Bazen susmaya da konuşmaya da mecali olmaz insanın. Bir mengenenin dişlilerine sıkışmış gibi acı çekiyorsun, ancak duyumsadığın tek şey belirsizlik oluyor.
Acılarla baş edemediğinde, acılar yüreğinden taşıp seni sürüklediği zaman bu hislere kapılıyorsun.
Hepimize tanıdık gelen hisler. Çünkü hepimizin bir şekilde yaşadığı yahut tanık olduğu acılardan arta kalan duygulardır bunlar.
***
İnsanlar ölüyor. Sayısı yüzü bulan, kimi zaman yüzü aşan kafileler halinde ölüyorlar. Kimi göç yollarında ölüyor. Kimi bombaların, kimi kurşunların hedefi oluyor.
Niçin ölüyor bu insanlar, kim için?
Bir anne ekmek almaya giden çocuğu için telaşlanmalı. Bir baba eşine, çocuğuna yetmediği için kaygılanmalı. Ve bir evlat ailesi komşu ziyaretine gittiği için yalnız kalmalı en fazla.
Bunun ötesi yıkımdır.
Haber alamadığı çocuğunun soğuk bir morg odasında olduğunu öğrenmek; anne baba için cehennemdir. Bir çocuk için annesini, babasını kaybetmek ise kelimenin tam anlamıyla yıkımdır.
***
Eli ayağı tutmaz artık, yüzü gülmez, gözleri görmez.
Gün yıllara evrilir böyle zamanlarda. Güneş batmaz, gün bitmez, bir türlü sabah olmaz.
Bir anda her şey karanlığın rengine bürünür.
Bir anda her ÅŸey geceye hapsolur.
Acı yumağı, bitimsiz geceye…
Çocuk yüreÄŸinle “bir el verin de babam kalksın” dersin. TutunduÄŸun bir hayaldir aslında, ama yine de tutunursun. Sıkı sıkıya kavrarsın uzun bir dalgınlıktan arta kalan tebessümü.
KardeÅŸine seslenirsin “ben senin yarana kurban olayım” dersin. Canını canına katmak istersin. Yarasını düşündükçe için acır. O acıyı sarıp sarmalarsın.
Yaşam, kuşların kanat çırptıkları, bunaltıcı yaz sıcağında köpürerek sonsuzluğa akan su birikintisidir böyle zamanlarda. Öyle baka kalır insan. Serinlemek de, susuzluğunu gidermek de imkansızdır.
***
Bir de dile gelmeyen acılar var. Kimilerinin acımasızca yaptığı, kiminin de utançla yandığı acılar.
Tecavüze uÄŸrayan çocuklar var mesela…
Şiddetin nesnesi yapılan kadınlar var.
Bunu rezilce savunanlar var.
Kederle kahrolanlar var.
Pişkince durumu tevil etmeye çalışanlar var.
“OlmuÅŸla ölmüşe çare olmaz” deyip sineye çekenler…
Kimisi de daha da ileri giderek durumu dini kılıfa uydurmaya çalışıyor. Sanırım en çirkefi, en yaralayıcı olanı da budur.
Adını anmaktan imtina ettiÄŸim bir din taciri, 45 çocuÄŸun istismar edilmesini “bademleme” olarak niteleyip destek vermiÅŸti. Badelemek kelimesi aslında Farsça içki anlamına gelen “bade” kökünden geliyor, ancak “badelemek” kelimesinin anlamı “bade” kökünden çok farklı… Anlamı argoda “saksafon” ya da “aÄŸzına vermek” ile ifade edilen “oral seks yaptırmak”.
Badeleme adı verilen cinsel ilişkiler yüzyıllardır din istismarcıları tarafından gelenek gibi nesilden nesile aktarılıyor. İnanç sömürüsünü bir üst seviyeye taşıyarak cinsel sömürüye vardırma kepazeliği olarak uygulanmaktadır.
Badelemek ifadesiyle tanışmamız da sahte bir ÅŸeyh vasıtasıyla oldu. Bende bu vesileyle duymuÅŸtum. Bursa’da sahte ÅŸeyh UÄŸur Korunmaz, kadın, erkek demeden müritleriyle Kırklar Dergahı dediÄŸi evinde cinsel iliÅŸkiye girmiÅŸ, onları badelemiÅŸti!
Müritlerini “cennet vaadiyle” badeleyen sahte ÅŸeyh kendisini “iliÅŸkiye girmesem delirirlerdi” diye savunacaktı.
Badelenenler ise “delirmemem için pirim beni badeledi, terfi ettim” diyerek durumu açıklayacaklardı.
Sahte ÅŸeyh olayında ÅŸikayetçilerin çoÄŸu ÅŸikayetlerini geri alacaklardı. Gerekçeleri de hayli ilginç, “badelendik ve sıkıntılarımızdan kurtulduk.”
***
Medeni dünyanın bunu ahlaksızlık olarak görüp, buna tecavüz demesi mi insani, yoksa bu ahlaksızlığı dine havale eden sahtekârların meşru gösterme çabaları mı?
Buna vereceÄŸim cevap belli… Asıl cevap vermesi gerekenler dindar, muhafazakâr insanlar. Asıl cevap vermesi gerekenler tekbir getirip cana kıyanlardır.
Badelenmek mi, onuruyla insanca yaşamak mı?
Bundan sonraki hayatımızın seyri bu sorunun yanıtında gizli.
Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Gazete Davul’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.