‘Biliyorum, katlanıver diyeceksin, ama…
Olur bazen, durduk yere bir şiir; bir şiirden, bir dize takılır kalır zihnime, dilime. Peşine düşer, devamını bulmaya çalışırım. Hayır, Google’dan filan değil, eski hapishane günlüklerimden birinde bulurum devamını. Altına ya da üstüne bir not düşmüş müyüm, ne düşünmüş de yazmışım bu şiiri defterime; hatırlamaya çalışırım. Üzerinden yıllar da geçmiş olsa, bazen bir şiirden, bir şiirin dizesinden, bir sözden hareketle, o gün, o dönem, o zaman ne yaşamışım, neler yaşamışız, olanca gerçekliğiyle canlanır gözlerimin önünde…
“ Muhtemelen ‘gergin’, siyasi atmosfer ruhumu daraltmıştır,” diye düşündüm, defterime yazdığım şiire bakarken. Belki de “Geldik, gidiyoruz bu dünyadan ama çocuklarımıza miras bırakarak bu sorunları” diye düşünmüşümdür. Ya da “Kürt sorunu bile çözülür bir zaman gelir; ama Aleviler bu memlekette gün yüzü görebilir mi acaba?” sorusuna takılıp kalmışımdır… Bilemedim.
Zira, şiirin sonuna, o güne, o günkü ruh halime dair düştüğüm bir not yok. Gerek görmemişim demek. Değil midir ki bazı sözler, bazı şiirler kendini ziyadesiyle anlatır ve zaten kendimizi daha iyi anlatmak içindir onların varlığı… Bir çift söz, bir dolu cümlenin kalabalığını gereksiz kılar. Duyguların, düşüncelerin o bir çift sözde en sahici ve çarpıcı karşılığını bulur, tercümanın olur…
“Durduk yere” dediysem, sözün gelişi tabii ki; hiçbir şey nedensiz ve “durduk yere” değildir çünkü. Ruh haliniz için de böyledir bu. Kendinizi iyi hissetmenizin de kötü hissetmenizin de veya karmaşık hissetmenizin de nedeni, nedenleri vardır elbet.
“Özel” sebepler bir yana, memleket meseleleri mesela.
Kişiliğinize, karakterinize, ne denli duyarlı, vicdanlı biri oluşunuza bağlı olarak her birimiz, memleket gibi değil miyiz biraz da… Her şey kötü gidiyorken ve doğrudan veya dolaylı bu gidişattan ister istemez etkileniyor iken, nasıl “iyi” olabilirsiniz? Bakmayın, “Her şey güllük gülistanlık” diyenlere. Herkes biliyor, onlar da biliyor, bazıları için yalan ve sahtekarlık “iş” oldu bu devirde. Leonard Cohen’in dediğince;
“Herkes biliyor geminin su aldığını. Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini…”
Nicedir, ister sahiden ister usulen “Nasılsın?” diye sorana, “İdare eder” diye cevap veriyorum. “Yani?” diye ısrar eden olursa yarı şaka, yarı ciddi izah ediyorum: “İyiyim’ desem, doğru değil. ‘Kötüyüm’ demek de bize yakışmaz. Geriye “idare eder,” seçeneği kalıyor. Türkçede iyi ki böyle bir söz var…
Ahlakımız, öğretimiz, inancımız ve aile terbiyemiz gereğidir, büyüklerimizden aldığımız derstir, öğrendiğimizdir: Nice zorda olsan, dertlenmeyeceksin. Nice hayıflansan kuşatıldığın sorunlara, vazgeçmeyeceksin. Nice çaresiz sansan kendini, pes etmeyeceksin. Nice üstüne üstüne geliyor gibi ise her şey, durmayacaksın. Nice hapiste olsan mesela, hücrede, dört duvar arasına sıkıştırılmış; yüreğin özgürlük için, bahar gibi düşlediğin güzel gelecekler için çarpacak. Düştüğün yerde kalmayacak ve her defasında yeniden kalkacaksın ayağa, yürüyeceksin…
Zihnime takılan, dilime dolanan, Metin Eloğlu’nun şiirinden bir dize idi; “Biliyorum, katlan diyeceksin” diye kalmış aklımda, “Ama böyle yaşamak olur mu?”
Şiirin tamamı ve doğrusu şöyle:
Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum
Ama böyle dünya olur mu?
Böyle barış olur mu?
Böyle hürriyet olur mu?
Böyle kardeşlik olur mu?
Biliyorum ki, katlanıver, diyeceksin;
Ama böyle de yaşamak olur mu?
Olmaz…
Sağlıcakla kalın…
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.