Yaklaşık iki buçuk yıl önce 31 AÄŸustos 2021 tarihinde yazdığım “Baba evinden haberler” baÅŸlıklı yazıya şöyle baÅŸlamışım:
“1990’lı yıllarla beraber basın tarihinin bir parçası olan ‘baba evinden haberler’e geri dönebiliriz.
Bir evden üç kiÅŸi yıllarını Babıâli’de geçirince, baba evi de basın tarihinin bir parçası hâline geliyor kaçınılmaz olarak.”
Gördüm ki o zamandan bu yana “baba evinden haberlere” uzunca bir ara vermiÅŸim.
2006 yılını derdest edip bir sonraki yıla hamle etmeden önce bu ihmali gidermek istedim.
2006 yılı baba evi haberlerine geri döndüm.
* * *
Babam Çetin Altan 2006 yılında “80’inci yaÅŸla göz göze, burun buruna” gelivermiÅŸti.
Milliyet’teki “Åžeytanın Gör DediÄŸi” sütununda yaÅŸ gününe denk gelen 22 Haziran’da “80’inci yaÅŸla da el sıkışıp tanışırken…” baÅŸlıklı yazısında ÅŸu soruyu soruyordu:
“Bir ülkede ise zamana dayanmayan nutukların önemi; zamana dayanma özenine çaba harcamışların deÄŸerine bin basarsa; o ülke acaba, 21. yüzyılda ne tür çalkantılı sürprizlerle karşılaÅŸmak zorunda kalır?”
* * *
Yazı şöyle devam ediyordu:
“Ben ise, hayat tecrübesinin ağırlığıyla öğüt vermeye kalkanların; ne kendi ana dillerindeki kalemlerin, yazı doruklarında yarattıkları lezzetlerden; ne de dünyadaki sanat ve bilim bahçelerinde kümelenmiÅŸ renkli tarhların tadından haberli olduklarını görüyor ve doÄŸrusu kuruluklarına ÅŸaşırıp kalıyordum.
Henüz daha aklıma gelmiyordu:
– Bu kadar cehalet, ancak makam sahibi olmakla mümkündür, diye düşünmek.”
* * *
Ve yazı şöyle bitiyordu:
“80’inci yaÅŸla da göz göze, burun buruna gelivermek… Her ne kadar durmuÅŸ oturmuÅŸ, akıllı uslu olamadıysak da yürekli durmak gerek ‘geniÅŸ kanatları boÅŸlukta simsiyah açılan ve arkasında güneÅŸ doÄŸmayan büyük kapıdan’ geçmeye doÄŸru…
Tek dileÄŸim, bir ömür layık olmaya çalıştığım ‘yazı’dan, ancak o kapıdan geçerken kopmak…”
* * *
Ahmet Altan, Hürriyet Pazar’da her hafta koca bir sayfa yazı yazıyordu:
“Sabah kalktım. Bahar gelmiÅŸ. Maviler, sarılar, beyazlar, yeÅŸiller, altından bir ırmağın içinde yüzen balıklar gibi parlayarak neÅŸeli ışık kırılmalarıyla doluyorlar odama. Bütün pencereleri açtım. Balkondaki hercai menekÅŸeler, gardenyalar, açelyalar, sarı sulu meyveleriyle limon aÄŸacı, sihirli turuncu meyveleriyle kumkuatlar, kısacık boyuyla annesinin rujunu sürmüş küçük bir kıza benzeyen minik mandalina, bahar ayininin peri kızları gibi gizli bir müzikle kımıldanıyorlar. Çayımı koydum.”
28 AÄŸustos 2007 yılındaki “Veda” yazısına kadar da haftalık yazılarına deva edecekti.
Bir yandan da popüler bir edebiyat dergisi çıkarma peşindeydi…
Fikir babalığını yaptığı, daha sonraları daha da yakından ilgilendiÄŸi K Dergisi‘nin ilk sayısı 6 Ekim 2006’da çıktı. Kapakta Alain Botton vardı. Fiyatı 1 liraydı… Amaç herkesi edebiyatla tanıştırmaktı.
Fikir tuttu. Hem pek çok genç yazar keşfedildi hem de tiraj 20 binlere çıktı.
* * *
Ben ise Sabah Gazetesi’ndeki 20 yıllık maceramı bitirme hazırlığı içindeydim.
11 Kasım 2006 tarihinde “Bana Müsaade” baÅŸlıklı yazıyı yazmışım:
“Kendi koyduÄŸum baÅŸlığı kendim garipsedim: ‘Bana müsaade…’
Dört ay daha diÅŸimi sıksam dolu dolu yirmi yılı geride bırakacağım gazetenin en eski yazarı ben olduÄŸum için ‘müsaade’ istemek garibime gitti belki de…
Neredeyse elime doÄŸmuÅŸ sayılan Sabah’taki konukluÄŸum çoktan sona erdiÄŸi gibi ev sahipliÄŸim bile eskimiÅŸti.
Ä°lk ‘merhaba’ yazısını yazdığım gazeteden geriye neredeyse kimse kalmamış, kurucu patronu bile gitmiÅŸti. Zaman hızlı ve hoyrat akıyordu.”
* * *
“Zamanın içinde hem eskiyor hem biriktiriyoruz…
Bir yandan o zamanla birlikte akıyor, bir yandan da zamanın akışını gözlüyoruz.
Hem o geçip gitmiÅŸ zamana anılarımızla baÄŸlıyız, hem de ‘kaybolmuÅŸÂ bir zamanın’ artık epey yabancısıyız.”
* * *
“Yazının özgürlükle koklaşıp kısrak gibi koÅŸtuÄŸu mutlu zamanları da yaÅŸadık…
Haftada dört ile baÅŸlayan yazı macerasının, demokrasiden yana çıkmanın bir cilvesi olarak tek güne kadar indiÄŸi zamanları da gördük… OksijensizliÄŸin boÄŸduÄŸu bir ortamda bir yıllık terki diyarı da…”
* * *
“Otuz dört yaşında geldiÄŸim gazeteden elli üç yaşında izin isterken dilimden Tanpınar düşmüyor:
‘Yekpare geniÅŸ bir anın
Parçalanmaz akışında’
Allahaısmarladık… Bir gün yeniden görüşmek ümidiyle…”
* * *
O tarihte, 9 yıl sonra babamın bizi bırakıp gideceÄŸinden, Türkiye’nin AB reformlarının çırağı olmaktan çıkıp zamanla ağır bir sivil vesayet rejimine dönüşeceÄŸinden, 17 – 25 Aralık döneminden, 15 Temmuz’dan, Silivri zindanlardaki maceralardan, “sübliminal mesajla darbecilik” rezaletinden henüz haberdar deÄŸildik.
Yeni Babıali maceralarına adım atmak üzereydik…
Hepsi hem Baba evinin hem basın tarihinin parçası oldu.
P24‘ten alınmıştır.