Deniz Zengin
2021 Yılının ilk söyleşisi kitap üzerine. Sevgili Ayşen Şahin ile keyifle bir nefeste okuyacağınız en son çıkan kitabı ‘Olay Şöyle Oldu’ üzerine söyleşi yaptık. Aslına bakarsanız gazeteci ve yazar Şahin ile bu ikinci röportajımız. İlk röporajımızın linkini söyleşi sonunda bulabilirsiniz.
Gelin birlikte keşfedelim. Keyifli okumalar..
Gazete Davul: ‘Olay şöyle oldu’ kitabının fikri ne zaman ortaya çıktı?
Üstatlar kitap yazma tabirine kızıyorlar. Bir roman yazarsın ya da öyküler, denemeler. Bunlar basılırsa kitap olur, diyorlar. Aslında tam da öyle oldu. İlk kitabım 14 öyküden oluşuyordu. Bir öykü hariç, hiçbir yerde yayımlanmış öyküler değildi. İlk kitaptan sonra aslında çok öykü yazdım ama derleyip yeni bir kitap haline getirmek aklıma bile gelmemişti. Bu kitap fikri Karakarga yayınlarından çıktı. Kutlukhan Perker demese ben fark etmeyecektim. Son 10 yılda pek çok farklı mecrada 300’e yakın yazım, öyküm yayımlanmış. Ben hiç hesaplamamışım bile kaç kere yazı başına oturduğumu. “Olay Şöyle Oldu” tamamen onun ve editörlüğünü üstlenen Sevgili Sinem Sal’ın sayesinde var oldu. Minnettarım ikisine de, iyi ki de oldu. 2020 yılında başıma gelen en iyi şeydi.
Kitabı ilk kez elime aldığım günün ertesi pandemi önlemleri başladı, mart ortasıydı. Hiçbir şey yapamadım kitap için. Hem okunsun istiyorum ama ne kargo çalışanları yorulsun ne insanlar kapalı mekan bir kitapçıya girsin istiyorum. Kimseye “Kitabım çıktı, okur musunuz?” bile diyemedim. Yine de bu hengamede kendi kendini var etti kitap, en çok sevindiğim yanı bu oldu. Ne zaman biri Olay Şöyle Oldu’yu paylaşsa, fotoğrafta görünen yerlere ben de gitmiş gibi oldum. Kimi gün yeşillikler içinde bir bahçede, kimi gün sahilde güneş batarken, kimi gün arkada bir gramafonla yanında bir kadeh rakı eşliğinde fotoğrafları düştü önüme. Ben hep bana iyi gelen ne varsa onu yazarım, okuyana da iyi gelmesi umuduyla. Tutunacak bir dal bulduğum zaman duramam hemen onu yazarım. Birilerine iyi gelir umuduyla yazdıklarım, kitap olup evlere girdikçe, bana iyi geldi. Evlere de kapansak sanki her gün bir başka masada konuktum. Hiç yalnız hissetmedim pandemide, bu sayede.
Gazete Davul: Kitap 2020 yılında raflarda yerini aldı. İncelikli, derin, muzip, hırçın, başkaldıran ve sonunda illaki okuyucunun içinde bir yere dokunan; yaşamın içinden bizi anlatan hikâyeler var. Yazar kime ayna tuttu kitabında?
Kimi zaman bir olaydan esinlenilmiş öykülerde kimi zaman da gündemin bizim hayatımızdan çaldıklarına dair yazdıklarımda hep dayatılana bir başkaldırı var aslında. Öyle bir döneme denk geldik ki güzellikler insanı mutlu etmeliyken başkasının mutluluğu bile birilerine rahatsızlık verir oldu. Ortalığa saçılmış paslı çiviler gibiyiz. Kanıksamayı reddediyorum, böyle gelmiş böyle gider demiyorum. Her saniye bir çıkış yolu arıyorum, buldukça da paylaşmaya çalışıyorum. Bunu da yazarak yapmaya çalışıyorum. İnsanın umudu ve gülüşü solunca anlamı kalmıyor yaşamın. “Keşke” yerine “bir gün elbet”i, üzüntü yerine öfkeyi koymaktan yanayım. İnsanı bunlar ayakta tutuyor. Ama bu umut, çocuksu bir hayalperestlik değil tabii, emekle, cesaretle, stratejiyle desteklenmeli.
Gazete Davul: Aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz?
Her şeye rağmen ben aynaya mutsuz bakmıyorum. İlk kitabımın adı “Lakin İyi Yaşadık” idi. İki manada kullanmıştım: “Yine iyi hayatta, ayakta kaldık” ve “Bu hayatı bile iyi etmediği başardık.” Sair gündür deyip önemsemediğimiz, çöp ettiğimiz her an ömrümüzden gidiyor. Beni bu boşa giden zaman meselesi çok düşündürüyor. Yaşandığına değmediğini düşündüğümüz günlerde, hiç mi kuş cıvıltısı duymadık, hiç mi bir sokak kedisi kucağımıza sıçramadı, yemeğimizin lezzeti tutmadı mı, kulağımıza güzel bir müzik çalınmadı, hiç mi telefonun ucunda bizi düşünen biri olmadı? Bize yaşadığımızı hissettirecek hiç mi güzel bir şey gelmedi başımıza yoksa biz mi görmeden geçip gittik? Soğukta üşüyerek dikelirken güneş aniden insanın ensesine vurup bir tek noktayı bari ısıtıverir ya, işte o sıcaklığı hissetmeye çalışıyorum, farkında olmadan yürüyüp gitmek hayatı elimden kaçırmak gibi geliyor. Bu etrafa kör sağır olmak değil tam tersi, ateşin tam ortasına atlarken elimizde tuttuğumuz bir dal gibi.
Dünyanın en şanssız insanı diye Frane Selak’ı gösterirler. Tren, uçak ve otobüs kazası geçirmiş, en son otomobili alevlerle kaplanmasına rağmen kaçmayı başarmış. Ancak hepsinden sağ çıktığı için bence dünyanın en şanslı insanı aslında. Biraz bu taraftan bakıyorum ama pasif halde bir şansa güvenme değil rüzgarı kendimizden yana çevirmekten bahsediyorum. Kendi talihimizi yaratmaktan bahsediyorum.
Hayata kendi açımdan böyle bakıyorum, herkeste işe yarar mı bilmiyorum ama ben hala sabahlara merakla uyanabiliyorum.
Gazete Davul: Kitapta acıya gözlerini dikebilen, açıdan dersini alıp yola devam eden, sonra düşeni kaldıran, paylaştıkça çoğalan bir umut var. Umut neden önemli? Acıda kalamaz mı kitaplar..
Edebi yönden cevap vereyim. Elbette ki acıda kalan eserler de vardır. Ki bence okurun empatisine katkı da sunar ya da belki kendini özdeşleştirmesine.
Her yazarın gailesi farklı. Ben, Türkiye’de yaşayan ve geriye doğru bir değişimi her saniye hisseden, yaşam alanı daralan, bir kadın olarak her geçen gün daha da zorlanan bir yazarım. İki çocuk annesiyim. Benim derdim gelecekle. Benim de insanla, yalanla, kötülükle sınavım çok oldu. Ama bunları hayatın merkezine koyunca çocuklara kötümser ve karanlık bir gelecek bırakırım. O yüzden bir yazının sonunda hep aydınlık bir çıkışı işaret etmeye çalışırım. O yüzden iyi şeyleri hatırlarım, güzel kalabalıkları, destek için uzanan elleri. Göreceli de olsa hala bir tat alabiliyorum hayattan. Okuyana da iyi gelsin diye, gerçekle yüzleşmek, yüzleştirmek gerekse bile bazen, o iyilikleri illaki hatırlatmak istemem bundan.
Gazete Davul: Evlerimizde yığınla bitmemiş kitaplarımız var. Kitaba başlayıp bitiremeyenlere ne tavsiye edersiniz?
Eğer kitap akmıyorsa pes etmeyi öneririm. Ama kendim de hiçbir kitapta yarıdan önce pes etmiş değilim. Dili iyi kullanan bir yazara en az o kadar şans veririm. Bazen aylar sonra döner bitiririm. Kimi zaman tek hata zamanlamada olur. Yanlış bir zamanda başladığımdan akmamıştır, sonradan dönüp kalanı okuduğumda su gibi geçiverir. Her kitap da herkese hitap edecek diye bir kaide yok. Zorladığımızda bu sefer okumayla ilgili bir direnç gelişiyor. O alışkanlıkla araya soğukluk girmesindense kitap yarım kalsın yeğlerim. Ama öte yandan sosyal medyadaki hızlı ve kısa akış okuma alışkanlığımızı baltalıyor. Ben yatmadan 1 saat önce telefonu uzağa bırakmayı denedim, işe yaradı. Hatta uzun zamandır bir kitabı bırakamadığım için sabahlamamıştım, bu sayede yeniden gün doğana kadar okuyabildim yeniden. Kimi zaman okumak zorunda hissettiğimiz kitaplarla okumayı istediklerimiz arasında bir açık oluyor. O arada dengeyi tutturup sadece keyif için okumaya biraz daha ağırlık veriyorum. Bu sayede okumak zorunda olduklarımı da daha kolay bitirir oluyorum.
Gazete Davul: Vazgeçilmez yazarınız ve ara ara elinize aldığınız olmazsa olmaz kitabınız var mı?
Bir kitabı çok sevsem bile arada sevdiğim sayfalara dönüp baksam da yeniden pek okumam. Yeni bir kitaba ayırırım o vakti. Birçok farklı tarzı severim, tek bir tarzı da başat seçemem gibi. Ama bunaldığım zamanlar döner dolaşır Sabahattin Ali, Atilla Atalay, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz okurum parça parça. Rahatlarım onlarla. Maevy Binchy’i küçükken çok severdim. Neredeyse her sene bir kitabı çıkardı. Ders kitaplarından, teorik kitaplardan dolayı okuma hızım yavaşladığında hemen bir Binchy okurdum, heves gelirdi.
Polisiye çok severim, gerçek hayatta da çok odaklı düşünmeye faydası olduğunu düşünüyorum. Graham Greene, Maxim Chattam, Trevanian, Glenn Meade gibi ve tabii Sir Arthur Conan Doyle. Öte yandan Zygmunt Bauman, Guy Debord, Alain Touraine de sık karıştırdığım, bir bakayım derken kaptırdığım yazarlar. Yeni kitabı çıktığında koşarak aldığım yazarlar da var: Figen Şakacı, Ece Temelkuran, Mine Söğüt, Alper Canıgüz, Murat Uyurkulak, Hakan Günday, Ayfer Tunç, çok var sanırım, hak geçmesin isterim herkesi sayamayacağız yetmeyecek. Ama mesela gazetecilerin kitaplarını da kaçırmam, Ahmet Şık, Çiğdem Toker, Barış Terkoğlu, Timur Soykan gibi..
Gazete Davul: Yazma eylemleriniz ne alemde? 2021 de okuyucuları yeni kitap bekliyor mu?
Bir roman 4 yıldır yatıyor, yarısı bitmiş vaziyette. Aslında gündem izin verse de o roman akıp bitse beni huzura eriştirse. Bahaneye sığınmak değil de hayat çok çetrefilli oldu, yazabilmek için kafayı boşaltma ön şartı bile aramıyorum, bu kadar emek yoğun bir hayat olmasa yeterdi. Öyle çok anlattım ki konuyu, çoğu arkadaşım zaten yazılmamış romanı okumuş kadar oldu. Sonuçta bu kadar dile vurduysa, icabında zamanı büküp yazarım diye umuyorum ama 2021’deki umut hakkımı daha büyük konulara harcamayı tercih ederim.
Roman, 2022’de çıksa da olur iş ki yaşam alanımız açılsın bir an önce.
Teşekkürler..
Mevzu kadınsa, ölüm bile mağdurun mağdur olduğunu ispatlamaya yetmiyor