Okul öncesi öğretmeni Pelin Akbaş Yeşil 28 Ekim 2020 tarihinde gözaltına alınmış ve çıkarıldığı mahkeme tarafından ev hapsi verilip evi hapishaneye çevrilmiş, ardından 12 yıldır çalıştığı mesleğinden açığa alınmıştı.
Pelin Akbaş Yeşil, elektronik kelepçeyle ev hapsindeyken Yüksel Direnişçileriyle birlikte tartışmalı bir şekilde yıllarca emek verdikleri sendikadan ihraç edildiler.
Eğitim-Sen’in itibarını zedeledikleri iddiasıyla Genel Kurul öncesi disiplin kuruluna sevk edilen Acun Karadağ, Mehmet Dersulu, Pelin Akbaş Yeşil ve Nuriye Gülmen’in yanı sıra Ayhan Erkal, Yusuf Mengilli, Eylem Uysal, Sabah Aras ve Ahmet Korkmaz yapılan tüm itirazlara rağmen ihraç edilmişti.
Mahkeme kararıyla haksız suçlamalardan beraat ederek işine geri dönen Pelin Akbaş Yeşil, yaşadıklarını Gazete Davul’a yazdı.
Pelin Öğretmenin açıklamaları şöyle:
Selam olsun bizden önce geçene
Selam olsun dosta, hasa, çile çekene
Selam olsun dayanana, düşene
Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına
Gülten Akın
Komplo bir dosyadan gözaltına alındım, ardından evim hapishaneye çevrildi. Peşinden mesleğimden açığa alındım ve fırsat bu fırsat sendikamdan ihraç edildim!
İçinde birçok hukuksuzluğu barındıran bir süreçti yaşadığım. Her gün yaşanan hukuksuzluklardan sadece biriydi. Bunları zaman zaman paylaştım, anlatmaya çalıştım. Malumunuz yine zor süreçlerdeyiz. Adaletsizlik ve hukuksuzlukta zirvedeyiz. O kadar çok örneği var ki…Hatta bir basın emekçisi de, yaşadıklarımı anlattığım yazıya cevaben, gündem o kadar yoğun ki halkımız bu bilgiyi ne yapsın demişti! Hukuksuzluklarla dolu gündem var ortada ne yapsaydım iki Milletvekilinin “iyi bir avukat tut!” tavsiyesiyle (zaten çok iyi avukatlarım, iyi ki varlar) süreci bekleyerek ve seyrederek mi geçirseydim!
Kelepçeyi takmam hukuksuzluğu kabul ettiğim anlamına gelmiyordu. Önce yaşadığım süreci basın- kamuoyu ile paylaşmış, ardından imza kampanyası başlatmıştım. Suçlu değilim neden eve kapatılayım diyerek ev hapsinin kaldırılması için çabalamalıydım, o güne kadar “her gün bir şey yapmalıyım” diyordum. Kendimden çok kızım içindi çabam. Yarın bir gün büyüyüp de sorarsa anne neden bir şey yapmadın diye? Nasıl bakardım yüzüne.
Evden de direniş olur mu? Olur! Yeter ki isteyelim. Koşuluna göre, illa ki bir yol, yöntem bulunur. Direnmek adaletsizliği, hukuksuzluğu reddettiğiniz anda başlar bence. Emek harcar, çabalarsınız güzel günlerin geleceğine inançla. Ben de haklılığımdan aldığım güçle çabaladım, emek harcadım.
Bir yanda evin hapishane olmaktan çıkmasına karşı, diğer yanda sendikamdan ihraç ediliyor olmamıza karşı çabalıyordum(Bu konudaki gelişmeleri biliyorsunuz) ve böyle bir süreçte dedemi uğurladık sonsuzluğa. Yoğun bakıma yatırılmadan bir önceki gün görüntülü konuşmuştuk, “kızım üzülme sakın geçecek bu günler” demişti. Bu konuda dedemin de çabaladığını biliyordum. Ölmeseydi o “iyi bir avukat tut” diyen Milletvekiline diyecek iki çift lafı vardı.
Elektronik kelepçenin kaldırılması ve evimin hapishane olmaktan çıkmasının ardından dedemin mezarını ziyarete gittim ve “bak geldim dede, özgürüm” diye fısıldadım, yine gideceğim ve fısıldayacağım: “işime de geri döndüm”.
Ben çabaladım siz desteklediniz. Dayanışmayı eksik etmediniz ve bu şekilde geldi zafer.
Ancak borçluyum hala! Adalete doyuncaya kadar, bitinceye kadar açlık, hiçbir çocuk parmaklıklar ardında kalmayıncaya kadar, çaba ve dayanışma borçluyum, borçluyuz.
Yoksulluktan intihar ediyor, umutsuz kalmışsa halkımız, evine ekmek götüremiyorsa, borçluyum!
Adaletsizlikten ölüyor, nefes alamıyorsak,
400 günü aşkın süredir Gülistan Doku bulunamıyorsa,
Katiller, tecavüzcüler dışarıdaysa hala! Borçluyum!
KHK’lar iptal edilmemiş, kamu emekçileri açlığa mahkûm edilmişse borçluyum!
Soma maden faciasından sorumlu tutuklu kimse kalmazken, sorumluların yargılanması için çabalayan avukatlar tutukluysa,
Çorlu tren katliamında sorumlular yargılanmazken, aileler cezalandırılıyorsa, borçluyum!
En temel demokratik, anayasal haklar dahi kullanılamıyorsa artık borçluyum, hepimiz borçluyuz. Küçük büyük demeden “dayanışma” borçluyuz!