Ankara Adliyesi’nde mesai bitimi eve gitmek için indiğim merdivenlerde karşılaştık Perihan ile.
Ben aşağı inerken o, arkasında kalabalık bir grup, sağında solunda polislerle merdivenden yukarı doğru çıkıyordu. Ben de yön değiştirip onların peşinden yukarı çıkmaya başladım.
Adliyeye gelen grubun bir kısmı Ankara 11. ve 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bulunduğu koridora oturdular. Diğer grup ise, koridorun karşısından altı basamak yukarıda savcıların odalarının bulunduğu koridora getirildi. Koridordan bir üst kata doğru devam eden merdivenlere sıralandılar. Bir bir savcılık sorguları yapılmaya başlandı. Ben de o ara hikayeyi öğrendim.
Perihan medyumdu. Kocası da muskacı. Beraber insanları kandırıp, dolandırdıkları iddiası ile adliyeye getirilmişlerdi. Devlet dairelerinden birinde çalışan bir kadın, arkadaşları hakkında önceden Perihan’a bilgi veriyor, sonra arkadaşlarına da bir medyuma gittiğini medyumun her şeyi bildiğini anlatıp, merak uyandırıp Perihan’a getiriyordu.
Perihan önceden kimin geleceğini bildiğinden, karşısındakini ikna edecek şekilde her şeyi bir bir anlatıyordu. Gelenler şaşkın ve mutlu ayrılıyordu. Perihan’ı da ödedikleri parayla mutlu ediyorlardı.
Diğer yandan Perihan, bazı sorunların muska ile çözüleceğini belirterek kocasına naklediyordu.
Perihan’a gelecek isimlerle ilgili önceden bir çalışma yapılıyor, randevu ile gelenlerin hayret edeceği şekilde bakılan fallarda yaşananlar biliniyordu. Perihan’ın cinleri ona insan getiren komisyoncularıydı. Perihan’a gelenler farkında olmadan dolandırılıyordu.
Perihan iyi giyimli, güzel bir kadındı. Yarım bluzundan beyaz, hafif tombul kollarını tuta tuta koridorda oturuyordu. Bakımlı saçları, tertemiz bir yüzü vardı. Sadece komisyoncuları da yoktu. Yoğun talepte fala bakacak kadrosu da mevcuttu. Onlar da bir üst katta oturuyordu. Ben tam aradaki bankta oturmuş, onları izliyordum. Adliyede benden başka gazeteci olmadığı için, o saatte haberi yazmak için acele etmeden rahatça bekliyordum.
Polisler döner, ayran, arka mahallelerde “kerhane”, residencelarda “halka” diye bilinen tatlılardan getirdi. Herkese dağıttılar. Benim yanımda bankta oturan polislerden biri tatlıdan yerken, aşağıda oturan Perihan’a seslendi.
-Afiyet olsun Periyannn, ne diyor cinler?
30 – 35 yaşlarındaki o polis bacak bacak üzerine atmış, üsttekini sallaya sallaya tatlısını yerken, laf sokmanın yanı sıra etrafı da gülerek izlemeye devam ediyordu. Karşı merdivende şüpheli grupla oturan polislerden biri birden kalkıp gitti. Kısa süre sonra elinde kapatılmış Türk Kahvesi fincanı ile geldi. Merdivendeki kadınlardan birinin yanına oturdu. Kadının tam dibine girmiş, kafasını kadına iyice yaklaştırmıştı.
Elindeki fincanı uzattı ve “Gız, gece gafamı garıştırdın. Bir daha bahale” dedi.
Bir gece önce emniyette gözaltında olan kadınların yalancı olduğunu bile bile fal baktırmıştı.
O an ikisinin fotoğrafını çekmek istedim. Fakat ortam buna müsait değildi.
Bu manzara aklıma ne zaman gelse gülerim. Neyse, bu ikisi falı fısır fısır konuşurken, savcının tutuklamaya sevk ettikleri ve serbest bıraktıklarının listesi geldi. Polislerden biri listeyi eline aldı. Merdivenin ucundan okumaya başladı. Polise fal bakan serbest kalmıştı. Perihan, kocası, istihbaratçısı ve dolandırıcı ekibinde kullandığı insanlar tutuklamaya sevk edildi. Hepsi beraber mahkeme ifadeleri için salona geçti. Onlar içerideyken polisler de bir yandan yemek artıklarını toplamaya başladı. Birkaç kerhane tatlısı kalmıştı. Polislerin başındaki sorumlu onları da bitsin diye paylaştırdı. Ben ve yanındaki polis de birer tatlı daha aldık. Sonra mahkemenin kararı açıklandı. Perihan, kocası ve sevk edilenlerin tamamı tutuklanmıştı.
Yanımdaki polis tatlıyı yine aynı şekilde tatlandıra tatlandıra yiyordu. Cezaevine doğru gidecek olan Perihan’a baktı ve seslendi;
-Ne oldu Periyannn musga dutmadı mı?
Türkiye’de yaşananlara bakınca hep bu hikaye aklıma geliyor. Yalanlarla aldatılan ve dolandırıldıklarının farkına dahi varamayan insanlar… Bir yandan çetenin yalancı olduğunu bile bile fal baktırmak için fincan kapatan kamu görevlileri…
Medyum Perihan ve muskacı kocasının pençesine düşenler gibi muska ve fala kalmışlar, kanmışlar.
İdamı tartışan, yeni inşa ettikleri cezaevlerini halka hizmet olarak tanıtanları dünyanın kıskandığına inanıyorlar.
Kadın, çocuk, yazar, akademisyen, asker, polis, savcı, bürokrat, siyasetçi memleketin ne kadar aydın yüzü varsa cezaevine göndererek, ülkeyi kurtardıklarını sanıyorlar.
Yalanlarla uyutulup, çakma istihbarat çetelerinin ellerinde kendi geleceklerini de mahvettiklerinin farkında bile değiller.
Yalanlar sürdürülemez hale geldiğinde ve birileri gerçeği gösterdiğinde bir polis, elinde tatlısı ile, “Ne oldu Periyannn musga dutmadı mı” diye bağırdığında Periyannn dolandırıcılığın sonu olmadığını, onlar da dolandırılıp, kaldırıldıklarını anlayacak.