Kayıplarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri 892’nci hafta açıklamalarında gözaltında kaybedilen Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ü sordu. Özel harekât polisi Ayhan Çarkın’ın 2011 yılında verdiği ifadede infazlar ve kayıplarla ilgili bir bölümünde Hüsamettin ve Soner için “Kafalarına birer kurşun sıkmak suretiyle öldürdük” sözlerinin hatırlatıldığı açıklamada, “Kaç yıl geçerse geçsin tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” denildi.
İlk olarak söz alan Hüsamettin Yaman’ın abisi Feyyaz Yaman, kardeşinden ve Soner Gül’den gözaltına alındıkları tarihten bu yana hiçbir haber alınamadığını ve alınan tek haberin failler üzerinden olduğunu söyledi. Aldıkları bu habere göre ise özel harekat polisi Ayhan Çarkın’ın, bir inşaatta kardeşini ve Gül’ü ekip otosuna aldırdığını, ellerini ve gözlerini bağlayıp; Silivri yolunda açık bir araziye götürüldüklerini ve orada infaz ettikleri yönünde olduğunu söyledi.
GİRİŞİMLER SONUÇSUZ KALDI
Kardeşinin bulunması için yaptıkları tüm hukuki girişimlerin sonuçsuz kaldığını paylaşan Yaman, “Ne yazık ki bu coğrafyada hala devam eden ve giderek büyüyen bir yarılmanın içerisindeyiz. Bu hukuksuzluğu gidermek için elimizden geleni yapmaya, aynı kararlılıkla devam etmeye aramızda söz vermiş durumdayız” ifadelerini kullandı.
ETKİN SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMÜYOR
Basın metnini İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Kayıplar Komisyonu avukatlarından Derya Yıldırım okudu. Yıldırım, Türkiye’de, gözaltı kayıp dosyalarının etkin bir soruşturma yürütülmeden zamanaşımına terk edildiğine dikkati çekerek, “Uluslararası hukukun gereği olarak devletler, bir gözaltında kaybetme olayı karşısında, kayıp vakasının tam olarak nasıl gerçekleştiğine ilişkin maddi gerçeği açığa çıkarmak, kaybın bulunduğu yeri tespit etmek, failleri yargılamak ve cezalandırmak amacıyla etkili soruşturma yürütmek zorundadır. Kayıp kişi bulununcaya, akıbeti açığa çıkartılıncaya kadar devletin soruşturma yükümlülüğü devam eder. Bu nedenle soruşturmayı yürüten yetkililer, zamanaşımı, af gibi uygulamaları devreye sokamaz” hatırlatması yaptı.
ADALET VE VİCDANIN KAYBI
Hüsamettin Yaman ve Soner Gül dosyasına dikkati çeken Yıldırım, “Bizim itirazımız yalnızca sevdiklerimizin bedensel kaybına değil, ülkemizde hukuk devletinin, adaletin ve vicdanın da kaybına dairdir” dedi. Derya, Hüsamettin Yaman’ın 2 Mayıs 1992 Cumartesi günü evden çıktığını, 4 Mayıs Pazartesi günü abisi Feyyaz’ı işyeri telefonundan arayan bir kişinin “Hüsamettin, Soner Gül ile birlikte gözaltına alındı. Hayatlarından endişe ediyoruz. Bir an önce emniyete başvurun” dediğini aktardı.
GÖZALTINA ALINDIKLARI KABUL EDİLMEDİ
Ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne başvuran Feyyaz’ın dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü Reşat Altay ile görüştüğünü ve Reşat Altay’ın “Biz yapsak, köprünün altına bırakırız, haber de veririz ama bizimle ilgisi yok” dediğini belirtti. Ailelerinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve devletin ilgili tüm kurumlarına başvurduğunu söyleyen Yıldırım, “Aileler, İnsan Hakları Derneği ve Uluslararası Af Örgütü girişimlerde bulundu. Ancak Hüsamettin ve Soner’in gözaltına alındığı kabul edilmedi. Başvurularını sürdüren Yaman Ailesi 2 yıl boyunca polis takibinde tutuldu” dedi.
‘KAFALARINA SIKTIK’
19 Aralık 2011 tarihinde özel harekat polisi Ayhan Çarkın’ın infazlar ve kayıplarla ilgili itiraflarının basına yansıdığına ve Ayhan Çarkın’ın yaptığı itirafların bir bölümünde Yaman ve Gül için “Kafalarına birer kurşun sıkmak suretiyle öldürdük. Çerkezköy kırsalına gömdük. Ölürken son sözleri ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ oldu” dediğini aktardı. Yıldırım, “Bunun üzerine aile avukatları yeniden suç duyurusunda bulundu. Ayhan Çarkın’ın ifadelerine rağmen devlet, suçu etkin bir biçimde soruşturma ve faillere karşı dava açma yükümlülüğünü yerine getirmedi. Ankara – İstanbul arasında gidip gelen dosya zamanaşımına sürüklenerek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla kapatıldı” dedi.
‘DOSYA AÇIK TUTULMALIDIR’
“Uluslararası hukuka göre, gözaltında kaybetme suçuna yönelik soruşturmaların sadece zamanaşımı nedeniyle kapatılması etkili soruşturma yükümlülüğünün ve yaşam hakkının ihlali demektir” diyen Yıldırım, etkili hukuk yollarının fiilen işlemediği koşullarda tüm gözaltında kaybetme dosyalarındaki zamanaşımı kararlarının kaldırılması gerektiğini söyledi. Yıldırım, “Hüsamettin Yaman ve Soner Gül dosyası yeniden açılmalı, evrensel hukukun gereğine uygun hüküm kuruluncaya kadar dosya açık tutulmalıdır” diye belirtti.
‘VAZGEÇMEYECEĞİZ’
Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kaç yıl geçerse geçsin Hüsamettin Yaman ve Soner Gül için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 193 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekanımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”
NE OLMUŞTU?
22 yaşındaki Hüsamettin Yaman İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu öğrencisiydi. Paşabahçe’deki stajını yeni bitirmişti.21 yaşındaki Mehmet Soner Gül ise Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisiydi.
Hüsamettin Yaman 2 Mayıs 1992 cumartesi günü evden çıktı. 4 Mayıs pazartesi günü Ağabeyi Feyyaz Yaman’ı iş yeri telefonundan arayan bir kişi “Hüsamettin, Soner Gül ile birlikte gözaltına alındı. Hayatlarından endişe ediyoruz. Bir an önce emniyete başvurun” dedi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne başvuran Feyyaz Yaman dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü Reşat Altay ile görüştü. Reşat Altay “Biz yapsak, köprünün altına bırakırız, haber de veririz ama bizimle ilgisi yok” dedi.
Yaman ve Gül Aileleri, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve devletin ilgili tüm kurumlarına başvurdu. İnsan Hakları Derneği ve Uluslararası Af Örgütü girişimlerde bulundu. Ancak Hüsamettin ve Soner’in gözaltına alındığı kabul edilmedi. Başvurularını sürdüren Yaman Ailesi 2 yıl boyunca polis takibinde tutuldu.
19 Aralık 2011 tarihinde özel harekât polisi Ayhan Çarkın’ın infazlar ve kayıplarla ilgili itirafları basına yansıdı. Çarkın, yaptığı itirafların bir bölümünde Hüsamettin ve Soner için “Kafalarına birer kurşun sıkmak suretiyle öldürdük. Çerkezköy kırsalına gömdük. Ölürken son sözleri ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ oldu” dedi.
Bunun üzerine aile avukatları yeniden suç duyurusunda bulundu. Ayhan Çarkın’ın ifadelerine rağmen devlet, suçu etkin bir biçimde soruşturma ve faillere karşı dava açma yükümlülüğünü yerine getirmedi. Ankara – İstanbul arasında gidip gelen dosya zaman aşımına sürüklenerek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla kapatıldı.