21 Temmuz 2010 Aslı Baş,
İş insanı sevgilisi Ahmet Bayer’in Bodrum’daki otel işletmesinin içinde bulunan evinin balkonundan atladığı iddia edilerek hayatını kaybetti. Sanık Ahmet Bayer mahkemede Aslı Baş’ın intihar ettiği yönünde ifade verdi. Hatta Hürriyet Gazetesi’nden Ayşe Arman ile yaptığı röportajda şunları söyledi;
“Ben kral, o kraliçe. Çok eğlenmişiz. Ama gel gelelim, sorun bitmiyor. İki saate yakın merdivenlerin başında oturdu, odasına gidip geldi, üzerini değiştirdi. Sonra ‘Konuşabilir miyiz?’ dedi. Masaya geçtik. Yine o ‘sen bana değer vermiyorsun’ tripleri. Ben bağırıp çağıran bir adam değilim, sakin bir şekilde ‘Artık dayanamıyorum, ağabeyine mi gitmek istiyorsun, git, hatta istersen psikoloğuna git, kafanı topla öyle gel. Yoksa bu ilişki yürümeyecek’ dedim. Sadece bu kadar. Ayağa kalktı. Telefonunu masaya bıraktı. ‘Gitmemi mi istiyorsun?’ dedi; bana baktı, ‘Gidiyorum ama ağabeyime değil, odama da değil, ölüme’ dedi. Ben daha ne olup bittiğini anlamadan birden koşmaya başladı. Eliyle bir hareket yaptı, bitkileri araladı ve kendini aşağı attı. Dondum kaldım. Pat diye bir ses geldi. En fenası oydu. Aslı’nın bedeninin yere çarpma sesi. Bittim orda. Nilgün ve Beyhan’ın çığlıklarını duydum. Sonra bayılmışım.”
Ne kadar da acıklı ve romantik bir son değil mi? Adeta bir aşk filminin en dramatik sahnesini izledik. Kadın, erkeğin onu terk etmesine dayanamaz, öyle umutsuz ve öylesine hayattan bıkmıştır ki, onsuz bir yaşam öngöremediği için tek çareyi kendini balkondan aşağıya atmakta bulur. Bunun karşısında olayda hiçbir suçu olmayan erkek de öylesine masumdur.
Ancak gerçek böyle yaşanmadı. Aslı Baş’ın hayatını kaybettiği akşam, olaydan hemen sonra Ahmet Bayer 112 acili arıyor. Röportajında ya da mahkemedeki ifadesinde belirttiği gibi bir intihardan bahsetmiyor. Oteldeki müşterilerden birinin merdivenlerden düştüğünü ve başının kanadığı söylüyor. Üstelik iddia ettiği gibi kendinden geçmiş veya baygın bir ses tonuyla da değil. Ayrıca mahkemede bilirkişi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan raporda Baş’ın intihar etmediği cinayete kurban gittiği savunuluyor. Çünkü olay yerinde yapılan incelemelerde, sanığın anlatımına göre yapılan düşme denemelerinin hiçbirinde cansız manken maktulün düştüğü pozisyonda düşmüyor.
Bu delillere rağmen 10 yıl süren mahkeme sonunda sanıklar berat etti. Aslı Baş’ın cinayete kurban gittiğine inanan ailesi Yargıtay’a başvuracak. Ailenin avukatı Evrim İnan sanığın siyasi ve ekonomik bağlantıları nedeniyle korunarak berat ettiğini söylüyor.
29 Mayıs 2018 Şule Çet,
Patronu Çağatay Aksu’nun Ankara’daki bir plazanın 20. katında bulunan ofisinden atladığı iddia edilerek hayatını kaybetti. Patron Aksu ve o gece yanında bulunan arkadaşı Berk Akand, çıkarıldıkları mahkemede Şule Çet’in intihar ettiğini söylediler. Çağatay Aksu ifadesinde olay anını şu sözlerle anlattı;
“Tutmaya çalıştım ama intihar etti. Şule’yi kurtarmak istedim. Hatta o sırada parmaklarımda yaralar oluştu. Fakat Şule ‘yaşamak istemiyorum’ diyerek kendini boşluğa bıraktı.”
Akand ise olayı görmediğini beyan etti.
Yine aynı romantik ve dramatik film; yine hayattan umudu kalmamış, kendini aşağıya atan bir genç kadın ve yine masum bir erkek. Üstelik işin medya ayağı (medya aklaması) da yine eksik kalmıyor. Milliyet gazetesi manşetten girdiği haberi ‘İKİ ERKEKLE LÜKS PLAZAYA GİRDİ SONRASI…’ başlığıyla verdi.
Peki Şule Çet’in intihar ettiği iddia edilen cinayetinde gerçekte neler yaşandı?
Ankara Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı otopsi raporuna göre Şule Çet, ters ilişkiye zorlanmıştı. Anal bölgesinde yırtılmalar ve bağırsak dokusunda bozulmalar bulunmuştu. Vücudunun 9 farklı yerinde darp izleri, kanında uyku getirici madde, tırnaklarının arasında da patron Çağatay Aksu’nun deri kalıntıları vardı. Boğaz bölgesinde kırık tespit edilmiş ve bu kırığın da yüksekten düşmeden önce elle veya bağla yapılmış olabileceği tespit edilmişti.
10 ay süren dava sonunda mahkeme, Şule Çet’in intihar etmediğine, öldürüldüğüne ve plazada alıkonularak cinsel saldırıya uğradığına hükmetti. Sanıklardan Çağatay Aksu müebbet hapis ve 12 yıl 6 ay hapis cezası, diğer sanık Berk Akand ise 18 yıl 9 ay hapis cezası aldı.
14 Ağustos 2020 Duygu Delen,
Erkek arkadaşı Mehmet Kaplan’ın Gaziantep’teki evinin balkonundan atlayarak intihar ettiği iddia ediliyor. Mehmet kaplan olayın ardından gözaltına alınarak, cinsel istismar ve kasten öldürme suçlarından tutuklandı. Verdiği ilk ifadesinde ise şunları söyledi;
“Duygu ile 3,5 ay önce ayrıldık. Daha sonra yine barıştık. Eve gittik, bu sırada telefonumda başka kadınların fotoğraflarını gördü. Duygu bana kızdı ve tartışmaya başladık. Sonra tartışma esnasında kendisinin de başka erkek arkadaşları olduğunu söyledi. Benimle evlenmek istiyordu. Ben de ‘bu saatten sonra seninle ilişkim bitmiştir, eğer başka erkeklerle olduysan seninle evlenmem’ diyerek ondan evden gitmesini istedim. Duygu, ‘ben tüm umutlarımı sana bağlamıştım’ diyerek evden gitmek istemedi. Tartıştık, birkaç kez vurdum. Elimi cama vurarak kestim. Elimi yıkamaya gittim. Olay gerçekleşmiş. Olay anını görmedim.”
Duygu Delen’in bu şüpheli ölümünün arkasındaki gerçekleri henüz bilmiyoruz. Ama yine aynı romantik filmin o bildik dramatik sahnesi karşımızda. Yine sevgilisinin ayrılığına dayanamayan zavallı, güçsüz kadın ve masum erkek.
Biz artık bu kurmacalarınıza, yalanlarınıza, cinayetlerinize verdiğiniz intihar süslerinize inanmıyoruz. Bunlara karşı kadın dayanışmasına inanıyoruz. Şule Çet davasında bunun en güzel örneğini gördük. Katiller daha çıkarıldıkları ilk mahkemede intihar süsünü öyle güzel anlatmışlardı ki hemen serbest bırakılmışlardı. Şule Çet’in şüpheli ölümü kayıtlara bir KADIN DAHA İNTİHAR etti diye geçmişti.
Ancak Şule Çet’in arkadaşları ve kadın dayanışması bu işin peşini bırakmadı. Her duruşmaya katıldılar, sokaklarda eylem yaptılar, sosyal medyada cinayeti haykırdılar. Ve bir KADININ DAHA İNTİHAR etmediğini KADININ CİNAYETE KURBAN gittiğini kanıtladılar.
Üstelik bu öyle kolay da olmadı. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istemeyen, her ne olursa olsun kadını suçlamaya hazır (o da geç saatte ereklerle plazaya gitmeseydi, içki içmeseydi, sevgili olmasaydı, sevgilisinin evine gitmeseydi, açık giyinmeseydi…) erkek zihniyetine karşı verilen zor bir mücadele.
Yani bu balkonlardan hep kadınlar atlamıyor, erkekler hep kadınları itiyor.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.