Uzun süre Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) gibi kurumlarda üst düzey yönetici olarak çalışan, emekli olduktan sonra Ali Babacan liderliğinde kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) kurucuları arasında yer alan Birol Aydemir, Independentturkish’den Cihat Arpacık’a önemli açıklamalarda bulundu.
Birol Aydemir’in açıklamalarında öne çıkanlar özetle şöyle:
‘150 YILLIK DEMOKRASİ ÇABAMIZ BAŞKANLIK SİSTEMİYLE BİTTİ’
Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemiyle ilgili çalışmalar başladığında biz de arkadaşlarımızla birlikte çalışma yaptık. BM üyesi 183 ülkenin sistemini inceledik. Bu sistemleri de uluslararası endekslerle karşılaştırdık. Ortaya çıkanlara göre Avrupa ülkelerinin sömürgelerine kendi sistemlerini götürdüğü anlaşılıyor. Mesela Fransız sömürgesi Afrika ülkelerinin çoğunda başkanlık ve yarı başkanlık sistemi yürürlükte. Avrupa’da parlamenter sistem yüzde 32, başkanlık yüzde 3, yarı başkanlık ise yüzde 6 oranında yürürlükte. Güney Amerika’da parlamenter sistem yok. Toplamda yarı başkanlık ve başkanlık yüzde 50. Ama 39 gelişmiş ülkeden 31’i parlamenter sistemle yönetiliyor. Bu çok net. En az gelişmiş ülkeler sıralamasında ise başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin sayısı parlamenter sistemle yönetilenlerin 5 katı daha fazla. Bu bir şeyler anlatıyor.
Sadece bununla da yetinmedik 25 civarında uluslararası endeksi de ele aldık. Basın Özgürlüğü Endeksi, İnsani Gelişmişlik Endeksi, Özgürlükler Endeksi, Demokrasi Endeksi, Yönetim Endeksleri… Özetle söyleyeyim: İlk 10’da ABD ve Fransa dışında başkanlık ve yarı başkanlıkla yönetilen bir ülke yok, diğer hepsi parlamenter sistemle yönetiliyor. Son 10’da ise hiç parlamenter sistemle yönetilen ülke yok. Bu yeterli mi bilmiyorum. 150 yıllık demokrasi çabamız bence Başkanlık Sistemi ile bitti. Bizim başkanlık sistemimiz dünyadaki hiçbir örneğe benzemiyor. Hakikaten “Yerli ve milli.” Bize özel bir sistem bu. Meclis’in hiç yetkisinin kalmadığı, iktidarı hiçbir şekilde sorgulayamadığı bir sistemden bahsediyoruz. Bence gerçek başkanlık sistemi dünyada sadece ABD’de uygulanabiliyor. Başkanlık sistemi uygulanan diğer ülkelerde sistem otoriterleşemeye, bazı ülkelerde ise diktatörlüğe doğru gidiyor. Bu tarih boyunca hep böyle olmuş.
BAŞKANLIK SİSTEMİ ABD’DE İŞLİYOR, ÇÜNKÜ…
Çünkü ABD’de çok net bir şekilde kuvvetler ayrılığı var. ABD’deki başkanın yetkisi bizim eski sistemimizdeki başbakanın yetkisi kadar dahi yoktur. Ayrıca orada kurumlar var. Trump’a karşı çıkan kurumları takip edin. Ayrıca güçlü bir demokrasi kültürü var. En önemlisi özgür bir basın var. Hepsi bir arada olduğu için ABD’de başkanlık sistemi işleyebiliyor. Bizde hangisi var? Sadece bizde değil, Rusya’da var mı? Kuzey Kore’yi saymıyorum bile. Venezuela’da var mı? Filipinler’de var mı? Bakın, bu sistemin işleyebilmesi için ABD’deki gibi güçlü şartların olması gerekiyor. En önemlisi de kuvvetler ayrılığı. Kuvvetli bir basının olması gerekiyor. Güçlü bir sivil toplumun olması gerekiyor. Kurumların güçlü olması lazım. Bunlar olmadan başkanlık sistemi işlemez. Tarihi yeniden keşfetmeye gerek yok.
‘ESKİ SİSTEM TAM PARLEMENTER SİSTEM DEĞİLDİ’
Bizde Meclis’in, basının durumu ortada. Kuvvetler ayrılığı zaten “kuvvetler birliği” oldu. Yargıyı zaten konuşmaya bile gerek yok. E ne diyeceğiz bunlara bakıp? Türkiye’de demokrasi var mı yok mu? Ama bu meselelerin çözümü başkanlık sistemini kaldırıp gerisin geri eski sisteme dönmek de değil herhalde?
Bunu zaten DEVA Partisi’nin programında net ifadelerle dile getirdik. Genel Başkanımız Ali Bey de defalarca açıkladı. Güçlü bir parlamenter sisteme dönmek istiyoruz. Eski sistemden farklı bu. Parlamenter daha güçlü bir sistem kurma hedefimiz var. Milletvekillerinin daha saygın bir konuda olduğu, kanun yapma sürecinde daha güçlü oldukları bir sistem istiyoruz. Bu sistemde vatandaşların ve sivil toplum örgütlerinin daha fazla rol almalarını istiyoruz. Meclisin bazı yüksek atamalarda daha fazla devrede olduğu, iktidarı denetlediği bir Meclis öngörüyoruz. Bunun için de güçlü bir vekil yapısı gerekir. Zaten eski sistem tam bir parlamenter sistem değildi. Fransa’ya yakın bir sistemdi.
‘KHK’LARIN TÜRKÇESİ BİLE KÖTÜ’
DPT önce Kalkınma Bakanlığı oldu şimdi de Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Bütçe ve Strateji Başkanlığı oldu. İsim değişti ama kaldırmayla kaldırmama arasında gidip geliyor. Sonuçta işlevsizleştirildi. Sadece onun değil ki herhangi bir bakanlığın işlevi yok. Hiçbirinin politika üretme yetkisi yok. Sadece gelen talimatları yerine getirmeyle görevliler. Bu kadar hızlı değişen bir dünyada hedefinizle ilgili politikalarınız yoksa savrulursunuz, gidemezsiniz. Aslında DPT bunlara ışık tutar. “Önceden çok iyi çalışıyordu” demiyorum, orada da reforme edilmesi gereken çok şey vardı. Müsteşar yardımcısıyken en fazla direttiğim şey DPT reformuydu ama başaramadık. Bütün yanlışlarına rağmen en azından bir bütünsellik vardı. Şöyle ya da böyle bir strateji ortaya koyabiliyordu. Şimdi o da yok. Bunu sadece muhalefet etmek için söylemiyorum. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yarısına yakını düzeltme kararnameleri. Neden bakanlıklar durmadan birleşip dağılıyor. AK Parti iktidarı zamanında üç kez yapıldı şimdi de muhtemelen dördüncüsü yapılacak. Neden böyle? Neden kararlar durmadan değişiyor? Eğer stratejiniz olsa, buna göre hareket etseniz böyle olmaz. Çünkü siz strateji oluştururken bütün tarafların görüşünü alırsanız, sivil toplumun, bürokrasinin hatta yabancı uzmanları dinler öyle bir strateji oluşturursanız riskleri analiz eder ve senaryolarınızı çizersiniz. Böylece alternatif politikalar da ortaya koyarsınız. İşte o zaman savrulmazsınız. Çünkü şıklardan biri gerçekleşir ve ne yapmanız gerektiğini bilirsiniz.
Bunlar olmayınca biz iki adım ileri bir adım geri gidiyoruz. O yüzden milli gelir 12 bin 500 dolardan 9 bin 100 dolara indi. Şimdi de muhtemelen 7 bin 500’ün altına düşecek. Biz 2 yılda yüzde 35 fakirleştik. Her şey güzel olacaktı? 2,5 milyon insan işini kaybetti, gidin madencilerle konuşun, 1 yıldan beri ruhsat izni bekleyen madenciler var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi işte buyurun. Kararnamelerin yarısının değiştiği bir sistem. Bakanlıkların hiçbirinin hiçbir şeye müdahil olamadığı bir sistem. Bakanlık görev alanının değiştiğini bile Resmi Gazete’den öğreniyor. Hangi alanda başarı getirdi? Bir tane başarılı olduğu alan söyleyin. İşler hızlı mı yürüdü? Ekonomi mi büyüdü? İstihdam mı arttı? Daha mı özgür olduk? Kurumlar bitti, kimse kurumlara güvenmiyor. Bir cümle, “Şu, görevden alınmıştır”, imza, bitti. Bu kadar mı?
Size bir şey söyleyeyim, ben ilk Kanun Hükmündeki Kararnameleri okumaya çalıştığımda üzüntüden tansiyonum yükseldi. Artık okumuyorum. Türkçesi bile berbat. Sadece Türkçesine bakın bir fikir edinirsiniz. O kadar çok hata var ki… Bir süzgeç yok. Yazanlar zaten bürokrasiyi bilmiyor ama hukuku da bilmiyorlar. Kanun, kararname nasıl yazılır bilmiyorlar. İnsan utanır. Ben yıllarca bürokraside çalıştım, daire başkanı ya da genel müdür yazdığım bir madde ya da bir raporu geri gönderdiğinde gece uyuyamazdım. Yüzüm kızarırdı.
‘TÜİK İNANILMAZ BİR ŞEY İCAT ETTİ…’
Eski kurumumla (TÜİK) ilgili böyle konuşmak ağır oluyor. Gerçekten kolay değil. Oradaki arkadaşların verilere müdahale ettiğini düşünmüyorum. Fakat açıklanan veriler de hayatın gerçeğiyle bağdaşmıyor. Ne enflasyon verisi ne büyüme verisi, ne istihdam verisi… Tutarsızlık var. En son istihdam verilerine göre işsizlik düşüyor. Bu çok komik bir şey. Son 3 ay hariç tarihin hiçbir döneminde hem istihdamım hem de işsizliğin düştüğü bir zaman olmamıştır. Buna insanlar güler. Biz TÜİK olarak inanılmaz bir şey icat ettik. Dünyadaki diğer istatistik kurumları ‘Bunu nasıl becerdiler’ diye hayret ediyorlardır muhtemelen. İstihdamın düştüğü yerde işsizlik düşer mi? Bu arkadaşlar ya bir metot değişikliğine gitti ya soruyu değiştirdi. Ya da Kovid salgınında insanlar evdeyken ‘iş arıyor musun’ diye sorduklarında ‘Aramıyorum kardeşim, evden mi çıkabiliyoruz’ cevabı aldılar da o insanları işgücü dışına attılar. İşgücüne katılım 5.7 puan düşmüş. İstatistikte böyle bir şey olamaz. Bu ancak savaşta, afetlerde filan olur. Bir istatistikçi, bir ekonomist olarak söylüyorum: Olağanüstü dönem dışında böyle bir oranla karşılaşmayız. İşini kaybeden insanlar otomatik olarak iş gücü piyasası dışında mı kabul ediliyor. Bunun tercümesi bu. Ülkemizde son birkaç yıldan bu yana kurumlara güven bitti.
Dünyada istatistik üretme ilkeleri vardır. Bu ilkeleri Birleşmiş Milletler koydu. Uluslararası istatistik ilkelerinin hepsi yavaş yavaş ihlal edildi. Bu gidişat hiç iyi değil. İstatistikler sorgulanmaya başlanırsa durum artık çok kötü demektir. Yunanistan’ın batma nedeni İstatistik Kurumu’nun Avrupa Birliği’ne yanlış veri göndermesidir. Borç stoğu ve bütçe açığı konusunda AB’ye yanlış veri gönderdi. AB’de yıllarca bu yüzden Yunanistan’la dalga geçildi. Doğru bilgi göndermedikleri için doğru politikalar uygulanmadı. Batma nedeni buydu. Doğru veri olmazsa doğru politika üretemezsiniz.
Siyasetçi kimliğimle söylemiyorum, 29 yıl kamuda çalışmış 14 yıl müsteşarlık ve başkanlık yapmış biri olarak konuşuyorum; kamu kurumlarının gidişatı iyi değil. Buna dur demeli. Sadece TÜİK değil, Merkez Bankası’ndan tutun BDDK’ya, kamu kurumlarının işlevi kalmadı. Güven de böylece yok oldu. Bizler canlı olarak bir devletin çöküşüne şahit oluyoruz. Devlet soyut bir şeydir. Onun somutlaşmış hali kamu kurumlarıdır. Onların çöküşünü izliyoruz. Kurumların önce gelenekleri sonra kurumsallıkları yok edildi. Liyakat sistemi kör-topal vardı. O tamamıyla bitirildi. Kamu kurumları çalışmazsa ülkede düzenin olması imkansızdır.