Ülkemiz kim “çüküm hıyar” dese tuzu alıp koşan ülkelerin başında geliyor fakat tuzu alıp koşma nedeni kesinlikle hıyarı tuzlu yesinler diye değil. Belki hıyarın yarısını alırlar ya da hıyardan oy çıkarırlar diye gidiyorlar. Tabii hıyarı 82 milyon değil sadece kendileri yiyecek diye tuzu alıp koştuklarını da belirteyim. Kendilerinin olmayan hiçbir hıyara tuzu alıp gitmezler. Hıyardan yola çıkıp hayırlara vesile olacak bir tek iyi işe imza atmış olmadıklarını söyleyerek başlayayım yazıma.
Yine savaş rüzgarı esiyor. AKP MHP hükümetinin karnını doyuracak her savaşın başrolünde olan ülke Türkiye. Savaş olmadığında da “eee nasıl besleneceğiz” deyip savaş çıkaran ülke Türkiye. Savaş çıkaramadığında kaos çıkarıp ekonomiyi hukuksuzluğu hırsızlıklarını unutturmak için savaşa davet eden ülke yine Türkiye. Özetle nerede savaş varsa orada olan, nerde barış olacaksa oradan kaçan ülke maalesef Türkiye.
Suriye ile savaşımız devam ediyor, yetmedi Libya’ya atladık orada da savaşıyoruz, o da yetmedi Yunanistan’la kapıştık savaşmak için var gücünüzle uğraşıyoruz. Yunanistan’la henüz kapışmadık. Hoş kapışacağız da AB ülkesi olması işimizi zorlaştırıyor, bu nedenle kendi kendimize atıp tutuyoruz, sosyal medyada iki cümle kurarak egomuzu tatmin edip duruyoruz. Şimdi de Ermenistan’la Azerbaycan’ın savaşının içindeyiz. Bu arada savaşmaya gittiğimiz her yere barış getirmeye gittiğimizi söylemeyi de ihmal etmiyoruz. Suriye’ye barış getirmeye gitmişiz keza Libya’ya da; fakat barış getirmeye gittiğimizi ne bilen var ne de bilenler içinde inanan var. Ülkelere barış getirmeye askerlerimizle ve terör örgütlüleri ÖSO, IŞİD ile gidiyoruz. Bu durumda kim inanır “barış getirmeye geldik” dediğimize. Evet, duydum sizi “aptallar inanır” dediniz ve doğru dediniz. Bizim götürdüğümüz barışımızdan şıpır şıpır kan damlıyor, bizim barışımızın ortasında çocuklar, kadınlar, insanlar ölüyor. Savaş sever ülke olmamızdan kaynaklı yeni doğan Ermenistan – Azerbaycan savaşını da büyük bir aşkla sarıp sarmaladık aldık elimize el bebek gül bebek büyütmek için topyekûn çalışmaya başladık. Gökte savaş ararken yerde bulduk. Suriye savaşı tutmadı; ne istediğimiz kadar oy alabildik ne de kazandık hatta bir de rezil olduk. Onun acısı devam ederken atladığımız Libya’da da istediğimiz performansı gösteremedik üstelik bir de el alemin maskarası olduk. Allah için yeni doğan savaşımız Suriye ile Libya’da tatmin edemediğimiz egomuzu tatmin etmemizi sağladı, tabii şimdilik. Azerbaycanlılardan daha fazla Azerbaycanlı olduk ama yanlış anlamayın sadece bulunduğumuz alanda savaşıyoruz. Savaş isteyenlere, “hadi savaşa git” desen gitmez, “oğlunu gönder” desen göndermez ama savaş çığırtkanlığı yapar. Başkalarının çocukları ölecek kendileri sıcacık evlerinde savaş kahramanı olacaklar.
Azerbaycan kardeş ülke diyoruz güzel ve doğru kardeşlerimiz, Azerbaycanlılar soydaşlarımız diyoruz bu da tamam. Peki Çin’deki Uygur Türkleri kim? Uzun zamandır Uygur Türkleri Çin’in işkencesi baskısı zulmü altında. Bu insanlık suçuna neden tepki göstermedik? İsveç’in tüm dünyada faaliyet gösteren ünlü giyim mağazası H&M bile Uygur Türkleri’ne yapılan insan hakları ihlalleri nedeniyle Çin’deki pamuk üreticileriyle bağını keserken Türk hükümeti ne yaptı? Büyük Türk firmaları ne yaptı? Hâlâ Çin ile ticari alışverişimiz sürüyor. Hâlâ resmiyette ne yazılı ne sözlü bir kınama yapıldı. Halktan birkaç kişinin dışında hiç kimse Uygur Türkleri’nin sesini duymuyor. Erdoğan taaa bilmem neredeki Rabia’nın sesini duyuyor da Çin’deki milyonlarca Rabia’nın sesini duymuyor mu? Hadi ben söyleyeyim duymak işine gelmiyor, çünkü onların sesini duymanın hiçbir maddi getirisi yok. Bu durumda bize “Türk hükümeti maddi getirisi olmayan hiçbir çığlığı duymuyor” demek düşer. “Soydaşlarımız” yalanını çıkarları söz konusuysa dile getirenlerin “Azerbaycanlı soydaşlarımız” demeleri yalancılığın düzenbazlığın soytarılığın daniskası değil de ne? Merdiven altı milliyetçi, sözüm ona Türk, hakiki sahtekârlar.
Azerbaycan savaşında taraf olma nedenleri soydaşlarımız kardeş ülkemiz olduğundan olmadığını üzülerek söylemeliyim. Keşke gerçekten onların yanında olsaydık, savaş kışkırtıcılığı yaparak değil, küçük damadın İnsansız Hava Silahları (IHA, SİHA) satılsın diye savaşı destekleyen olmasaydık. Keşke çıkan bir savaşın barış elçisi olsaydık, ama yok olmadı başlayan her savaşın çığırtkanıyız. “Türk’e Türk’ten başka dost yok” yalanıyla kandırılanlar da akılsızlıkları gereği işin gerçeğini bilmeden koşunca savaştan maddi gelir elde edenler adeta savaşı düğün bayram havasında geçiriyor. Muhalefet de aman AKP bize laf etmesin diye gerçekleri çok iyi bildiği halde savaşı destekliyor. “Savaşa Hayır” diyenin terörist ilan edildiği ülkemde “Savaşa Hayır” demek büyük bir cesaret olmuşken göğsünü gere gere “Savaşa Hayır” diyenlerden olmanın haklı gururunu yaşıyorum. İki ülkede de akacak kandan sorumlu olmamak, yerinden yurdundan olanların ahını almadan yaşamak, silah tüccarlarının oyununa gelmeden savaşı kınamak benim gibiler için onur madalyası niteliğinde.
Irkçılar, milliyetçiler çirkinlikleri gereği restoranda oturmuş yemek siparişi verir gibi bakıyor savaşlara.
-Hoş geldiniz. Hangi savaşı vereyim abime? Çeşit çeşit savaşlarımız var. Bakın şu savaş yeni çıktı taze. Bakın bu savaşı tavsiye ederim batı ülkeleri de yedi memnun kaldı. Şu savaşı mayaladık kabardı tam yenecek kıvamda. Siz hesaplı bir savaş istiyorsanız şunu tavsiye ederim şayet kalabalıksanız ortaya karışık savaş verelim. Yanına da az acılı birkaç çatışma daha koyalım ne dersiniz?
-Fark etmez. Karnımızı doyuracak savaş olsun da nasıl olursa olsun.