Bahar Kızılaltun
Çakırcalı’nın meşhur bir özelliği vardır, o da kızanlarına bağlılığıdır. Ölümüne bir bağlılıktır bu.
Bu bağlılık karşılıklıdır elbette. Kızanları da Efe’leri için hiç çekinmeden ölümü göze alıyorlardı. Çakırcalı ve kızanları, ölümü hiçe sayarak birbirlerine sahip çıkarken, takip müfrezesindekiler kendi canlarını kurtarmaya bakarlardı. Ne kadar tanıdık değil mi? Beraber yürüyüp beraber sömürenlerin çıkarları ters düştüğünde, yolun sonu göründüğünde birbirlerine çelme takmaları gibi.
Çakırcalı’nın yol arkadaşlığı ise ölümünedir. Ve bu yol arkadaşlarından biri Kara Ali Efe’dir. Düzde olmalarına rağmen tutuklanan Kara Ali Efe ve kızanları tutuklanıp İzmir’e götürülürlerken Kara Ali Efe yanındaki kızanlarına dönüp “Çakırcalı gelecek bizi kurtaracak.” der. Yol biter, Çakırcalı gelmez. Kara Ali Efe ve kızanları hapishaneye konurlar. Kara Ali Efe kendinden çok emin bir edayla sürekli “Çakırcalı gelecek, bizi kurtaracak.” demeye, kızanlarına umut vermeye devam eder. Mahkeme olur, aylar geçer Çakırcalı gelmez. İdam vakti gelir. Kara Ali Efe kızanlarının soran bakışlarına dönerek, “Şimdiye kadar gelmediyse Çakırcalı’nın bir bildiği vardır, o geleceği zamanı bilir.” der.
Adım adım idam sehpasına yürüme vakti gelmiştir. Kara Ali Efe son anda bile ““Kim bilir Efe ne düşünüyordur. Hiç üzülmeyin. Yerin altına da soksalar, darağacının dibine de götürseler Efe bizi darağacından gene kurtarır.” demeye devam eder.
İdam sehpasına çıkarlar. İlmek boyundadır artık. Kara Ali Efe elini alnına götürür ve son bir kez uzaklara bakar, Çakırcalı’nın yolunu gözlemektedir. Ufukta Çakırcalı yoktur. Kara Ali Efe’nin son sözü “Çakırcalı gelmediyse, mutlaka bir nedeni vardır.” olur.
Kara Ali haksız değildir. Çünkü baş kızanı Hacı Mustafa koşullar uygun olmadığı için Çakırcalı’ya haber vermemiştir.
Efelik geleneği; Anadolu topraklarında zalime meydan okuyuşun, mazlumun yanında yer alışın, vefanın, bağlılığın, halk için dövüşenlerin sahipsiz kalmayacağının en güzel örneklerindendir. Anadolu halkı yaşayan ve şehit düşen efelerini türkülerle, destanlarla yaşatmaya, geleneğe sahip çıkmaya devam eder.
Bu gelenek Maltepe’de omuz omuza vuruşan Mahir’le Cevahir’den bu yana Adalılarla büyüyor. Denizleri kurtarmak için yola düşen Adalılar, Kızıldere’de sadece teslim olmamanın değil; yoldaşlığın ve sahiplenmenin de manifestosunu yazdılar.
Can yoldaşının, İleri’nin yola çıktığını duyan Gökhan’ın “şaşırmadım” deyişindeki güven, “Yerin altına da soksalar, darağacının dibine de götürseler Efe bizi darağacından gene kurtarır.” diyen Kara Ali Efe’nin güvenidir. Penceresiz, güneşsiz, insansız bir mahkum koğuşunda açlığıyla baş başa olan Sibel ve Gökhan’ın “Yoldaşlarımız gereğini yapıyordur” rahatlığıyla direnmesidir güven.
Çakırcalı’ya haber veremediler. Kara Ali Efe’yi kurtaramadı. Ama bu mirası sürdüren serüvenciler bu hikayenin sonunu onlarca kez halkın ellerinin gücüyle değiştirdiler. Tekirdağ yolunda tutsak düşen annelerin, babaların, can yoldaşların elleriyle yeniden doğdu Gökhan.
Sibel ve İleri hala faşizmin elinde tutsaklar. Duyuyoruz, görüyoruz, biliyoruz artık. Bu hikayenin sonu Kara Ali Efe ve kızanlarınınki gibi bitmeyecek. Bu hikayenin sonunu Gökhan’la değiştirdik. Bir kez de Sibel ve İleri için değiştireceğiz.
İleri ve Sibel Anadolu halkına, tarihe, şehitlerine duydukları güvenle “ADALET” için, hepimiz için direniyorlar.
Şimdi bu güvenin hakkını verme zamanıdır.