Dr. Deniz Zengin
Bugün genç, neşeli ve eğlenceli Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar konuğumuz. Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Psikoloji Doktora Programı Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan Hızlı Sayar ile ergen psikolojisi üzerine söyleştik.
Ergenler üzerinde ebeveynlerin en çok şikayet edilen konulardan biri, pek fazla etkileri yokmuş gibi hissetmeleri. Halbuki, gençlerin davranışları ebeveynleriyle olan bağlarının gücü ile büyük oranda ilişkili. Gençler ve ebeveynleri arasındaki ilişkiler, okul başarısı, bireylerin genel mutluluklarıyla pozitif ilişkileri ve madde kullanımını konuştuğumuz röportajımızı istifadenize sunuyoruz.
Keyifli Okumalar..
Anne babalar, ergen için “Okulda ve arkadaşlarıyla yaşadıklarını bizimle paylaşmıyor” diye yakınıyor. Ergen neden belli bir yaşa gelince ebeveynleriyle duygularını ve yaşadıklarını paylaşmaz?
Ergenlik bir süreçtir. Gençler bu süreçte; gelişmekte olan beden yapısı, artan sorumluluklar ve değişen sosyal çevre gibi birçok değişimle karşı karşıya kalır. Her gencin bu dönemde doğal olarak yaşadığı bir kimlik krizi vardır. Kimlik karmaşası, gençlerin kendi özelliklerini tanımaya çalıştığı, düşünce ve değerler sistemini inşa ettiği, “Ben kimim, hayat amacım ne” gibi sorulara yanıt aradığı doğal bir süreçtir. Tıpkı ergen gibi ergenin akran grubu da aynı sorunlarla mücadele etmekte ve aynı sorulara cevap aramaktadır. Akranlarla birlikte olma, onlarla arkadaşlık etme, gencin kendi konumunu anlaması ve başkalarının kendisini nasıl algıladığını fark etmesi açısından oldukça önemlidir. Bu sebeple ergenlikte, gençler vakitlerinin önemli bir kısmını akranları ile geçirmeyi daha fazla tercih ederler. Bu doğal bir süreçtir.
Evden kaçan ergenlerin riskli davranışını ailenin işlevselliği üzerinden değerlendirdiğinizde sağlıksız olan nedir? Çocuklar, sıcak bir evi, aileyi, güveni bırakıp niçin evden kaçar?
Ergenlik döneminin başlamasıyla birlikte erişkin olma yolunda adım atan bu gençler yavaş yavaş ailenin uydusu olma rollerinden ayrılarak yoğun biçimde bağımsızlık isteği yaşarlar. Bu istek, sağlıklı bir aile ortamında rahatlıkla çözümlenebilir. Ancak sağlıklı bir aile ortamı yoksa, gencin bağımsızlık isteği, fiziksel kısıtlamalarla ve ailenin sert tutumu ile daha da çözümlenemez bir hale gelir. Ergen böyle durumlarda evden uzaklaşma yoluna gidebilir. Gencin evden uzaklaşmasının önüne geçmek için, bağımsızlık isteği, aile tarafından otoriter bir tutum yerine destekleyici bir tutum ile dengelenmelidir. Gençlere, bazı kararlar alınırken ya da mesleki seçimleri gibi alanlarda bağımsızlık tanınmalıdır. Böylece gencin evden uzaklaşmasının önüne geçilecektir.
Sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklar ergenlikte kazanılıyor. Bu alışkanlıkları edinim, arkadaşta ve ergende midir; ailenin bunda payı nedir?
Ergenlik dönemi risk alma davranışının sıkça görüldüğü bir dönemdir. Sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklara başlama risk alma davranışı ile ilişkilidir. Gençlerin risk alma davranışını tetikleyen birçok faktör vardır. Bu faktörlerden biri olan akranlar, gençler için arkadaşlık, sosyal ve duygusal destek, yakınlık sağlama gibi birçok olumlu işleve hizmet ederken, olumsuz etkilere de neden olabilmektedirler. Bunun yanında aile içinde sıklıkla tartışma ve şiddetin olması, beklendiği gibi gençlerin risk alma davranışlarını arttırmaktadır. Duygusal açıdan yakın ve destekleyici olup, baskıcı ve yasaklayıcı olmayan, uyumlu aile ilişkileri ise gençlerin riskli davranışlara karışmasını engellemekte; gencin olumsuz akran gruplarıyla birlikte olma olasılığını azaltarak, akran grubunun olumsuz etkilerinden genci korumaktadır. Özellikle annenin çocuğuna karşı sıcak ve yakın tavırları, gencin riskli davranışlar göstermesi ile olumsuz yönde ilişkilidir. Buna göre, ebeveynlerinden destek gören ve akran ilişkileriyle ilgili olarak rehberlik alan gençlerin madde kullanma oranlarının çok daha düşük olduğu; ebeveynleri arkadaşlıklarına ilişkin yüksek oranda yasaklama getiren gençlerin ise daha yüksek oranda madde kullandıkları ve madde kullanan arkadaşlara sahip oldukları bilinmektedir.
Saç uzatma, farklı renklerde saç boyama veya saça farklı şekiller verme, dövme yaptırma ve piercing alışkanlıkları hızla yayıldı. Aileler bu davranış modeline yabancı. Dövmenin ve piercingin genel amacı dışarıdan bakıldığında estetik ya da süslenme olarak görünse de bilinç altında sosyo-psikolojik nedenleri yatmakta mıdır? Bu psikolojik sorunların habercisi mi?
Ergenlik döneminde psikososyal bir bunalım olarak kimlik karmaşası yaşanır. “Ben kimim, hayat amacım ne” gibi sorulara yanıt arayan gençler, kimlik oluşturmak için dövme gibi beden uygulamaları yaptırabiliyorlar. Dövme kalıcılığı nedeniyle, onu taşıyan gençte kimlik duygusunun korunmasına hizmet ediyor olabilir. Bunun yanında Forbes (2001) üniversite öğrencileri ile gerçekleştirdiği bir araştırmada dövme ve piercing yaptırma motivasyonları arasında estetik ve kişisel nedenlerin daha sık, sosyal nedenlerin ise daha nadir bildirildiğini saptamıştır. Beden uygulamaları aidiyet, kimlik oluşturma, güç hissi, estetik ya da süs gibi birçok nedenle yaptırılabilir. Arka planında direkt bir psikopatoloji aramak çok olası değil.
Macera peşine kolayca takılan ergenler dile ve dudağa piercing yaptırıyorlar. Doku kaybı olabilecek vücutta geri dönüşü olmayan hasarlar veren bu eylemlerden ergenleri, aileleri nasıl koruyabilir? Bu konuda ailelere davranış öneriniz ne olur?
Ailelerin çocuklarını koruyabilmeleri için öncelikle onlarla açık bir iletişim kurmalılar. Gençlerin konuşmalarına, kendilerini ifade etmelerine izin vermeliler. İyi bir dinleyici olarak gençlerin duygularını anlamaya çalışmalılar. Genç, ailesiyle bir şeyi paylaştığında yargılanmadığı güvenli bir ortamda olduğunu hissetmeli. Özellikle gençlerle iletişim kurarken ailelerin dikkat etmeleri gereken bazı kurallar var. Gençlerle iletişimde, yumuşak ses tonu tercih edilmeli, konuşmaya “bu işi çok güzel yapıyorsun” gibi gençlerin olumlu yanlarını vurgulayarak başlanmalı, “ben seni merak ettim” gibi ben dili tercih edilmeli ve gençlerin yaptığı eylemde aile ne hissediyorsa çocuklarıyla bu duygularını “endişelendik, korktuk” gibi paylaşmalı. Ailelerin bunu başarabilmesi için, stresle başa çıkma ve öfke kontrol becerisine olması gerekiyor. Ailelerin öfkelerini kontrol edebilmeleri için öncelikle kendilerindeki öfke tepkilerini tanımaları gerekiyor. Eğer çocuğunuzla bir olay yaşadığınızda gergin hissediyorsanız, hızlı nefes alıyorsanız bunun yanında zihninizden “baş edemiyorum, benden bu kadar, bu çocuktan nefret ediyorum” gibi cümleler geçiyorsa, bu fiziksel belirtiler ve olumsuz düşünceler davranışlarınıza yön vererek çocuğunuzla olası bir tartışmayı başlatacaktır. Bağırma, tehdit etme, aşağılama gibi olumsuz davranışlar üretmemek için sürecin başındaki belirtileri tespit etmek ve kendinizi kontrol edebilmek oldukça önemli. Aile çocuğu ile iyi bir iletişim kurabilmeyi başarabilirse, zaten gençler hayatları ile ilgili önemli bir karar aldıklarında bunu aileleri ile paylaşıp onların da görüşlerini dikkate alacaktır. Böylelikle aileler de çocuklarını koruyabilecekler.
Ergenlerin bocalama ihtimali yüksek cinsel bir objeye dönüşebildiği ve cinsel olaylara merakları olduğu dönem nasıl yönetilmeli?
Ergenlik döneminde cinselliğe ve karşı cinse merak oldukça doğaldır. Öncelikle ailelerin bunu kabullenmesi gerekiyor. Genç birey ergenlik döneminde çok hızlı biyolojik değişimler yaşar. Değişen bedenlerine uyum sağlamaları ve yeni cinsiyet rollerine uygun davranmaları onlar için zaten oldukça zorlu. Aileler süreçte destekleyici ve cinsellik hakkında doğru bilgileri net biçimde aktarıcı konumunda olmalıdırlar. Otoriteryen kontrolcü tutum süreci çıkmaza sokar.
Ergenlerin yeterli bilgiye sahip olmadan yaşayacağı cinsellik olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sanal ortamda cinsellikte ailelerin korkulu rüyası. Aileler çocuklarını yasaklamalarla uzaklaştırmak ve bilgilendirmeler yapmak konusunda nasıl bir tavır sergilemelidir? Korkutmadan, yasaklamadan güvenli cinsellik hakkında bilgi vermek mümkün mü?
Ergenlik süreci en hızlı büyüme ve gelişim dönemlerinden biridir. Cinsel kimlik gelişimi açısından da oldukça önemli bir dönemdir. Karşı cinsle arkadaşlık ilişkilerinde artış görülür. Karşılıklı merak ve ilgi artışı vardır. Burada ailelerin çocuklarının karşı cins ile temasını engellemeye çalışmaları ya da çocuğun cinsel gelişimini yok saymaları yalnızca olumsuz sonuçlara neden olur. Ebeveynler, çocuklarının cinsel konulardaki ilk eğiticileridir. Bu sebeple destekleyici bir tutumla çocuklarına cinsellik, cinsel sağlık, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve korunma yolları hakkında net ve açık bilgiler aktarmalıdırlar. Korkutmadan, yasaklamadan güvenli cinsellik hakkında bilgi vermek mümkün. Burada ebeveynlerin çocuklarıyla açık bir iletişim kurmaları yeterli. Eğer bu görevi aileler üstlenmezse ergenler akran gruplarından, medyadan ya da farklı kaynaklardan doğruluğu olmayan cinsel bilgileri benimseyebilirler. Bu da onları riskli durumlara sokabilir.