Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), gözaltındaki zanlının maruz kaldığı işkence ve kötü muameleye dair yazılı açıklama yaptı.
Açıklamada, çatışmada yaşamını yitiren polis memurunun yakınlarına ve mesai arkadaşlarına baş sağlığı, yaralılara ise acil şifalar dilediler.
TİHV, “Acının büyüklüğüne rağmen hiç kimseye işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yapılamaz. İşkence mutlak olarak yasaktır” dedi:
“Gözaltına alınan kişiye şiddet uygulanması, siyah çöp torbası giydirilerek, olağan gözaltı araçları yerine “Hayvan Durum İzleme Aracı” ile sevk edilmesi işkence ve insanlık dışı veya insan onurunu çiğneyen muameledir. Unutmayalım ki, bir tek insanın dahi insanlıktan çıkarılması aslında toplum olarak hepimizin insanlıktan çıkması demektir.”
Polis memuru Şeyda Yılmaz’ı vurduktan sonra gözaltına alınan 19 yaşındaki Y.E.Ç., Emniyet Müdürlüğündeki işlemlerinin tamamlanmasının ardından 23 Eylül’de İstanbul Anadolu Adliyesi’ne sevk edildi. Emniyet Müdürlüğünden iki kadın polisin kolunda çıkarılan Y.E.Ç. siyah poşete sarılı haldeydi, ayakkabısı yoktu. Adliyeye Çevre, Doğa ve Hayvanları Koruma Büro Amirliği’nin “Hayvan Durum İzleme” aracıyla götürüldü. Adliyeye götürülürken de yaralı koluna bastırıldı ve saçları çekilerek zorla kafasını kaldırması sağlandı. Y.E.Ç. “kamu görevlisini görevinden dolayı kasten öldürme” suçlamasıyla tutuklandı.
ŞEFFAF VE ETKİN SORUŞTURMA ÇAĞRISI
Açıklamada, bu olayın, her veçhesiyle şiddetin toplumsal ilişkileri düzenlemek ve sorunları çözmekte nedenli yaygın ve etkili bir araç haline geldiğini bir kez daha gözler önüne serdiği ifade edildi:
“Olaydan sonra medya tarafından paylaşılan, polisin ölümünden sorumlu olduğu iddia edilen kişinin suç sicilinin ne kadar kabarık olduğuna dair bilgiler, aşağılayıcı ve onur kırıcı ifadeler, şiddet sorununa sağlıklı bakılmadığını, suç ve ceza kavramlarının insan hakları kavramı ile ilişkisinin sorunlu bir şekilde ele alındığını göstermektedir.
Maalesef medya, 19 yaşındaki, daha çocuk sayılabilecek bir gencin neden bu kadar kabarık bir suç sicilinin olduğunu, neden şiddete başvurduğunu ve hangi saikler ile silaha sarıldığını, bu duruma dair başta devlet olmak üzere tüm topluma düşen görev ve sorumlulukları hiçbir şekilde sorgulamamaktadır.
Ancak asıl kaygı verici olan, genç bir polis memurunun gerçekten üzüntü verici ölümüyle sonuçlanan olayın hemen ardından yasalar ve insan hakları normlarıyla belirlenmiş kamusal yetki ve sorumluluklar üstlenen kolluk görevlilerinin geliştirdiği tutum ve tepkilerdir.
Söz konusu kişi, gözaltı işlemleri sırasında kolluk görevlilerinin işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ve onur kırıcı muamelesine maruz kalmıştır.
Yıllardır işkenceye karşı mücadele eden ve bu süreçte işkence gören 22 bin 500’den fazla kişiye tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sunan bir insan hakları kurumu olarak, bıkmadan usanmadan tekrar ettiğimiz bir gerçeği bir kez da hatırlatmak istiyoruz: İşkence mutlak olarak yasaktır!
Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme’nin 2. Maddesi’nde şöyle denir: “Sözleşmeye Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde işkence olaylarını önlemek için etkili kanuni, idari, adli veya başka tedbirleri alacaktır. Hiçbir istisnai durum, ne harp hali ne de bir harp tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez. Bir üst görevlinin veya bir kamu merciinin emri, işkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemez.”
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere, insanın onur ve kişiliğine karşı en ağır saldırı olarak kabul edilen işkence ve diğer kötü muamelenin yasaklanması uluslararası hukuk açısından buyruk emir (jus cogens) niteliğindedir.
Oysa kolluk görevlileri, söz konusu BM sözleşmesine taraf olan bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin memurları olarak Anayasa’nın 90. Maddesi gereğince de uymak zorunda oldukları, yasa niteliğindeki bu sözleşmeye aykırı davranarak mutlak yasağı çiğnemişlerdir. Gözaltına aldıkları kişiye şiddet uygulamışlar, siyah bir çöp torbası giydirerek, bu iş için düzenlenmiş olağan gözaltı araçları yerine “Hayvan Durum İzleme Aracı” ile adliyeye sevk etmişlerdir.
Kolluk görevlilerinin bu uygulaması, hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde işkence ve zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele ve cezalandırmadır. Yani suçtur! Ölen polis memuru ve kişiyle ilgili bilgilerin karşılaştırmalı bir şekilde paylaşılması ve acının büyüklüğü bir kişinin bu şekilde insanlıktan çıkartılmasını hiçbir şekilde meşru kılmaz.
Şunu da hatırlatmak isteriz ki, böyle davranarak bir insanı insanlıktan çıkarttığınızda aslında kendinizi de insanlıktan çıkartmış olursunuz. Daha da korkuncu, buna ortak olan ya da sessiz kalan herkes insanlıktan çıkarma suçuna iştirak etmiş olur. Yani toplum olarak hepimiz insanlıktan çıkmış oluruz.
Bu nedenle tüm toplumu işkence ve diğer kötü muameleye karşı sessiz kalmamaya, suça ortak olmamaya, dolayısıyla insan onuruna sahip çıkmaya, yetkilileri de mutlak yasak kuralını silsile yoluyla ihlal eden tüm kolluk görevlileri hakkında derhal şeffaf ve etkin soruşturma başlatmaya davet ediyoruz.” (bianet)