Bekir Ağırdır, eski CHP Genel Sekreteri ve KONDA AraÅŸtırma ve Danışmanlık Åžirketi’nin kurucusu Tarhan Erdem’i anlattı.
T24’teki köşesinde “Hayat ustam Tarhan Erdem” baÅŸlıklı bir yazı kaleme alan Bekir Ağırdır, “Bu yazıyı yazdım, sildim, yazdım, sildim. Hâlâ aynı odada iki masada oturuyoruz. Ama onun masasında hayat ustam yok, çiçekler var. Arka planda çok sevdiÄŸi Vivaldi çalıyor. Her cümleden sonra dönüp ona bakıyorum. Biliyorum özel ÅŸeylerden, duygulardan söz edilmesinden hoÅŸlanmazdı; ama dedim ya, bu kiÅŸisel bir yazı oldu Tarhan Bey, ne yapayım, çırak duygularıyla yazdım. Sizi çok özleyeceÄŸim” ifadelerine yer verdi.
Bekir Ağırdır’ın yazısı şöyle:
Sevgili okur, bu yazı çok kiÅŸisel, çok da duygusal bir yazı. Tarhan Erdem’i yazacağım, aslında Onunla olan hikâyemi kısaca sizlerle paylaÅŸmaya çalışacağım.
Biliyorum ki kendisi bu yazıyı okusaydı çok kızardı. Çünkü kendinden bahsetmezdi, bahsedilmesinden de hoÅŸnut olmazdı. 2010 yılında kızı AyÅŸe ile planlayıp, hayatını, yaÅŸadıklarını kayda almak istemiÅŸtik. Aydın abi (Aydın Engin) ile konuÅŸtuk, nehir söyleÅŸiyi o yapacaktı. Sohbeti baÅŸlattılar, Aydın Abi dört kez ofise geldi. Ama dördüncü seferden sonra isyan ederek söyleÅŸiyi bıraktı. Tarhan Bey hayatına dair, kiÅŸisel hiçbir ÅŸey anlatmıyordu. Aydın Abi’nin deyiÅŸiyle, “hangi ilkokula gittiÄŸi” sorusuna bile “Ä°nsanlar ne yapsın benim hayatımı, okulumu, fikirlerim önemli, onları konuÅŸalım” cevabı veriyordu.
Anlatmazdı, yalnızca kendi kişisel hikâyesini değil 65 yıllık siyasi mücadelesinin içinden bile hiçbir şeyi kişiler üzerinden anlatmadı. Fikir ayrılıklarını, siyasi ayrışmaları, gerilimleri söyleyenleri üzerinden düşünmez, konuşmazdı. Ondan ilk öğrendiğim şeylerden birisi kişiler, aktörler üzerinden değil meseleler üzerinden düşünmek ve konuşmak gerektiği oldu.
Benim hayat ustamdı, ilk patronumdu, son patronum ve ortağım oldu. Ãœniversiteyi bitirmiÅŸtim, kamu iÅŸ sınavlarını bekliyordum ama acil olarak da, geçinmek için iÅŸe ihtiyacım vardı. Tesadüfen bir arkadaşımla beraber kamu sınavlarına hazırlanmak için çalışırken arkadaşıma Tarhan Erdem ile randevu haberi geldi. Ben de yanında olduÄŸum için beraber gittik. Tarhan Bey CHP Ãœye Yazım Bürosu isminde bir organizasyon kurmuÅŸ, ilçe ve il yöneticilerinin üyeleri silemeyecekleri, parti içi üyelik ve kongre süreçlerinin bilgisayarla yapılacağı bir süreç ve organizasyonu yönetiyordu. Ãœlkede henüz 300 bilgisayarın olduÄŸu zamanlardı. Siyasi zeminde dünyada ikinci kez denenecek bir model tasarlamış, CHP’ye ve Bülent Ecevit’e kabul ettirmiÅŸti.
Bizleri dinledi, sınavlara kadar yanında çalışmamızı istedi. Ertesi gün, 1979 yılı mayıs ayıydı, yanında çalışmaya baÅŸlamıştım. Üç ay sonra bana kamuda deÄŸil özel sektörde çalışacak niteliklerim olduÄŸunu, Ä°stanbul’a gitmemi önerdiÄŸini, illa Ankara ve kamu diyorsam da çalıştığımız CHP Ãœye Yazım Bürosunun yöneticisi tayin ettiÄŸini söyledi. Odasına bir masa daha koydurttu ve yan yana çalışmaya baÅŸladık. Ecevit’e götürüp yeni yönetici olarak tanıştırdığında henüz takım elbisem, kravatım yoktu. Hep kravatlıydı ama karşısındakileri hiçbir zaman kılık kıyafetiyle, tipiyle hatta kimliÄŸiyle deÄŸerlendirmez, davranmazdı.
12 Eylül darbesine giden günlerde o küçücük odada çok konuşmasına tanıklık ettim. Siyasetçiler, gazeteciler geldiğinde odadan çıkmamı istemezdi. En büyük özelliklerinden birisi neyin, nasıl yapılacağını hiçbir zaman ders verir gibi anlatmamasıydı. Karşısındaki, yanındaki onu izleyerek, dinleyerek ne öğrenirse, neyi öğrenmeye arzuluysa o kadar hayatına girerdi. Son gününe kadar da hep öyle davrandı. İyi, doğru yaptıysanız gözlerinin içi parlayarak bakardı size ama bir kez bile işe dair bir hatadan dolayı birisini azarladığına tanık olmadım. İşte çalışkanlığı, ciddiyeti çok sever, çok önemserdi. İşteki hataları da kişiler üzerinden değil süreçler üzerinden değerlendirirdi hep.
Sadece bilerek yapılan hatalara, kasıtlı söylenen yalanlara çok kızardı. Ondan öğrendiğim en değerli şeylerden birisi bu oldu. Ona göre iş hayatında hatalar, siyasette yanlışlar, farklılıklar doğaldı. Ama bilinçli hataları, kasıtlı yalanları ve bunların kaynağı kişileri muhatap almamak, polemiklere girmemek, dedikoduyu ciddiye almamak en doğrusuydu.
12 Eylül darbesi sonrası Ä°stanbul’a geldim. Yılda bir kez buluÅŸur, yemek yer, sohbet ederdik, “Rapor vermeye geldim” derdim. Doksanlı yıllarla beraber ülkenin meseleleri ağırlaÅŸtı. Siyasetin hayattan bir kez daha kopmaya baÅŸladığı dönemde ülkenin meselelerine çözüm politikaları tartışmak, geliÅŸtirmek için oluÅŸan bir gruba davet etti. 30 kiÅŸilik bir grup 92-95 yılları arasında adeta beraberce doktora yaptık. Tarhan Bey’in moderatörlüğünde meseleleri öğrenmek, tartışmak, düşünmek, yeni bir siyaset örmek için haftada iki gün on saate yakın çalıştık. Bu çalışmalardan Demokratik Cumhuriyet Programı (DCP) adını alan bir grup ve politikalar dizisi oluÅŸtu. PartileÅŸme arzusunu baÅŸaramadık, dernek olarak 2006 yılına kadar da aynı tartışma ve öğrenme sürecini devam ettirdik. Elbette hepimizin öğretmeni hatta başöğretmeni Tarhan Bey’di. Siyasi üslubunu, tartışma adabını, uzlaÅŸmanın ne olduÄŸunu, nasıl olması gerektiÄŸini, bir meseleyi önyargısız düşünmeyi, ezberlerin dışında analiz yapabilmeyi, bir çözümü kaynak partiye kiÅŸiye göre deÄŸil memleketin hayrına olup olmamasına göre deÄŸerlendirmek gereÄŸini ondan öğrendik.
Öğrenmeye çalışmak ve dinlemek en büyük özelliklerindendi. Bilgisayarı hepimizden iyi kullandı hep. Dinlerdi, onun karşısına gelmiş herkesi dinlerdi. Fikrini sorana hiç şunu yap demedi, ama öyle sorular sorardı ki sizin kendi yolunuzu, yöntemini bulurdunuz.
Ama siyasete girmek hakkında soran herkese şiddetle, girmeleri yolunda kuvvetli telkinde bulundu. Tarhan Bey için siyaset kutsal bir şeydi, hele yurttaş olmak için siyaset olmazsa olmazdı. Siyasette aktif olan, olmak isteyen hiç kimseyi siyasi veya parti tercihiyle değerlendirmedi. Yeter ki siyasette olsunlar diye bakardı. Örgütlü siyaseti çok ama çok önemserdi. Öte yandan da örgüt içi demokrasiyi vazgeçilmez ön şart görürdü. Konuşma fırsatı bulduğu her siyasi lidere ve siyaset insanına parti içi demokrasi gereğini anlattı. Kendi anlattıklarından öte benim siyasi parti ve siyasetçilerle her görüşmem öncesinde hazırlık yaparken ısrarla parti içi demokrasiyi anlatmamı önerirdi hep.
Gerçek bir demokrattı. Hayatın her alanında demokratça düşündü, davrandı içtenlikle. Farklı fikirlere duygusal tepkiler vermemeyi öğrendim hayat ustamdan. Ve özellikle de yurttaÅŸların tercihlerine saygı duymayı öğrendim. Bizlere de öğrettiÄŸi mottomuz “Vatandaşın beyanına itibar edilir” gibi basit, sade dört kelimelik bir cümleydi. Ä°nsan hakları, özgürlük, demokrasi mücadelesinin en kararlı, en içten neferiydi.
2002 yılında özel sektörden emekli olmuÅŸ, sivil toplumda çalışmaya baÅŸlamıştım. Tarhan Bey’in KONDA’sı seçim süreçlerinde siyasal araÅŸtırma yapan, seçim dışındaki zamanlarda son on yıldır çekmecede bekleyen konumdaydı. Tarhan Bey 2005 yılı eylül ayında KONDA’yı ortak olarak tam zamanlı çalışır hâle getirmeyi teklif etti. Gayrettepe’de bir ofis tuttuk, yalnızca ikimizdik. Ä°lk patronum, ilk oda arkadaşım ve büyüğümle, yine aynı odada yan yana iki masayla baÅŸladık. Tarhan Bey 72, ben 49 yaşındaydım, hayatımda sanayi ÅŸirketlerinde yöneticilik yapmak dışında bir araÅŸtırma deneyimim, anı defterim, kamuoyunda adımı bilen yoktu. Ama Tarhan Bey adını, itibarını paylaÅŸacak kadar bana güvenmiÅŸti. Bu da bana yeterdi, gerisi günde 15 saat çalışmaydı.
KONDA’da çok özel günler yaÅŸadık. BaÅŸarıların gururunu, baÅŸarısızlığın mahcubiyetini beraber yaÅŸadık. Tarhan Bey’den yaptığımız iÅŸin bilimselliÄŸini, ciddiyetini, gerekliliÄŸini öğrendik. KONDA bu süreçte yavaÅŸ yavaÅŸ sadece seçim araÅŸtırmaları yapan bir kurumdan toplumsal ve kültürel araÅŸtırmalar yapan bir enstitü haline doÄŸru evrildi.
Hangi partiyle, hangi ÅŸirketle iliÅŸki kuracağımıza, hangi projeyle ilgileneceÄŸimize doÄŸrudan hiç karışmadı. Her iÅŸ ve iliÅŸkinin risk ve fırsatlarını düşünmemizi saÄŸlayacak sorular sorar, ne yaptığımızdan emin olmamızı saÄŸlayacak tartışmalar yapar ama hiç “evet” veya “hayır” demezdi. Sabahları ofise girdiÄŸinde gözlerindeki pırıltıdan anlardık doÄŸru yolda olup olmadığımızı, gururlandığını. KONDA’nın geldiÄŸi yerle gururlandığını hissettik hep.
Memleketini o kadar severdi ki… Hiçbir iÅŸe siyasi pozisyonunun, tercihinin üzerinden bakmazdı; memleketin yararından bakardı. En sert, en kötücül ve kasıtlı saldırılarla karşılaÅŸtığında bile bu tutumunu hiç deÄŸiÅŸtirmedi. Rüzgara göre, kamuoyundaki alkışa göre pozisyon almadı. Yazdığı, söylediÄŸi her konuda samimiydi, sahiciydi.
Tam da bu nedenle herkes tarafından dikkate alınan, söylediklerine kulak verilen birisiydi. Yanında olmak çok ama çok özeldi, çok öğreticiydi.
Kitabımı babama ve hayat ustam Tarhan Bey’e ithaf etmiÅŸtim. Ne kadar mutlu olduÄŸunu, gururlandığını yine her zamanki gibi gözlerinden ve sesindeki titremeden anlamıştım. Åžimdi ortak dostumuz Prof. Mehmet Alkan’dan öğrendim ki bu ithafıma “Hayatımda aldığım en güzel iltifat” demiÅŸ. Benim ustamın, pusulamın yokluÄŸuna alışabilmek için galiba en önemli dayanağım gıyabımda söylediÄŸi bu sözü olacak.
Ä°ki ay önce ÅŸirket Genel Kurulu’nu ve Yönetim Kurulu toplantısını yaptık. KONDA için gelecek planlarını, dönüşüm sürecini planladık. Ãœlkenin geleceÄŸini, yaÅŸanan sıkışmışlıktan, bu badireden çıkmak için neler yapabileceÄŸimizi konuÅŸtuk. “Anlat” dedi, “KonuÅŸ” dedi, “Herkesin kapısını çalmak, uyarmak gerekiyor” dedi. KONDA ve benim için umutlu, mutlu ve gururluydu. Ama çok kaygılıydı memleketin geleceÄŸi için.
Vefatıyla son bir ÅŸey daha öğrendim Tarhan Bey’den. Kamuoyunda saygınlık ve itibar için medyada, sosyal medyada görünür olmanın, spekülatif laflar etmenin kıymeti yokmuÅŸ. Saygınlık ve itibar samimiyetinize, sahiciliÄŸinize, ilkeli ve tutarlı duruÅŸunuza, memleket sevginize ve bu uÄŸurda neler yaptığınıza baÄŸlıymış.
Son bir buçuk yılda babamı, kayınbabamı, Aydın Abi’yi ve Hayat Ustamı; Tarhan Erdem’i kaybettim. Güzel insanlar eksildi hayatımdan.
43 yıl sonra masalarımız hâlâ yan yana, aynı odada. Bu yazıyı yazdım, sildim, yazdım, sildim. Hâlâ aynı odada iki masada oturuyoruz. Ama onun masasında hayat ustam yok, çiçekler var. Arka planda çok sevdiği Vivaldi çalıyor. Her cümleden sonra dönüp ona bakıyorum. Biliyorum özel şeylerden, duygulardan söz edilmesinden hoşlanmazdı; ama dedim ya, bu kişisel bir yazı oldu Tarhan Bey, ne yapayım, çırak duygularıyla yazdım. Sizi çok özleyeceğim.