Dünya, salgın sürecinin her alanda yıkıcı etkilerini yaşıyor. Henüz salgın devam ettiğinden hatta ikinci dalga salgının ortaya çıkması nedeniyle bu yıkıcı sürecin ne kadar daha süreceği bilinmiyor.
Virüse karşı çeşitli ülke ve merkezlerde sürdürülen aşı çalışmalarında kimi önemli gelişmeler sağlandığı yönünde haberler gelse de aşının sonuç alacak şekilde yaygın olarak kullanılması için en az bir yıllık bir süreye ihtiyaç duyulduğunu uzmanlar belirtiyor.
İşin aslı, salgının kontrol altına alınması ve ortadan kaldırılması için şimdilik umut var bir gelişme gözükmüyor. Gözüken tek şey hayatın gerçekleri…
Salgının ekonomik,toplumsal ve sınıfsal alanda yarattığı sosyo-ekonomik tahribat ve bunun sosyal ve ekonomik sonuçlarını daha hesap edebilecek durumda değiliz.
Yalnız gerçek olan bir durum var ise o da salgının; hastalık ve can kaybı ile ekonomik ve sosyal tahribat açısından öncelikle yoksulları, göçmenleri, işsizleri ve çalışanları vurduğu gerçeğidir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), salgının 2020 yılı ikinci çeyreğinde küresel çalışma sürelerinin %6.7’nin kaybedilmesine neden olduğunu ve bunun da 195 milyon tam zamanlı işin kaybedildiği anlamına geldiğini raporluyor.
Çalışma sürelerinin kaybı nedeniyle çalışanların 860 milyar USD ile 3.4 trilyon USD gelir kaybına uğrayacağını aynı raporda altını çiziyor.
Yine ILO, 2019 yılında dünyada 188 milyon işsizin olduğunu referans aldığımız da salgın nedeniyle bu rakamın şimdilik 25 milyon daha artacağını tahmin ediyor.
Salgının dünyada çalışan 3.3 milyar insanın %81’ni etkileyeceğini raporlayan ILO, ülkelere yaptığı tavsiyelerde İşletmelerde istihdam ve gelirin desteklenmesini, ekonomi de işlerin canlandırılmasını, işyerlerinde işçilerin salgına karşı korunmasını ve sorunların çözümü için işçi,işveren ve hükümet arasında sosyal diyalog yolunu tavsiye ediyor.
2.dünya savaşında sonra görülen en sarsıcı küresel krizle karşı karşıyayız diyen ILO, krizin 2008-09 yılı küresel krizinde daha yıkıcı olduğunu ve buna karşı küresel işbirliği ve dayanışmanın önemini belirtiyor.
ILO,dünyada 2 milyardan fazla insanın kayıt dışı çalıştırıldığını belirtirken,1,5 milyardan fazla çalışanın ise salgın riski yüksek işlerde çalıştığını raporluyor. Ayrıca konaklama, yiyecek hizmetleri, imalat, perakende, ticaret ile idari hizmetler sektörleri salgından daha çok etkilenen sektörler olarak belirliyor.
ILO, Nisan ayında yayımladığı bu rapordan sonra salgın biraz olsun kontrol edilebilir duruma geldiyse de bile sonra etkilerini yeniden arttırdığını biliyoruz.
Yeni raporda ki bu göstergelerin daha olumsuz olma ihtimali yüksek görünüyor.
Salgın sürecinin Türkiye ayağında ise tablo çok berbat gözüküyor.
Salgın nedeniyle 270 bin firma 3 milyondan fazla çalışanı adına İŞKUR’a Kısa Çalışma Ödeneği için başvuruda bulundu.
Bir firmanın bu ödeneği çalışanlar adına alabilmesi için o işletmede işlerin haftalık 1/3 oranın azalmış olması veya dört hafta süreyle faaliyetin durdurulmuş olması gerekiyor.
Çalışanlarında bu ödeneği alabilmesi için 3 yıl içinde 450 gün işsizlik sigortası primi ödemiş olması ve son 60 gün iş sözleşmesi bağının bulunması gerekiyor.
Hali hazırda bu ödenekten 2,6 milyon çalışan faydalanıyor.
Kısa Çalışma Ödeneğinin miktarı işçinin son ücretinin %60’ından az,asgari ücretin 1,5 katından fazla olamaz.
Bu ödeneği alan işçiler kısmen şanslı sayılır.
Biliyorsunuz akp iktidarı yeni bir düzenlemeyle iş hukukunda olmayan bir düzenlemeyi getirdi.
Adı Ücretsiz İzin uygulaması ve ücreti…
Uygulamadaki anlamı şu; işverene deniliyor ki sana göre işlerin iyi değilse çalışanını ücretsiz izne çıkar biz ona İşsizlik sigortası fonundan günlük 39.TL, aylık ise 1170.TL ödeme yapalım .
İşte bu uygulama büyük bir mağduriyet ve yoksulluk yarattıyor.
Asgari ücret net 2.324.TL alan bir işçi ücretsiz izine çıkarılmışsa bunun yarısı kadar bir ücretle yaşamak zorunda kalacak ki bu durumda olan işçilerin sayısı 1 milyondan fazla bulunuyor.
Diğer yandan en büyük sorun işsizlik ve yoksullaşma.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tüm dünyada işsizlik artarken son istatistiğinde işsizlik oranlarını bir önceki yılın aynı dönemine (Nisan ayı) göre düşürdü.
Üstelik Kısa Çalışma Ödeneği ve Ücretsiz İzin Ödeneği alanları yani çalışmayan ve çalışıp çalışmaması da daha henüz belli olmayan işçileri de istihdam içinde göstererek bunu yaptı.
İşsizlik oranını %12.8 olarak açıkladı.
Buna kargalar bile gülemedi.
akp hükümetinin siyasi baskıları sonucu ortaya çıkarılan bu orana kimseler inanmadı.
Üniversitelerin, sendikaların yapmış olduğu geniş tanımlı işsizlik oranları ise %52 olarak açıklandı.
Bunun anlamı istihdam edilenlerin sayısı işsizlerin sayısının altına düşmesi demektir.
Türkiye tarihinde ilk kez böyle bir felaket yaşıyoruz.
İşsizlik yoksullaşma oranlarını da arttırıyor.20 milyona yakın insan günlük 25 TL parayla yaşamaya çalışıyor.
Açlık sınırında ise 10 milyondan fazla insanımız bulunuyor.
Yani salgın yoksulu daha yoksul, işsizi daha çaresiz bıraktı.
Çalışanlar için sorun bunlarla da bitmiyor.
Yozgat/Çekerek ilçesi Bazlamaç ve Kayalar köylerinde, Orman İşletme Şefliğinden alınmış bir ihalede çalışmak için Mardin/Derik’ten 13 Kürt ailesi mevsimlik orman işçileri olarak buraya geliyorlar ve kalacakları çadırları da hazine arazi üzerine kuruyorlar.
Köylerin muhtarları gelenlerden “ayakbastı” haracı istiyor.
İşçilerde “buna hakkınız yok çadırlarımız hazine arazi üzerinde bulunuyor.” diyerek haraç vermiyorlar.
Bunun üzerine 18 köyün muhtarı topluyor köylüyü gidip çadırları basıyorlar ve işçi aillerini darp ederek “sizi burada yaşatmayız” diyorlar. Jandarma her ne kadar tedbir almış olsa da Kaymakam işçi ailelerini “sizin güvenliğiniz burada sağlayamayız” diyerek “burayı terk edin” diyor ve aileler can güvenlikleri olmadığı için orayı ve işlerini terk etmek zorunda kalıyorlar.
Yani koca devlet çapulcu tayfasına pabuç bırakıyor.
Soru şu; devlet artık Kürtlerin de devleti olmayı bıraktı mı?
Bırakmadıysa o kaymakamı orada bir dakika tutmamalıdır.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.