Sinemacı Suphi Orhan, 30 Haziran sabah saat 08.30’da Adnan Menderes Havalimanı’na müzisyen bir arkadaşını bıraktıktan sonra döndüğü Gaziemir ilçesi Semt Garajı durağı yakınlarında kaçırıldı. Kendilerini istihbarat elemanı olarak tanıtan kimliği belirsiz kişiler tarafından kaçırılan Orhan, gece saatlerine kadar çeşitli mezarlıklara götürülerek, işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldı, telefonuna el konuldu. Orhan, gece saat 00.51 sıralarında Menderes ilçesi Akçaköy yol ayrımında bırakıldı.
Orhan’dan haber alınamaması üzerine ailesi, gözaltı işlemi olup olmadığına dair İzmir İl ve İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne başvuruda bulunmuştu. Emniyet, aileye Orhan’ın gözaltında olmadığına dair bilgi vermişti.
Bırakıldıktan sonra ailesine ulaşan Orhan, kaçırılarak işkenceye uğradığını, avukatların kendisiyle görüşmesini istedi. Orhan, daha sonra avukatlarıyla birlikte Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na (TİHV) başvurdu. Hastaneden darp raporu alan Orhan, bugün hukuki yardım talebiyle İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi’ne başvuruda bulunarak, burada yaşadıklarına dair açıklama yapacak. Orhan, ayrıca kendisini kaçıran ve işkence uygulayan kişiler hakkında da suç duyurusunda bulunacak.
AJANLIK TEKLİF EDİLDİ
Suphi Orhan, yaşadıklarını Mezopotamya Ajansı’ndan Semra Turan ile Delal Akyüz’e anlattı.
Orhan, 30 Haziran 09.25’te müzisyen arkadaşıyla birlikte Gaziemir ilçesi Semt Garajı durağında İzmir Banliyö Sistemi (İZBAN) ile İzmir Menderes Havalimanı’na gittiklerini söyledi. Arkadaşını saat 08.30 gibi bırakıp tekrar İZBAN ile Semt Garajı’na geldiğini belirten Orhan, sonrasında yaşananları şöyle anlattı: “Semt Garajı’na geldiğimde, telefon görüşmesi yapabilmek için gölgelik bir ağacın altında oturdum. Burada kimliği belirsiz 3 kişi yanıma gelerek polis olduklarını, hakkımda ihbar olduğunu söyleyip kimlik istediler. Kimlik kontrolünden sonra beni aldılar. Beni bu şekilde almalarının hukuk dışı olduğunu, gitmek istemediğimi söyledim. Onlarda ‘biz ne yaptığımızı biliyoruz’ diyerek, zorla beni araca bindirdiler. Arabaya bindirdikleri gibi işkence yapmaya başladılar. ‘Sen buraya neden geldin? ne biliyorsan anlatacaksın ve bu kenti terk edeceksin’ diye tehditlerde bulundular. Araçta bir yandan bu sorular sorulurken, bir yandan da küfür ederek, fiziki işkence uyguladılar. Sonrasında beni bir mezarlığa götürdüler. Mezarlıkta beni bir köşeye atarak, burada beklettiler. Burada da ‘sen bizimle anlaş, istediklerimizi yap, bizde senin istediklerini yapalım. Ne istiyorsan sana vereceğiz. Hem kendini hem de aileni kurtarırsın’ diyerek ajanlık teklif ettiler. Bunu da kabul etmedim ve yaptıklarının hukuk ve yasa dışı olduklarını hatırlattım.”
MEZARLIKLAR DA GEZDİRİLDİ
Akşam saatlerine kadar işkence uygulamalarına maruz kaldığını dile getiren Orhan, “Kendilerine ‘hakkımda bir ihbar, soruşturma varsa ilgili merciler gelip resmi bir şekilde beni gözaltına alır’ dedim. ‘Bu şekilde beni suçlu ilan ederek, aynı zamanda bu suçu kabul etmemi istiyorsunuz, bunu kabul etmiyorum, ne olursa olsun sizinle hiç bir şekilde konuşmayacağım’ diyerek sustum. Bunu dedikten sonra beni 3 kişi almıştı, daha sonra 2 kişi daha geldi. Gelen 2 kişi de farklı işkence seansı başlattı. Önüme bir kağıt atarak, ‘Biz sana açık çek veriyoruz, sen tüm bildiklerini anlatacaksın’ dediler. Bunu kabul etmeyince üstümü çıkarıp yere yatırdılar. Ellerim arkada kalacak şekilde beklettiler. Kendi aralarında yaptıkları görüşmeler sonucu beni mezarlıktan çıkarıp gezdirmeye başladılar. Çeşitli mezarlıklara götürdüler, dağ başlarına çıkardılar. Buralarda da yine ‘İstiyorsan siyasette seni istediğin yere getirebiliriz. Yeter ki sen bizim istediklerimizi yap’ diye anlattılar. Akşam 19.00 sıralarına kadar bu şekilde devam etti” dedi.
ÇIPLAK FOTOĞRAFLARI ÇEKİLDİ
Orhan, sonrasında nereye götürüldüğünü bilmediğini belirterek, “Bundan sonra ellerim arkada, başımı bacaklarımın arasında çıkarmama izin vermeyerek, gezdirdiler. Bu saatten itibaren nereye götürüldüğümü de bilmiyorum. Karanlık iyice çöktükten sonra bir dağ başında beni araçtan indirdiler. Ellerim ve ayaklarımı tutarak zorla iç çamaşırlarımı çıkardılar, 3 fotoğrafımı çektiler. ‘Biz bunları ne yapacağımızı biliyoruz’ diyerek tekrar araca bindirdiler. Parmak izi bırakmamak için de sürekli ıslak mendille pantolonumu ve ellerini sildiler” diye anlattı.
İZMİR’İ TERK EDECEKSİN
Orhan, daha sonra tehditlere maruz kaldığını ifade ederek, “Bunları yaptıktan sonra ‘Tek bir şartımız var. 3 gün içinde bu kenti terk edeceksin. Yoksa biz seni her gün alır, böyle işkenceden geçiririz’ dediler. Bunları söyledikten yaklaşık 1 saat sonra beni bir yolun kenarına attılar. Saate baktığımda 00.55’i geçiyordu. Bıraktıkları yer bir köydü. Köpekler vardı, burada da köpek saldırısına uğradım. Bir bahçeye atarak kendimi kurtardım. Maruz kaldığım işkenceden kaynaklı ayakta duramıyordum. Hareket edemeyeceğimi anlayınca 1 saat bahçede kaldım. Saat gece 02.00 sıralarında yakın olan yol üzerine çıktım. Bu yolda Menderes Eshot durağı Akçaköy yol ayrımı yazıyordu. Burada da araç ve taksi durağı bulamadım. 03.00’e kadar yürüyerek, taksi durağı aradım. Yoldan geçen araçlara sorarak, taksi durağını buldum. Böylece ailemi arayarak, avukatlarıma ulaştım” şeklinde anlattı.
DAĞ YOLLARI VE ARAZİLER KULLANILDI
İzmir dışına çıkarıldığını düşünen Orhan, “Kendi aralarında yaptıkları konuşmalarla ‘Biz Afyon’a geldik çok güzel, sonra Aydın sınırlarına yaklaştık. En sonda Manisa güzel görünüyor’ söylemlerini kullandılar. Gün boyu gezdirdiler. Özelikle dağ yolu engebeli, hatta araçların bile geçemeyeceği arazileri kullandılar” dedi.
‘HUKUK VE YASA ÜSTÜYÜZ’
Kendisini kaçıranların kendisini polis olarak tanıttığını, sonra inkar ettiklerini söyleyen Orhan, “Polis olmadıklarını, hukuk ve yasa üstü olduklarını, sadece devlet için çalıştıklarını her türlü kapıyı açabileceklerini söylediler” diye aktardı. Orhan, kaçıranlardan birisinin 43 yaşlarında kel, kirli sakallı ve spor giyimli olduğunu, yanındakilerin de ona benzediğini söyleyerek, “Dacia marka beyaz bir araca bindirdiler. Ne benim nede kendi yüzlerini hiçbir şekilde kapatmadılar. Kendi aralarında isimlerini kullanmadılar. Aralarında kendilerine hacı, abi diye isimleriyle hitap ettiler” diye belirtti.
90’LI YILLAR GERİ DÖNDÜ
Orhan, şunları söyledi: “Bunu yapanlar en büyük zavallı ve ellerinde hiçbir çare olmayan kişilerin başvurduğu yöntemdir. Türkiye’de uzun bir süredir kişilere yönelik bir sindirme yöntemidir. 1990’lı yıllarda insanlar alınırdı, işkence edildikten sonra yolun kenarına atılırdı. Gelinen süreçte belki buna fırsat bulamıyorlar. Ama 90’lı yılların atmosferiyle yaşananlar aynı. Tek kaçırılıyor, işkence, hakaret ediliyor, görüntüleri çekilip bunu üzerine şantaj yapıldıktan sonra yol kenarına atılıyor” ifadelerini kullandı.
‘GAYRİ RESMİ İŞLERİN GELDİĞİ DÜZEY’
Orhan, maruz kaldığı durumun toplumu sindirmeye yönelik uygulamalar olduğunu vurgulayarak, “Bu girişimlerle topluma mesaj vermek istiyorlar. Ülkenin 3’ncü büyük kentinde bir insan kaçırılarak, işkence edilmesi hukuk dışıdır. Gayri resmi işlerin Türkiye’de geldiği son düzeyi ifade ediyor. Bunu yapanların bir yerlerde cesaret alarak yaptıkları, hiçbir kaygı duymadıkları, hukuk karşısında hesap vermeme de hissettikleri ülkenin geldiği durumu gayet açıklıyor” şeklinde konuştu.
‘TOPLUMSAL TEPKİ VERİLMELİ’
İşkenceye karşı hukuk mücadelesi vereceğini ifade eden Orhan, “Bu benim şahsi bir meselem değil, toplumsal bir olaydır. Bugün benim başıma geldi, yarın bir başkası olabilir. Tek dileğim kamuoyunun bunlara karşı duyarlı olup tepki vermesidir. Kamuoyu gerekli tepkiyi vermezse, bu kaçırılmalar çoğalacaktır” diye konuştu.