Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır, T24’ten Murat Sabuncu ile yaptığı Sayıların Dili programında Z kuşağı tartışmalarına ilişkin yaptıkları araştırmalara da atıfta bulunarak dikkat çekici değerlendirmeler yaptı. Ağırdır’a göre “Bu kuşağın yüzde 70’i var olan partilerin Türkiye’nin sorunlarını çözeceğine inanmıyor.”
Ağırdır, gençlerin parti eğilimlerine ilişkin olarak ise şunları söylüyor:
“Bizim araştırmalarımızda gördüğümüz bu kuşağın yarıdan çoğu siyasi aktörlerden umutsuz olduğundan dolayı oy vermeye gitmeyeceğim diyor. Ve nitekim de gitmiyor zaten ağırlığı da. Ama gittiği zaman da AK Parti ve CHP’nin oy oranları, ya da gidenleri için diyeyim, araştırmalar üzerinden söylüyorum, seçim sonucu üzerinden değil… Gideceğini ve bir parti tercihinde bulunacağını söyleyenlerin içindeki oy oranları da AK Parti ve CHP’nin Türkiye ortalamasından geride. İyi Parti, MHP ve HDP ise Türkiye ortalamasından fazla oy alıyor. Ne demek… Çünkü bu çocuklar daha net tavırlar istiyorlar. Daha net pozisyonlar istiyorlar. Sadece radikal demek istemiyorum… Çünkü öfkeleri baskın.”
Konda Araştırma Şirketi Genel Müdürü Bekir Ağırdır aynı konuda devamla şöyle konuştu:
“Bizim mahallenin gençleri dediğimiz, yani böyle Y, Z kuşağı gibi tevellütten, doğum tarihinden açıklamaya değil de bir yaşam biçimi, gündelik hayat pratikleri ve değerler dünyasındaki bir değerlendirmeye dayanan bir modellememiz var. Biz onları mahallenin gençleri diye adlandırıyoruz. Onların bile kendi içinde birkaç alt kümesi var. Bir kümesi evet işte bu Batı’daki Z kuşağı tanımlarına da uygun… Yani işe girdiğinde küresel yurttaş olmak isteyen, işte eğlenceli ortam isteyen vesaire vesaire… Ama bunlar henüz bu büyük gençlik kümesini ya da 30 yaş altı kümenin yani 20 milyon civarındaki kümenin içinde daha henüz yüzde 10’larda. Ama bunların içinde hâlâ örneğin gelecek kaygısı çok yüksek. Yani 17 yaşında, lise sonda ve üniversite sınavına girecek bir çocuğun kaygısının sınavı kazanıp kazanamayacağı olması gerekir. Araştırma bulgumuz var. Çocuğa sorduğun zaman en büyük korkusunu, üniversiteyi bitirdiğimde iş bulamayacağım diyor. Yani 5 sene sonranın meşakkatini yani şimdiden kaygılanmaya ve endişelenmeye başlamış.”
‘GENÇLERİN ZİHİN DÜNYASI ÇOKLU’
Ağırdır, ailesinin yapısı ne olursa olsun gençlerin, yasak veya tekçi yaklaşımları kabul etmediği, anlamadığı görüşünde olduğunu dile getirerek şöyle diyor:
“Ben bir kasabada doğdum büyüdüm. Benim kasabada herkes Sünni, herkes Türk’tü ve herkes ayıp deyince aynı şeyi anlıyordu, günah deyince aynı şeyi anlıyordu. Oysa benim zihin dünyam monolitik zaten, bütün evliliğin referansları, kodlamalarım da o kasabanın ortak doğrusu, makulü, normali neyse oydu. Kimi geleneklere yaslanan, kimi dini referanslara yaslanan. Ben 18 yaşından sonra, üniversiteye geldiğimden sonra örneğin türküler ya da sanat müziğinin dışında klasik müziği, cazı kulağım duydu. Şimdi Aybüke ama benim kızım 1 yaşında anaokulundan itibaren bütün o çokluğun, farklı dillerin, farklı kültürlerin, farklı kıyafetlerin mümkün olduğu bir dünyaya doğdu. O nedenle, onların zihin dünyası bir kere, özellikle bu metropolde doğup büyüyen çocuklarda çoklu. Her ne kadar bizim bütün eğitim sistemimiz, A, B, C, D’nin içinde tek doğruyu bulmaları üzerine kurgulu bir düzenimiz varsa da, evet bu çocuklar sabah diyelim 8’den 3’e kadar okulda bu mantığın içinde ders alıyorlar. Ama 3’te okuldan çıktıklarından itibaren içine dahil oldukları hayat, A, B, C’nin hepsinin birden doğru ve mümkün olabildiği bir hayat. Siz istediğiniz kadar bunların bir tanesi doğruyu dayatın onlara. Onun için bu çocukların zihin dünyaları bir kere çoklu. Halbuki bugün bizim karşı karşıya olduğumuz yönetim zihniyeti ise tekçi ve bütün hayatı tek bir bakışın, tek bir kimliğin iyisi, doğrusu, ayıbı, günahı üzerinden tanımlamak, kodlamak… O nedenle muhafazakar ya da dindar aile ya da geleneksel olarak AK Parti’li ya da daha önce de Adalet Partisi, ANAP kökenli partilere oy vermiş bir ailenin genci bile, ve hâlâ da kendini dindarım diye tanımlıyor olabilir ama AK Parti’nin diyelim Vikipedi yasağını savunmuyor. Ya da AK Parti’nin Twitter’daki her bir mesajı, tweeti takip etmesini savunmuyor ve anlamıyor. Ya da şu internet sitesinin yasaklanmasını, bu internet sitesinin yasaklanmasını kavrayamıyor.”
‘KÜRT VEYA TÜRK FARK ETMİYOR, GENÇLERİN AMACI BAŞARILI OLMAK’
Bekir Ağırdır, etnik kökeni ne olursa olsun, gençlerin özgür olmak ve kendilerine ilişkin kararlara katılmak ve hayatta başarılı olmak çabasında olduklarını şu sözlerle dile getiriyor:
“Yani burada yeri gelmişken söyleyeyim, bu yaş kuşağında, hani bir de böyle bir efsane var ya, efendim işte Kürtler’in bir dahaki kuşakları şöyle olacak, konuşamazsınız onlarla vesaire vesaire. Hiç de öyle değil. Tam tersine Kürt veya Türk… Bu yaşlardaki, 30 yaş altındaki insanların, eğer mesele Kürt meselesine değiniyorsa, ülkenin demokratikleşmesine dair bir konu değil de, diyelim işte tatil alışkanlığıydı, yeme içme kültürüydü, hayattan beklentiydi, işti, istihdamdı, sağlıktı gibi konulara değiyorsa Türk veya Kürt, hiç fark etmiyor. 20 yaşındaki gencin, kadın veya erkek de olması fark etmiyor, dindar veya seküler, Kürt veya Türk de fark etmiyor… Hepsinin derdi hayatta başarılı olmak, kendilerini gerçekleştirmek, özgür olmak, kendi istediklerini yapmak ve kendilerine dair kararlara katılmak. Bu arzuları hepimizden daha yüksek. Çünkü hepimiz gibi benim yerime babam ya da ailem ya da devlet büyükleri ya da okul müdürüm karar verir saçımın boyuna fikrine karşılar.”
GENÇLER UMUT VE UMUTSUZLUK İKİLEMİNDE
Gençlerin kendi bireysel hayatları için “umutlu” ancak ülke açısından “umutsuz” olduklarını savunan Ağırdır, bu görüşünü şöyle gerekçelendiriyor:
“Daha özgün bir örnek olarak, bizdekilerin kaygıları endişeleri, geleceğe dair güvensizlikleri yüksek ve özellikle de ülkeye dair. Bireysel hayatları için daha umutlular. Çünkü kendi çabalarına bağlı bir şey olduğunu düşünüyorlar ve başarma azmi var. Ama ülke hayatına dair çok daha umutsuzlar. Ama ne oluyor? Yaşam başladığı zaman evre evre baktığınızda doğum tarihinden değil de yaşam evreleri üzerinden baktığımızda, yani 30 yaş altı kümeyi şöyle ikiye, üçe böldüğümüzde; bir, üniversite sınavından öncesi ve sonrası, kazanıp kazanamadığına göre bütün hayatı değişiyor. İki, üniversiteyi bitirdikten sonra işte askerliği yapmak, iş bulmak ve evlenmek diyelim. Ve o iş hayatına dahil olduğu andan itibaren de hikayesi değişmeye başlıyor. Ne oluyor? O yaşamın meşakkatleriyle, dertleriyle karşılaştıkça zımpara gibi sürtünmeye başlıyor ve o gençken, yani 15-20 yaş aralığındayken daha hayalci, arzulu, umutlu olan genç, çok çabuk ve hızla o meşakkatli süreçte değerlerine ya da ailesine doğru büzülmeye başlıyor. Tespih böceği gibi… Yaşamın karşısında rüzgarla, direnişle karşılaşmaya başladıkça ve o arzularına, rüyalarına, hayallerine ulaşmakta zorlanmaya başladıkça, ki çoğunluğu da böyle yaşıyor bu süreci… O zaman da giderek kapanmaya, büzülmeye ve o noktadan sonra kimlikleriyle düşünmeye, davranmaya başlıyor.
Şimdi bu tartışmayı açan mesele neydi? AK Parti meselesi. Şimdi AK Parti bu çocukların önüne özgürlük vaadi, hayallerini arzularını, kendilerini gerçekleştirme alanı açacağını mı vaat ediyor? Hayır, AK Parti bir kimlik siyaseti üretiyor. Ve kimlik siyaseti üzerinden söylemlerine, bu tasarıyı, Siber Vatan tasarısını da hazırlayan beyefendinin söylemiyle de Batı’dan gelen kötücül niyetli manipülasyona karşı korunma kapasitelerini arttırmak vesaire… Yani Türklük duygusu, yurttaşlık duygusu, işte vatan millet Sakarya duygularını arttırmak falan… Ama bu çocuk, burada, ancak o hayatta törpülendikçe ve hayallerine ulaşamayacağını gördüğü yerden sonra bu duygulara doğru yanaşmaya, oraya sığınmaya başlıyor. O ana kadar hâlâ kendi bireysel özgürlüğü kendi hayatına dair hayalleri ve arzuları… Dolayısıyla AK Parti ne yaparsa yapsın, bu gençlerle kolay barışamayacak. Çünkü AK Parti özgürlükçü değil her şeyden önce. Ama peki diğer partiler cevap üretiyor mu? Hayır, diğer partiler de buna cevap üretmiyor. Sadece İyi Parti, MHP, HDP demek, onların bir kısmının öfkelerini kanalize edebildikleri mecra olduğu için… Umut gördüklerinden değil, öfkesini gösterebildiği bir alan, bir zihni iklim yakaladığını, ayağını bastığını… Mekansal bir ilişki üretebildiği için oraya yanaşıyor.”