Çiğdem Koç
Osman Kavala bugünkü duruşmada da tahliye edilmedi.
Üzüldüm mü, öfkelendim mi artık ayırt edemiyorum.
Neredeyse 4 yıldır, onun gibi bir adamın hapiste olmasının artık fiziksel ve ruhsal bir işkenceye dönmesini mi, yoksa yaşanan hukuki sürecin ülkenin yargı tarihine geçecek bir tuhaflık haline gelmesini mi öncelikle konuşmak gerek, onu da bilmiyorum.
Uzun bir zamandır hapiste zaman geçirme şansım oluyor onunla ve Osman Kavala’nın hapiste olmasının bu topluma neler kaybettirdiğini anlayacak kadar fikrim var artık. Bu toplumun barış ve eşitlik umuduna mal oluyor onun hapisliği, her yere sirayet etmiş bir hukuksuzluğun artık zirvesi haline gelmiş bir yargılayamama halinin yarattığı güvensizliğe mal oluyor. Yani, telafisi çok mümkün olmayan bir çok şeye mal oluyor.
“…aleyhime hiçbir delil olmamasına rağmen, Gezi davasından beraat etmiş olmama rağmen, AİHM’nin tutuklanmamın hak ihlali olduğuna hükmetmesi ve derhal serbest bırakılmamı talep etmesine rağmen, cezaevinde tutulmam gerekli görüldü. Suçlamalar değişiyor, bayrak yarışlarında bayrağın elden ele geçmesi gibi farklı yargıçlar ve mahkemeler yere düşürmeden tutukluluğumu birbirlerine geçiriyorlar.” diyor Osman Kavala duruşmada.
Daha güzel anlatılamazdı herhalde bu durum; “hukuksuzluğun bayrak yarışı”
Osman Kavala Gezi Davasından beraat etti, çünkü aleyhindeki iddiaları kanıtlayacak tek bir delil olmadığı gibi, onun bu iddialarla alakası dahi bulunmadığını kanıtlayacak bir sürü şey apaçık ortadaydı.
Beraat kararının ardından, tam “artık bitti bu zulüm” derken önce 15 Temmuz’la ilişkilendirilmeye çalışıldı, doğal olarak kayıp gitti bu saçmalık , ardından çok daha anlaşılmaz ve neredeyse gülünç bir casusluk iddiasıyla hapiste tutulmaya devam edildi. Bu arada AİHM çok ciddi bir ihlal kararı verdiyse de, bu bayrak yarışında bayrağı elden düşürmemenin telaşıyla sanırım, AİHM kararı bir türlü yargılamayı yapanların dikkatini çekemedi yahut çekmedi.
İşin siyasi boyutu, Osman Kavala’nın hapiste tutulması için duyulan istek benim alanım değil, o konuda bir şey söyleyemem ama yargılamayı yapanların en azından diplomalı hukukçu olduğu gerçeğinden hareketle, ortada adına delil denecek bir tel şeyin olmadığı ve de üstüne Anayasa’nın amir hükmü ile uyulması zorunlu olan AİHM’nin ağır ihlal kararının yok sayıldığı bir kovuşturma süreci gerçekten benim ar damarımı zorluyor.
Her duruşmanın ardından cezaevine gittiğimde, ben Osman Kavala’nın yüzüne bakmaktan utanırken, bu hukuk kıyımının bu kadar açık ve pervasızca yapılıyor olmasını anlamam mümkün olamaz zaten.
Bütün bunlar yetmiyor, Osman Kavala dosyası hukuki bir kara deliğe dönüştürülüyor.
Beraat ettiği Gezi Davası’nın olmayan delilleri ile casusluk suçlamasından hakkında dava açılıyor, bu arada bu dava yine Gezi Davasının beraat kararının bozulması için gerekçe oluyor.
Bir şey anladınız mı? Rahat olun, kimse bir şey anlamıyor zaten.
Yeni delil mi var? Hayır.
Önceki güya delillerde suç unsuru mu var? Hayır.
Hızını alamayan yargı, bir de ne alakası varsa Çarşı dosyasını bozup, bu dosyayla birleştiriyor; yani Gezi, Çarşı dosyası, casusluk dosyası tek bir torba dosya haline getiriliyor ve Osman Kavala hapiste tutulmaya devam ediliyor.
Hukuk tekniği olarak da yanlış, bizzat esas olarak da…
En başından beri dosyaya çok emek veren Kavala’nın avukatları meslektaşlarım bugün o kadar açıkça anlattılar ki meseleyi, üstüne bu anlamda söylenecek bir şey kalmadı.
Bugüne kadar kendisinin de, en az kendisi kadar bu işkenceye maruz bırakılan eşi Prof. Ayşe Buğra Hocanın da kurdukları en sert cümle “Ülkem için çok üzülüyorum.” olan insanlardan bahsediyoruz ayrıca burada. Onun yaşadıklarını yaşayıp hala öfkeye, kavgaya, nefrete yenilmeyen bir nezaketten bahsediyoruz.
Ve bizzat deneyimlediğim bir vicdan ve duyarlılık duygusunun, onu hapishane koşullarında bile hala iyiliğe, güzelliğe, sanata ve ülkesinin barış ve demokrasi umuduna sarılmaktan alıkoymayışının tanıklığıyla söylüyorum bunları.
“1947 yılında yürütülmüş olan Nazi dönemi yargıç ve savcılarının yargılandığı Adalet Davası’nda ‘suikastçının hançeri, yargı görevlisinin cübbesi altında gizlenmişti’ değerlendirilmesi yapılmıştı.
AİHM’nin tespit ettiği gibi yetkiyi kötüye kullanarak kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmak ve bu davranışı devam ettirebilmek için yasaların dışına çıkarak adaleti yanıltmak da, yukarıdaki değerlendirmeyi düşündürmektedir.” diyor yine duruşmadaki beyanında.
Zaman, tek bir anda donup, sonsuza kadar orada kalmanıza izin vermez.
Zaman, mazlumlarla zalimlerin yer değiştirdiği bir sahnedir aslında, oyun metni hukuka dairse.
Herkes bir yana, hukukçuların bu gerçeği asla unutmaması gerekir.
Cübbelerinin altında suikastçilerin hançerini taşıyan hukukçuların tarihi dünyanın en acı tarihidir.
Osman Kavala’nın hapiste geçirdiği her an, bu tarihi bizim adımıza utançla yazmasın diye, hukukçuların kim olduklarını unutmaması gerektiğini söylemekten başka bir şey gelmiyor aklıma, aklım yetişmiyor bazen bu kuyunun dibinden o ışığı görmeye.
Aklım artık bana yetmez hale gelmiş olsa da; Osman Kavala ve onun gibi insanlar hapiste kaldığı sürece bu ülkede güzel tek bir şey bile olmayacak, bundan eminim en azından.
Ahval: osman-kavala/osman-kavala-hukuksuzlugun-bayrak-yarisi?amp