12 Eylül 1980 üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen hala üzerine yapılan konuşmaların, tartışmaların tüeknmediği bir askeri darbenin yıldönümü. Darbenin idam, ölüm, işkence, sürgün bilançosu bugün herkes tarafından tüm açıklığı ile biliniyor. Herkesin her fırsatta eleştirdiği ama yüzleşmeye sıra geldi mi usul usul kaçılan 12 Eylül darbesi.
Gazeteci yazar Cafer Solgun da 12 Eylül en karanlık yüzüyle yaşayanlardan biri. Bugün hala tam bir hesaplaşamanın yaşanmamasını Türkiye demokrasisi önünde engel olaraak görenlerden. Solgun hesaplaşmanın kişisel bir intikam değil gelecek nesillere demokrasi ve mutluluk getireceğine inanıyor. Sadece 12 Eylül askeri darbesiyle değil tüm darbelerle hesaplaşmanın toplumsal açıdan da bizleri daha iyi yarınlara götüreceğini söyleyen Cafer Solgun tüm darbelerin kötü olduğuna vurgu yapıyor.
Gazete Davul: Siz 12 Eylül’ün mağduriyetini yaşamış bir yazarsınız. Öncelikle neler yaşandığını bir hatırlatmak gerekirse o günlerde başınıza ne geldi?
Cafer Solgun: Kişi olarak benim ne yaşadığımdan ziyade ülkenin halini ve 12 Eylül’ün hemen bir adım öncesinde hatırlamak da fayda var. Sağ sol çatışması olan bir ortam sözkonusuydu. Bir yanda çoğu zaman devlet destekli ülkücü grupların solcu gruplara saldırıları vardı. Solcu grupların da kendini savunması vardı. Dolayısıyla kanlı kaotik bir ortam sözkonusuydu. Çatışmaların kitlesel katliama dönüşmesi bu kaotik ortamı daha da derinleştirdi. 1978’de Maraş’da bir katliam yaşandı. 1980 Çorum’da bir katliam yaşandı. Özellikle Malatya, Sivas gibi yerlerde Alevi Sünni çatışması yaratmak için bazı kanlı provakosyanlar sözkonusuydu. Aradan yıllar geçtikten sonra öğreniyoruz ki ; darbeciler aslın 1979 Temmuz’unda darbe yapmak istemişler ama şartların biraz daha olgunlaşmasını bekleyelim demişler. Tek başına bu bile bu kadar kanlı bir askeri darbenin planladığının bir göstergesi. 12 Eylül günü tüm o kaotik ortam bıçakla kesilmiş gibi süt liman bir hale geldi. 12 Eyül askeri darbesini diğer darbelerden ayıran çok önemli bir özelliği vardı. 1983 seçimlerinde askeri cunta yerini siviller bırakmış gibi yaptı ama aslında öyle değildi. Çünkü kendilerinden sonra da ülkenin 12 Eylül zihniyetiyle yönetilmesini sağlayacak olan bir anlayışı kurumlaştırdılar. Öncelikle bir anayasa yaptılar. Hayır demenin adeta yasak olduğu bir referandumla kabul edildi. Aynı referandumla birlikte Kenan Evren’e, cuntacı arkadaşlarına, işence yapanlara yargı muhafiyeti getirildi.
Gazete Davul: 12 Eylül cuntacılarına yargı muhafiyeti olmasına rağmen geçtiğimiz yılarda bir hesaplaşama yapılıyormuş gibi gelişmeler oldu. Kenan Evren’in yargılanması gündem oldu ancak tam da bir yüzleşme yaşanmadı. Bugün herkesimin çok rahatsız olduğu bu darbeyle hesaplaşılamaması bir samiyetsizlik mi? Neden yüzleşilemiyor?
Cafer Solgun: Bu konu da ancak kara mizah olabilecek bir durumla karşı karşıyayız. MHP yöneticilerinden Agah Oktay Güner’in mahkemede savunma niyetine söylediği bir söz var. ‘Biz içerdeyiz ama bizim fikrimiz iktidarda’ diye. Şimdi bugün MHP’nin başkanı 12 Eylül kötüydü diyor. O zaman darbe ülkemizi 50 yıl götürdü. Niçin 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmiyorsunuz? Niçin 12 Eylül kurumlarına son vermiyorsunuz? Niçin daha demokrat daha özgür bir ülke için yeni bir anayasa yapmıyorsunuz? Bunu zaman zaman konuştuk ama gereği yapılmadı. En kapsamlası 2010 referandumu oldu. Yargı muhafiyeti getiren yasa Anayasa’dan çıkarıldı. Fakat dağ fare doğurdu. Kenan Evren gelmiş 90 yaşına, diğerleri ölmüş bu insanlar bir kere bile mahkeme salonuna gelmedi, sanık sandalyesine oturmadı. Ben de bu davadaki müştekilerden biriydim. Bir kere bile biz bu insanları mahkemeye getiremedik, neler yaptıklarını, suçlarını yüzlerine söyleyemedik, sanık sandalyesine hiç oturmadılar. Kendi ecelleriyle öldüler. Kaldı ki 2 tane zavallı ihtiyarın yargılanması değildir 12 Eylül ile yüzleşmek. Darbeci bakanlar, polisler, memurlar, görevliler biz bir bütünen yargılama istedik ama yapılmadı. Göstermelik bir yargıyla 2 kişiyi gıyaplarında yargıladık dosyayı kapattık dediler. Ben kişisel bir intikam peşinde değilim ama bu gelecek nesillere borçlu olduğumuz toplumsal bir gerekliliktir. Toplumsal olarak bu duyarlılık var aslında. Toplum siyasilere göre daha önde. Siyasiler 12 Eylül ile yüzleşmenin gereklerini yapmıyor.
Gazete Davul: Dünyada pek çok ülkede darbe yaşandı. Latin Amerika’da, Arjantin’de, Şili’de, Yunanistan’da buralardaki örneklerde nasıl yaşandı? Türkiye’dekinden farklı hesaplaşmalar yaşandı mı? Dünya örnekleriyle kıyaslayacak olursak hangi sonuçlar ortaya çıkıyor?
Cafer Solgun: Bu önemli bir şey çünkü darbe sadece bizim başımıza gelmiyor. Fakat, bu ülkeler kendi darbe gerçekleriyle ve darbecilerle yüzleşmeye cesaret ettiler. Bu nedenle de demokrasi yerleşti. Örneğin Şili’de darbeciler uzun yıllar iktidarda kalmalarına rağmen Şili darbecileri mahkum etti. Pinocce kaçar gibi İspanya’ya gitti ama geri getirildi. Ve darbe yönetimi sırasında işlenen tüm insanlık suçları yargılandı. O yüzden bugün Şili’de, ‘Acaba darbe olur mu?’ Tartışmaları yapılmıyor. Böyle bir endişe yok. Arjantin’de keza anyı hesaplaşma yaşandı. Yunanistan’da da darbe oldu. Orada da darbeci albaylar müebbete mahkum edildiler. Darbe döneminde işlenen suçlarla hem yargı boyutu hem de toplumsal boyutta hesaplaşıldığı için bu ülkeler bir daha askeri darbe tehdidi ile yaşamıyor. Unutmak bir çözüm değildir. 40 yıl oldu biz hala 12 Eylül’ü konuşuyoruz.
Gazete Davul: Türkiye tarihi yüzleşilmemiş darbelerle katliamlarla dolu. Bu hesaplaşamama bugün Türkiye’sine hem toplumsal olarak hem de siyasi olarak nasıl yansıyor?
Cafer Solgun: Biz yaralı bir toplumuz. Herkesin acıları var. Herkesin yaralı olduğu bir darbe var. Ama herkes kendi acısına ağlıyor. Bütün bunların temelindeki ortak noktalara bakmak yerine herkes kendi acılarının peşinde. AKP’lilere göre darbe 28 Şubat’tı. Onlar 12 Eylül’ü darbe gibi görmüyorlardı. Bizim sol cenah da darbe deyince 12 Eylül’ü anlıyor. Böyle olunca olmuyor. İyi darbe kötü darbe yoktur. Demokrasiyi ortak duyarlılığımız haline getirmemiz gerekiyor. Birbirinin acısını daha fazla sahiplenmek gerekiyor. Bu konuda hala darbelere karşı bir duyarlılık var ama herkesin darbesi farklı. Ama böyle bir toplum olamayız ki! Devletten ziyade bizim toplum olarak bir çaba içerisinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Yoksa devletler bu darbelerle yüzleşmek için gerekli girişimleri yapmazlar.
Cafer Solgun ile yaptığımız bu röportajı ayrıntılı olarak şu linkten dineleyebilirsiniz.