Kapatılan Şehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Ferhat Kentel, son dönemde tartışılan sosyal medyanın kapatılmasına ilişkin açıklamalar, “çoklu baro” düzenlemesi ve çalıştığı Şehir Üniversitesi’nin kapatılmasına yönelik konuları Gazete Davul’a değerlendi.
“Türkiye’de her alanda total kontrolün sağlanması amacı güdüldüğüne ve buna yönelik adımlar atıldığına” dikkat çeken Prof. Dr. Kentel, yapılan uygulamalar, çıkarılan ve çıkarılması tartışılan “kanunumsu yasaların” hepsinin büyük bir hesap ile yapıldığını söyledi. “İnsanlar adalet talebiyle arkadan koşarken, çiğnenmemek ya da kaçarken düşmemek için sürekli öne doğru koşmak gerekir, bu yüzden yeni tedbirler alınıyor” diyen Kentel, Hitler Almanya’sından örnekler verdi.
‘TOPLUMU KONTROL ALTINA ALMAK ÇOK KOLAY DEĞİL’
Prof. Dr. Ferhat Kentel’in değerlendirmeleri şöyle:
“Bugün gündeme gelen sosyal medyanın kontrol edilmesi ya da kapatılmasına dair beyanlar, tamamlanmaya çalışılan büyük bir resmin sadece bir parçası. Resim çok büyük; çünkü 80 milyonluk bir toplumu, üstelik küresel irtibat alanlarının neredeyse sınırsız olduğu bir zaman diliminde, kontrol altına almak çok kolay değil. Bir tarafını kontrol altına aldığınız zaman başka bir taraf elinizden kaçabilir.
Aslında medyaya dönük uygulamaya konan tasarruflar, barolar üzerinde pişirilmeye çalışılan ‘kanunumsu’ çabalar, Barış Akademisyenlerine dönük operasyonlar, Gezi davaları, STK’lar üzerindeki baskılar, 15 Temmuz ve akabinde yürütülen politikalar, KHK’lar, okullar ve üniversiteler üzerinde sağlanmaya çalışılan kontrol, örneğin İstanbul Şehir Üniverstesi’nin kapatılması vs., ne varsa, hepsinde bir büyük hesap var.”
‘PEŞİNİZDEN KOVALAYAN ADALET VE ÖZGÜRLÜK TALEPLERİNE KARŞI…’
“Hatırlamakta yarar var; 2016 yılında Başkanlık sisteminin kampanyası yapılırken, dönemin Cumhurbaşkanı ‘Üniter devlette başkanlık sistemi’ne örnek olarak ‘Hitler Almanya’sını’ göstermiş ve aslında giderek daha çok dile gelmeye başlayan ‘tek devlet, tek millet…’ tekerlemesinin satır arasındaki ‘tek lider’ ve onun insanları ‘dost – düşman (hain)’ ikilemi içinde hapsederek yöneteceği bir ülke ilkesi de şekillenmeye başlamıştı. İşte bütün bu olup bitenlerde, o rejimi kurmak için yapılan hesaplara uygun ‘minare ve kılıf’ ilişkisi var bence.
Minare şu: ‘her şey kontrol altına alınacak’, ‘her şey benim olacak, bana göre olacak’, ‘her şey bu çıkar düzeninin devam etmesi esasına dayalı olacak’. Toplumsal hayatın bütün yatay ve dikey ilişkilerini kapsayacak bu total kontrol çok önemli, çünkü bu kadar geniş alanın bir ucunu gevşek bırakırsanız, tamamında sizi ve geleceğinizi garanti alacak mekanizma çökebilir ve altında kalabilirsiniz. Bu yüzden, peşinizden kovalayan adalet ve özgürlük taleplerine karşı, yeni önlemler alarak, düşmemek ve arkadan kovalayanlar tarafından çiğnenmemek için, sürekli olarak öne doğru kaçmanız lazım.”
‘ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ İÇİN ARKA BAHÇE HESAPLARI TUTMADI’
“İstanbul Şehir Üniversitesi bu açıdan iyi bir örnek. Şehir, yükselen AKP rejimi için ‘seçkin’ bir kurum olması beklenirken, başka bir şey oldu; gerçek bir ‘üniversite’ oldu. En basit bir örnek olarak, öğrenci temsilci seçimlerine bile AKP’den müdahale edildi, ‘reis’ kültürüyle hemhal olmuş milliyetçi çevrelerin tarzını özendirecek bir habitusla, lümpen tehditlerle, AKP’nin ‘gençlik tabanı’ ihya edilmeye çalışıldı. Ama bu ‘eşyanın tabiatına’ aykırıydı. ‘Küçük reis’ kıvamında insanlarla üniversiteleri ele geçirmeye çalışırsanız, orayı ele geçirebilirsiniz ama orası artık üniversite olamaz. Yani siyasi niyetlerin tersine, Şehir, idarecisi, öğretim üyesi, öğrencisi ve çalışanıyla gerçekten üniversite olmaya uğraştı ve ‘arka bahçe’ hesapları tutmadı. Davutoğlu’nun siyasi bağımsızlık girişimleri bu hesaplara tuz biber ekti ve ‘bize yar olmayacak üniversitenin kapatılması’ (minare) cezasına hükmedildi.
Ama memlekette gene de kırık dökük kanunlar, banka kredileri, Danıştay kararları, YÖK yönetmelikleri falan olduğu için, ‘ben kapattım’ demekle gerçekleşemedi bu ceza. ‘Kılıfın hazırlanması’ için çok uğraşıldı; yeni kanunlar çıkarıldı; medyadaki yandaşlar vasıtasıyla, Şehir hakkında tonla tezvirat üretildi, Şehirli bir kişinin bile olmadığı programlarda Şehir asıldı, kesildi… Ama söz konusu olan ‘şey’ bir üniversite idi ve üniversite ile ilgisi olmayan insanların bu türden asıp kesmeleri de bir kerede işin bitmesini sağlayamadı. Yapılan dersler, bölüm müfredatları, öğrencilerin hâmi üniversiteye devri vs. yüzünden kılıfa sürekli yeni dikişler, yeni yamalar yapmak gerekti. 7000 öğrenci, yüzlerce öğretim üyesi ve çalışanın söz konusu olduğu koskoca bir yapıyı iki dudağın arasından çıkacak sözle kapatmak kolay değildi. Üstelik kapattıktan sonra da bu binlerce insan üzerinde ciddi bir duygusal tahribat yaratan bu süreci silmek, orada biriken duygusal sermayeyi yok saymak mümkün olmayacak.”
ÇOKLU BARO DÜZENLEMESİ
“Baroları da siyasal piyasa mantığına hapsedecek yani güçlü olanın borusunun öteceği bir hukuk düzeni için hazırlanan yasa da benzer bir minare-kılıf ilişkisi taşıyor. Eğer bütün çabalarınıza rağmen, hukuku kontrol altına almaya çalışmanıza rağmen, avukatlık mekanizmasını kontrol altına alamadıysanız, minareyi sığdırabileceğiniz bir kılıf hazır değil demektir. Dolayısıyla, adliyeyle işi olan bireylerin karşısına devletin doğrudan müdahalesiyle şekillenmiş bir barolar arası güç ilişkisi olacaksa, beklenen eğilim tabii ki o bireylerin davalarını kazanmak için devlet destekli ‘güçlü’ baroya yönelmesi olacak. Dolayısıyla ‘tekliği’ yücelten ve çıkarları, yoksulluğu, yolsuzlukları, adaletsizlikleri görünmez kılacak total kontrol bir kere daha sağlanmış olacak.”
SOSYAL MEDYANIN KAPATILMASI TARTIŞMASI
“Son olarak sosyal medyada gündeme ‘bir vesileyle gelmiş gibi olan’ kapatma / kontrol etme meselesi de diğer örneklerden farklı değil. Hatırlanacağı gibi, bundan yıllar önce ‘havuz medyası’ olarak nitelendirilen ve medyada tekelleşmeyi sağlamak üzere atılan adımlar çok işe yaradı. İnsanların haber almak özgürlükleri aşırı derecede baltalandı. Yeni merkez medya sadece haber alma özgürlüğüne vurulan bir darbe değil, ‘kamunun oyunu’ inşa etmek için de mükemmel bir imkândı. Bu vesileyle, herhangi bir meselede bu merkez ‘kamuoyu’ ile diğer her türlü fikriyatın bilinmemesi, gerekirse ‘hain’ ilan edilmesi, tek doğrunun o organlarda dile gelen olduğunun gösterilmesi mümkün oldu. Bugünden medyanın o ‘hazırlık günlerine’ bakınca, total kontrol rejiminin aslında ne kadar ‘mantıklı’ bir iş yaptığını çok daha iyi anlıyoruz. Aynı zamanda, bu sayede mesela Şehir’de ne olup bittiğini Şehirlilerden başka kimsenin doğru dürüst bilememesi, Diyarbakır’da ne olup bittiğini Diyarbakırlılardan başka kimsenin bilmemesi, Kanal İstanbul konusunda doğaya verilecek korkunç tahribatı bu meseleyle ilgili ve duyarlı bir kesim dışında kimsenin bilmemesi vs. sağlanmış oldu.
Ya da kabaca sağlanmış oldu. Çünkü sosyal medya hızla alternatif bir mecra oldu. Sosyal medya bütün karmaşasına rağmen, içinde AKP’nin, sosyalistin, liberalin, faşistin, tecavüzcünün, demokratın, küfürbazın, sahte isimler arkasına saklananların var oldukları bir mecra oldu. Ama en önemlisi total kontrolün sağlanamadığı, eksik kaldığı bir yer oldu. Bugün işte maaşlı troller vasıtasıyla ele geçirilmeye çalışılıp, farklı olanlara karşı her türlü küfür, tehdit, linç ve yıldırma operasyonlarına rağmen, ele geçirilmeyen bir nefes alma aracı olarak medyanın bir minare olarak büyük hesaba engel olmaktan çıkarılması hesaplanıyor ve gereken kılıflar hazırlanıyor, dikişler atılıyor. Ama bu yeni zamanlarda çok adım atsanız bile, saklamak istediğiniz şeyleri saklayabileceğiniz total bir kontrolü sağlamanız galiba pek mümkün değil. Aslında trafik kazalarına çare bulamayınca, kazaya sebep verenleri kontrol etmek yerine, yolları tamamen kapatmayı çözüm olarak görebilen bir zihniyete benzer şekilde, bütün bu adımları atma çabaları da ciddi bir güç aşınmasını, zayıflığı ve o totaldeki yetersizliği gösteriyor.”