Gördüklerim izlediklerim şahit olduklarım ruh halimi allak bullak etti diyebilirim. Çok uzun zamandır televizyon izlemiyorum ve son çıkan dizi oyuncularını, şarkıcıları, ünlü simaları hâliyle tanımıyorum. Bu nedenle ünlü ve sanatçı profilimde çocukluğumun gençliğimin sanatçı ve ünlüleri var. Belki de bu nedendendir, dünyamda az ve öz sayıda sanatçı oluşu ve belki de bu yüzdendir önemli ve değerli olmaları.
Yaşamımda önemli bir yere koyduğum sanatçıların da elbette düşünceleri olmalı ki olmaması feci olurdu zira “sanatçı gözüyle bakmak” dediğimiz tabir boşuna kullanılmadı. “Sanatçı illa solcu olmalı.” diye bir cümle kurmam da imkânsız fakat “Sanatçı dönek olmamalı.” diye bir cümle kurabilirim. Gece yatarken yüreğimin sol tarafında barınan bir sanatçı sabah sağ tarafa geçip oradan sırıtmaya başlamışsa elbette sorgulama hakkına sahibim öyle değil mi? Hatta kınama hakkına da sahibim; bir gecede insanın siyasi görüşünün değişmesinin imkansız olduğunu bilmenin verdiği haklı yanımla.
İki gün önce çıkaracağım tek kişilik oyunuma hazırlanırken kendime bir kahve molası verdim ve açtım Tanju Okan’ı dinlemeye başladım. Gözlerimi kapadım sanki bana özel konser veriyormuş gibi yayıldım koltuğa. Derken aniden sıçrayıp gözlerimi diktim tavana, Tanju Okan’ı yıllar önce kaybettiğimizi unutup acaba sesine soluğuna doyamadıklarımdan biri olan Tanju Okan da durup dururken Erdoğan’a methiyeler dizdi mi diye düşünmeye başlayıp paniğe kapıldım. Heyecanla Google’ı açıp “Tanju Okan” yazdım ve karşıma “Tanju Okan: Doğum tarihi: 27 Ağustos 1938, İzmir, Türkiye. Ölüm tarihi ve yeri: 23 Mayıs 1996, İzmir, Türkiye” yazısı çıktı. Önce derin bir “ohhh” sonra bir “ahhh” çektim ve o anda kendimden utandım. Neler oluyordu bana? Kendime gelmeye çalışıp iki duyguyu aynı anda yaşadığımı fark ettim. Ya yaşıyor olsaydı? Ya bir sabah internet haberlerine bakarken, “Sanatçı Tanju Okan, ülkenin hiç bu kadar güzel yönetilmediğini, sanata sanatçıya ilk kez bu kadar değer veren bir Cumhurbaşkanı gördüğünü açıkladı.” haberi düşseydi önüme? Mantığımla mantıksızlığımın buluşma anına şahit oldum diyebilirim. Aklımdan geçen “Ne yapardım?” sorusuna cevap bulmadan ölmüş olmasına sevindim. Hoş yaşıyor olsa ”Öyle Sarhoş Olsam Ki” şarkısı yüzünden saraydan uyarı alırdı, TRT’ye o şarkıdan dolayı çıkamazdı. ”Benim En İyi Dostum İçkim Sigaram” şarkısı yüzünden gençleri sigaraya özendiriyor diye önce Prof. Orhan Kural mahkemeye verirdi daha sonra milletin giydiği donun rengine bile karışma noktasına gelen Erdoğan’dan uyarı alırdı. Yaşayıp bu günleri görmediğine kendi adıma değil bu kez de onun adına sevindim. Hiçbir sanatçı söylediği şarkının sözlerine müdahale edilmesinden hoşlanmazdı. Tabii sözüm gerçek sanatçılara; sırf yaranmak adına şarkısının sözlerini tamamen değiştirecek olan sözde sanatçılar da yok değil.
Tanju Okan’ın gönlümdeki değişmez yerinde kalmasına sevinirken, kalbime koyduğum köşkte ağırladığım ve bendeki yeri anlatmakla bitiremeyeceğim sanatçılardan Alpay geldi aklıma.
Daha çocukluğumda TRT’de Alpay çıktığında koşarak gider televizyonun sesini sonuna kadar açardım. Fecri Ebcioglu’nun bestelediği “Hayalimdeki Resim” şarkısını dinleyip o yaşta adını koymadığım bir yolculuğa çıkardım. O yolculuğa çıkanlara “romantik” denildiğini öğrendiğimde hâlâ Alpay’ı dinliyor ve hala Alpay yolculuğuma devam ediyordum. Bu kez de “Fabrikada tütün sarar” gibi sarıp sarmaladı gençliğimi. İtiraf edeyim hüzünlü Eylül ayına o davet etmese atlaya zıplaya girmezdim, sırf Alpay çağırıyor diye ağustosun son günü önce dilime sonra kulağıma yerleşen “Bekletme ne olur/ Gelmek zamanı gel/ Yok, yok, yok/ Gitme, gitme gel, Eylül’de gel” şarkısı ile adım attım Eylül ayına. Yapraklar dökülmeye başlamış, kış telaşı başlamış umurumda mı? Alpay “gel” demiş kırar mıyım hiç?
Bir sabah “Sanatçı Alpay’ın konserde söylediği, “Sıradaki şarkım, devlet tarafından zalimce katledilen bu güzel insanlara gelsin” sözleri üzerine, terör örgütü üyelerini övdüğü ve devleti aşağıladığı iddiasıyla soruşturma açıldı” haberini okuyup kasılarak “boşuna sevmemişim” deyip ardından “Gezi Direnişi’ni savunmak terörse ben teröristim. Bunu her yerde söylerim” açıklaması ile gönlümdeki köşkün başköşesini kapmış oldu. Buydu, halkın sesini duyandı sanatçı ve duymuştu. Haklıymışım çocukluğumdan bu yana sevmekte allamakta pullamakta, doğru sanatçıyı sevmişim diye kendimle gurur duymakta haklıydım. O an Mars’ta su bulan bilim adamlarından daha fazla kendimle övündüğüm doğrudur.
Ülke karanlık bir dönemden geçerken hiç tanımadığım sanatçıların veya tanıdığım fakat gönlümde yer bulamayan sanatçıların bir bir dönüşünü, satılışını, saçmalamalarını okurken benim sanatçılarımın hâlâ dik olmasına sevindiğim günün ertesinde, “Sanatı ve sanatçıyı böyle zor bir dönemde yalnız bırakmayıp destek olduğu için, Müzik sektörüne nefes olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a minnettarım. İmza Alpay” haberini okuyup derin bir “offf” çektim karşıki dağları yıkacak cinsten bir offf. Fakat bu haber 9 yaşında TRT’nin önüne koşarak Alpay’ı dinlemeye giden Hilâl’i yıktı, tutmaya çalıştım çünkü ciddi ciddi ağlıyordu 9 yaşındaki Hilâl.
Bugüne kadar ne sevgimiz ne aldığımız albümler ne gittiğimiz konserler zor zamanlarına ilaç olmuş. O yaşlarda dişimden tırnağımdan artırıp “Gitme” albümüne verdiğim, onun için minnak benim için dünya kadar para dişinin kovuğunu doldurmamış. Hayatında albümünü almamış, konserine gitmemiş, bizler gibi sevmemiş hatta savunduğu Gezi gençlerinden dokuzunun ölümüne sebep olmuş Erdoğan’a minnettar kalmış.
Kendisinden olmayanların nefesini kesmiş, neredeyse sanatın tüm dallarına yasaklar getirip çoğu sanatçının işine son verip yerlerine kendi adamlarını yerleştirmiş, tiyatro sahnelerini kapatmış, binlerce oyuncuyu işinden etmiş, TRT sanatçılarını tehditle emekli edip sanatla uzaktan yakından ilgisi olmayanları doldurmuş, özetle sanatın tüm dallarının içine zıçana minnettar olmuş.
Kimin önce öleceği belli değil lakin siyasi dönüşü muhteşem olmayan sanatçılarımdan biri hayata veda ettiğinde ve hoca “Eyyy Cemaati Müslim’i sanatçıyı nasıl bilirdiniz?” diye sorduğunda kem küm etmeden Alpay’ın Gezi direnişi sırasında polis kurşunuyla hayatını kaybeden Ethem Sarısülük anısına yazdığı “Ethem’in Sessiz Çığlığı” dizelerinde geçen şu dizeleri geçireceğim içimden: “Anımsayın, Anımsayın ki tazelensin geçen günler Adımı anın, anın ki unutulmayayım”
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.