15 Temmuz üzerinden tam dört yıl geçti. Bu dört yıl içinde pek çok masum insan hapse atıldı, işini
kaybetti, yeni bir yaşam kurmak üzere yurt dışına kaçtı ya da kaçmaya çalışırken hayatını kaybetti. Ve ne
yazık ki bu hayatları parçalanan kişiler kendileri hakkında söylenenlerin doğru olup olmadığını bile
anlatamadılar.
Bütün bu gruplar içinde belki de sesleri en az duyulanlar ise Harbiyeliler oldu. Harbiyelilerin sesinin biraz
olsun duyurulmasını sağlayanın Melek Çetinkaya olduğunu artık kimse inkar edemez. Oğlu Taha Furkan
Çetinkaya’nın haksız yere tutuklandığını, Harbiyelilerin darbe girişimini önceden bilmesinin mümkün
olmadığını ısrarla tekrarlayan Melek Çetinkaya şu an tutuklandı.
Şayet konuya biraz ilgi gösterirseniz gençliklerinin en güzel yıllarını cezaevinde geçiren ve bütün
ömürlerini orada geçirmeleri istenen Harbiyelilerin haksız yere tutuklandığını, önlerine fazlaca bir delil
konmadığını, darbeyi bilmelerinin mümkün olmadığını bilirsiniz.
Bu çocuklar hakkında en çok söylenen şeylerden biri Gülen Cemaati üyeleri oldukları. Cemaatin üyesi
olsun ya da olmasın bir askeri okul öğrencisinin darbe yapmaya gücünün yetmeyeceğini bilirim. Bu
sadece insanların onların sesine kulak vermemesi için sunulan bir bahane.
Kaldı ki otobüslere doldurulup, komutanlarının emriyle yola çıkarılan çocuklar darbeci ise bu emri veren
komutanlar neden aynı şekilde suçlanmadı? Bu soruyu da sormaktan hiçbir zaman çekinmem.
Harbiyeliler konusu esasında deştikçe, ipe sapa gelmez deliller ile ülkenin en parlak gençlerinden bir
grubunun hapiste atıldığını anlıyorsunuz. İşin acı veren taraflarından biri de Ergenekon ve Balyoz
davalarında yeri göğü inleten kişilerin, Harbiyeliler noktasında seslerinin cılız çıkması veya hiç çıkmaması.
Çünkü o zaman “Onları bu okula Gülen cemaati yerleştirdi” cümlesi karşılarına çıkıyor. Kimse de bu
cümlenin doğru olup olmadığını sormuyor, soramıyor.
İnsan bazen, “Bu çocukların rütbesi olmadığı için mi sahipsiz kaldı” düşüncesine takılıyor. Sonuçta
gencecik, aileleri tarafından devlete teslim edilmiş, kendilerine söylenen her emri harfiyen yerine
getirilmek üzere eğitilen ve kendilerine verilen emir üzerine bilmedikleri bir yola çıkan çocuklar bunlar.
İleride bu çocuklara haksızlık yapıldığı, en güzel yıllarının çalındığı anlaşılacak. Ancak geçen yılların, o
çalınan günlerin, uğranılan haksızlıkların hesabını kim verecek? Çünkü bu iş bir, “pardon, hata yapmışız”,
“kandırıldık” ile geçiştirilemeyecek derecede büyük.
Harbiyeli gençler ömür boyu hapis cezası ile mahpushane damları altındayken, son günlerde Güneydoğu
Anadolu bölgesinden artan şekilde taciz haberleri gelmekte. Her dönem kadın ve çocukların ağırlıklı acı
çektiği bu coğrafyada şimdi askerlerin çocuklara ve kadınlara yönelik tacizlerinin haberleri geliyor.
Üstelik bu olayların üstünün kapatılmak istendiğini düşündürecek açıklamalar da pek gecikmiyor.
Mesela, Şırnak Valiliği 13 yaşındaki bir kıza cinsel tacizde bulunan asker için “aşırı derecede alkollü”
açıklaması yapıyor.
Kısaca, “Alkol almış bir asker, Kürt kökenli bir çocuğa sarkıntılık etmiş, biz cezasını veririz. Siz de
büyütmeyin” der gibi bir açıklama.
Üstelik bu olaydan bir gün sonra, bu sefer Batman’da başka bir askerin genç bir kadını kaçırdığı ve 20 gün
alıkoyduğu ortaya çıktı.
Bu olayların istisnai olduğunu düşünen kişilere önerim geçmiş yıllara ait kimi haberlere bakmaları. O
zaman bu tür cinsel saldırı olaylarının münferit olmadığını göreceklerdir.
Hayatım boyunca askerliğe hiç yakın olmadım. Hiçbir zaman askeri üniforma hayalleri kurmadım. Ancak
işini iyi yapan kişilere duyduğum saygıyı, görevini hakkıyla yerine getiren askerlere de duydum.
Şu an, kendilerine emanet edilmiş askeri okul öğrencilerini koruyamayan, onların haklarını savunmayan
askerlere bir saygı duymuyorum. Komutanları olarak o çocukları korumak görevleriydi ancak bunu
başaramadılar.
Bununla birlikte o çocuklar yerine askerliği bir güç olarak gören ve kendi çıkarları için kullanan ne
askerlere ne de onları kollayan kişilere bir saygım var. Bence hapisteki Harbiyeliler onlardan çok daha
fazla üniformayı hak ediyor.
Her şey gibi askerliğin de siyasete kurban verildiği günlerden geçiyoruz. Ama bu günlerin bir sonu
olduğunu, en sonunda Harbiyelilerin hapisten çıkacağını biliyorum. O gün yeniden üniforma giymek
isterler mi bilemem ama istemezlerse de kimse onları suçlayamaz.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.