netfilx belgesellerine konu oluyor. Kamuoyu olaylar ve sonrası, alınan aksiyonlar hakkında bilgilendiriliyor. ‘Sorun Hristiyan alemine mal edilmiyor.’
ALLAH DOSTLARININ HATALARINDA BİLE HİKMET VAR(MI)DIR!
Türkiye’nin gündeminde tarikatlarda, kurslarda ve yurtlardaki içinden çıkılmayan bir döngüye girmiş cinsel istismar var. Uşşaki tarikatı şeyhi 58 yaşındaki Fatih Nurullah’ın 12 yaşındaki çocuğa yönelik istismarı ve bunu örtbas etmeye çalışmasına örnek olarak bir bakalım: İstismara tepki gösteren halasına ‘Evliyadır şaşar, Enbiyadır (peygamberdir) şaşmaz. Biz de nefis taşıyoruz. Masum bir hataydı’ deyip IBAN numarası istediği 70 bin lira önerdiği ‘Belki de sizin kıza piyango konmuştur’ dediği ortaya çıktı.
Cemaat mensuplarının aidiyetlerini kişiliklerinin bir parçası haline getirdiği kabul etmek istemediklerinden dolayı bilinçlerine bu işin hikmeti ne ola! diye sordukları cevaben de ‘Allah dostlarının hatalarında bile hikmet vardır!’ gibi dini anlamlar yüklemeye çalıştığını görüyorum.
ÇEKİN O PİS ELLERİNİZİ DİNLERİN ÜSTÜNDEN!
Herkesin tarihten de çok iyi bildiği gibi 4 kutsal kitap vardır. 4 kutsal kitapla beraber farklı dinler de ortaya çıkmıştır. 4 kutsal kitapların hepsi ayrı ayrı peygamberlere indirilmiştir.
İnsanların sosyolojik karakter yapısını belirleyici iki özelliği etnik ve dini aidiyetlerdir. Etnik köken bile çoğu zaman dini aidiyetin manevi atmosferi içinde erirken ve dini aidiyet ön plana çıkar.
Müslüman kimliğini üzerine giymiş insanlar,
Hz. Muhammed’i ısırmasın diye ayağını yılan deliğinin üstüne kapatan Ebu Bekir’i,
Kumpası haber alınca peygamberin yatağına yatan Hz. Ali’yi,
Son yudum suyu birbirlerine gönderip susuz şehit olan sahabileri,
“Sevelim,sevilelim, dünya kimseye kalmaz,” diyen Yunus’u,
Düşmanın attığı taştan değil, dostun attığı gülden incinen Hallac-ı Mansur’u,
ve daha nicelerini örnek alır. Örnekler elbette çoğaltılabilir. Tarihi köklerimiz bize insan olma, insan kalma örneklerini verirken gönlümüze kolaylıkla girmiş benimsememize daha ötesinde özümsememize yol açmıştır. İnsan iyilikle kötülüğü bir arada barındırır. İnsan anlamını büyük ölçüde iyiye yönelmekle bulur. Yaşadığı sürece bünyesinde barındırdığı iyi kötü doğru yanlış ikilemi insanı ömrü yettiğince kendi içinde mücadele etmeye iter.
Dini kullanarak yapılan her eylem toplum bilincine zarar veriyor. Kasa, masa, nisa üçlüsünü kendi hayatının tanrısı edinmiş fakat dilinden Allah ismini düşürmeyenlerin dini kirletmeye, insanların psikolojilerine kastetmeye hakkı var mı? Bu gücü nereden alıyorlar? Hatayı kabul etmeyip çözüm üretmeyi bilmeyenlere göz yummaya devam mı edeceğiz?
Temel soruna odaklanmadan çözüme ulaşılamaz. Karşısına dikilmek yanlışa yanlış demek çok mu zor? Dünyada olup biten pek çok kötülüğün altında susmak, ses çıkarmamak, kanıksamak ve kabullenmek var. Kabullenmeyelim. Yüreğimiz kaldırıyorsa bir de cinsel istismara uğramış çocuklar yüreğiyle bakalım. Yeryüzünden kalıcı olarak silmeye çalıştığımız cinsel istismar olgusu işte tam olarak bu noktada başlıyor/bitiyor!
Sözümüzü yine edebi bir kaynakla bitirelim. Türk dünyasının manevî hayatında yer olan Hoca Ahmed Yesevi 900 yıl önce ‘Divan-ı Hikmet’ adlı eserinin 129. Hikmet’inde şöyle yazmış:
Durmaz keramet satar,
Âhir zaman şeyhleri.
Her gün battıkça batar,
Âhir zaman şeyhleri.
Farzı geriye atar,
Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar,
Âhir zaman şeyhleri.
Beline kuşak bağlar,
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar,
Âhir zaman şeyhleri.
Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar,
Ahir zaman şeyhleri.
Başına sarık sarar,
Kendine mürid arar,
İlmi yok neye yarar,
Ahir zaman şeyhleri.
Dünyaya kucak açar,
Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar,
Âhir zaman şeyhleri.
Şeyhlik ulu bir iştir,
Hakka doğru gidiştir,
Yaklaşılmaz ateştir,
Âhir zaman şeyhleri.
Salih şeyhler nerdedir,
Kötüler her yerdedir,
Hak yoluna perdedir,
Âhir zaman şeyhleri
Vel hasıl-ı kelam; dini düşünce ve yaşayışta reform hareketlerine ihtiyaç var.